Zülfü Livaneli'nin Hilmioğlu İsyanı
İş işten geçmeden Hilmioğlu’na özgürlük!
Zülfü Livaneli, bu gün Vatan Gazetesi köşesinde,
tutuklu bulunan Profosör Fatih Hilmioğlu özgürlük istedi.
İşte o yazı.
İş işten geçmeden Hilmioğlu’na özgürlük!
tutuklu bulunan Profosör Fatih Hilmioğlu özgürlük istedi.
İşte o yazı.
İş işten geçmeden Hilmioğlu’na özgürlük!
Hilmioğlu davası aynen Dreyfus olayına dönmüştür artık.
Zülfü Livaneliİranlı büyük şair Şirazlı Sadi der ki: “Dünyanın bütün nehirleri, adalete susayan bir insanın susuzluğunu dindirmeye yetmez.”
Bu dizedeki gibi, hepimiz adalete susamış durumdayız; vicdanlar isyan ediyor.
Rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarını idam eden Yassıada Mahkemesi de kendisine “Yüce Türk adaleti” diyordu ama ne yücelikle ilgisi vardı ne de adaletle.
O rejim hiç olmazsa kendisinin bir ihtilal hukuku olduğunu kabul ediyordu. Bugünkü haksızlıklar ise “ileri demokrasi” altında yapılıyor. Kısacası bu ülkede yine; “Kanun diye kanun diye kanun tepeleniyor.”
AB, Kopenhag kriterleri bu mu?
Adalet herkes için gereklidir ama bazı davalar sembol olur, öne çıkar, kamu vicdanını kanatmaya başlar.
Profesör Fatih Hilmioğu davası aynen Dreyfus olayına dönmüştür artık.
Karaciğer kanserine yakalanmış ve hastane koşullarında tedavi edilmesi imkânsız olan bir bilim adamını, dört yıl hücrede yatırmak yetmiyormuş gibi, hâlâ hapiste tutma ısrarının sebebi ne?
Gencecik oğlunu toprağa verdiği gün eşiyle aynı arabaya bile bindirilmeme, hiç olmazsa o yas gecesini kendi evinde geçirmesine izin verilmeyip Sincan Cezaevi’ne kapatılma insafsızlığı hangi vicdana sığar?
Sayın Bülent Arınç; siz de aslan gibi bir evlat kaybettiniz; nasıl bir acı olduğunu bilirsiniz; bu zulüm içinize siniyor mu?
Hem nedir suçu bu rektörün?
Eline silah alıp yol mu kesmiş, gizli örgüt mü kurmuş, canlı bomba mı yetiştirmiş, faili meçhul cinayet mi işlemiş, otelde aydın mı yakmış, domuz bağıyla adam öldürüp toprağa mı gömmüş?
Hayır, tek suçu laik cumhuriyete inanan, aydınlık bir bilim adamı olması.
Aynen, binlerce hayat kurtarmış olan Mehmet Haberal gibi.
Nedir bu insanların suçları? Neyle itham ediliyorlar?
Dört yıldır, beş yıldır hangi delil aranıyor, hangi delili karartma şüphesinden söz ediliyor?
Yoksa rejimin sevmediği kişiler için gizli idam kararları alındı da haberimiz mi yok? Belli bir yaşa gelmiş bu kişilerin dört duvar arasında can vermeleri mi amaçlanıyor?
Neredesin Uluslararası Af Örgütü, neredesin Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komisyonu, neredesin Freedom House?
Niye gelip bu cezaevlerini ziyaret edip, sağlık raporlarını incelemiyorsunuz?
AB ve Kopenhag kriterleri bu mu?
Neredesiniz insan haklarını savunanlar ve kendine liberal adını takanlar. Bu rektörler, yazarlar, gazeteciler, bilim adamları, yurtsever subaylar cezaevinde ölürse zil takıp oynayacak mısınız?
***
Heinrich Böll’ün bir kitabının adı şuydu: “Ademoğlu Nerdeydin?”
Bu soruya cevabı ikinci bir kitapla vermişti: “Ve O Hiçbir Şey Demedi.”
İşte hâlimizin fotoğrafı budur: Kimse hiçbir şey demiyor!