Nalan Türkeli
Seyirlik Dünya
Çocukluğumda, önü hasır örgülü bir radyomuz vardı.
Hep aynı yerde, salonun baş köşesinde dururdu.
Düşüp kırılacak endişesiyle, bizlere pek elletmezdi annem.
En çok akşamları ve bir de hafta sonları, babamın haberleri dinlediği zamanlarda gürleşirdi radyomuzun sesi.
Annemin azarlamalarına rağmen, fırsat bulduğumuzda kardeşlerimle düğmelerini karıştırmadan duramazdık.
Frekans karıştığında, nedense Arap müzikleri devreye girerdi durup dururken.
(Ümmi Gülsüm) adlı Arap kökenli bir sanatçı, evimizden biri gibiydi sanki.
Küçük bir çocuktum ama dinlemeye doyamazdım.
Şarkı bittiğinde, her frekansta, yine yeniden onu arar olurdum.
Ne dediğini anlamasam da, içim acırdı dinlerken.
Hüzün şiirleri yazmak isterdim dinledikçe.
Hüznün, acının ve isyanın dışa vurumu vardı o şarkılarda.
Sanki, her kavga ve ölümün şahidi gibiydi, o ahenkli ses.
Ve iyilik için beslenen umutlar, ona göre bir türlü gerçekleşmiyordu.
Kısacası, duaları kabul görmemiş olmalıydı ki, hala acı ve isyanla ağlıyordu.
Görsel olarak sadece çizgi romanlardan tanıdığım vaha, çöller ve deve sırtında yolculukların tek yolcusu da ben olurdum onu dinlerken.
Binasız, mekansız, susuz çöllerde kaybolurdum.
Şimdilerde ülkem kayboluyor, hem de en kirli siyasetle.
Ne yazık ki, ben de sessizce şahitlik ediyor, seyirci kalıyorum acılar ve adaletsizliklere.
Çocuklar tecavüze uğrarken.
Din adına, işlenen cinayetlere.
Açlığın ve ölümün de "imtihan" denildiğine.
"Allah emri" denilip, taşa tapınanlara, aynı taş parçasıyla, sözde şeytan taşlayanlara.
"Ahret" dedikleri yerde; "Tomurcuk memeli kızlarla, halvet yaşanacak" kandırmacıyla akıllarla alay edenlere.
Bu asırda, hem de hala bu çağda, dualarla vahşetin yok olacağına, doğayı katledip,ardından yine dualarla yağmur yağdıracağına inananlara; Ben de seyirci kalmaktayım hüzün ve acıyla.