Yükselen Güçler, Benzer Olaylar ile Yüz Yüze

Türkiye’de yaşananlar herkesin malumu. Brezilya’da toplu taşın zamlarını protesto etmek amacıyla başlayan gösteriler, ulaşım zammı geri alınmasına karşın sürüyor. Göstericiler sosyal devletin yeniden inşasını, sağlık, eğitim ve ulaşım başta olmak üzere özelleştirilen kamu hizmetlerinin yeniden devletleştirilmesini, belediyeleştirilmesini talep ediyorlar.

Kastedilen “yükselen güçler” ise, son günlerde benzer şekilde kitlesel toplumsal olayların yaşandığı Brezilya ve Türkiye. Son günler, bu türden haber ve yorumlarla geçti.
 
Türkiye’de yaşananlar herkesin malumu. Brezilya’da toplu taşın zamlarını protesto etmek amacıyla başlayan gösteriler, ulaşım zammı geri alınmasına karşın sürüyor. Göstericiler neo-liberal politikaların yok ettiği sosyal devletin yeniden inşasını, sağlık, eğitim ve ulaşım başta olmak üzere özelleştirilen kamu hizmetlerinin yeniden devletleştirilmesini, belediyeleştirilmesini talep ediyorlar. Aslında talep ettikleri, aşırı finansallaşmaya ve özelleştirmelere dayalı neo-liberalizmin yıktığı hayatlarına yeniden sahip olabilmek.
 
Televizyonlarda konuşan işin uzmanı piyasacılar ise, aynı bizde olduğu gibi, taleplerin meşruluğunu ortadan kaldırabilmek için ellerinden geleni yapmakla meşguller. Sanki aksini savunan varmışçasına, en çok da kamu mallarının zarar görmesinden bahsediyorlar. Kullandıkları kelimeler bile aynı. İşin ucu kendilerine de dokunacağı için olsa gerek, hiç birisi bankalara, finans şirketlerine, özel emeklilik fonlarına aktarılıp da borsalarda, sermaye piyasalarında batırılan kamu kaynaklarından bahsetmiyor.
 
İki ülke arasındaki bir diğer benzerlik de, her iki ülkede de uzun yıllardır uygulanan neo-liberal ekonomi politikaları. İşin garibi, yükseldiği söylenen bu iki güç de, ABD Merkez Bankası Başkanı hapşırınca her nasılsa zatürre oluveriyorlar.
 
Neyse, biz Brezilyayı bırakıp, ABD Merkez Bankası Başkanı Bernanke’nin açıklamaları sonrasında , “yükselen güç” Türkiye nasıl etkilenmiş ona bakalım.
 
Gezi Parkı olayları öncesinde yazmış olduğumuz yazılarda, bu konuya sıklıkla değinmiş, borç parayla gerçekleştirilen borç büyümenin ancak, ABD’nin ‘para basmayı azaltacağız’ dediği ana kadar sürebileceğine dikkat çekmiştik.
 
Yazılarımızda dikkat çektiğimiz bir diğer husus ise, Gezi Parkı eylemlerinin ekonomiye etkisinin abartıldığı, uygulanan ekonomik sistemden kaynaklanan kırılganlığın, bu şekilde gizlenmeye çalışıldığı idi.
 
 Bernenke’nin beklenen ancak, piyasacıların görmezden gelmeyi tercih ettiği açıklamaları sonrasında yaşananlar, bu tespitlerimizi doğruluyor. Borsada düşüş sürüyor. ABD Doları, 25 Haziran 2013 Pazartesi günü itibariyle 1,95 TL’ye dayandı. Faizde de durum daha iyi değil. Yüzde 4,60’lardan, yüzde 8’lere yükselmiş durumda.
 
Büyük kısmı yabancıların elinde olan bir borsanın düşmesinin, ülkeden para çıkışı anlamına geldiğini herkes biliyor.  Eğer ülkeden para çıkıyorsa, bırakın büyümeyi, kendini idame ettirebilmek için dahi dış kaynağa/dış borca ihtiyaç duyan bir ekonominin, para bulabilmek için daha fazla faiz ödemek zorunda kalacağını, paranızın gelişmiş ülke paraları karşısında değer yitireceğini bilmek için ekonomist olmak gerekmediği de son derece açık. Bütün bu gelişmelerin üretimi dahi ithalata bağımlı bir ülkede hayat pahalılığına ve işsizlikte artışa neden olacağını, yani bedelin halk tarafından ödeneceğini ise kriz deneyimi oldukça fazla olan halkımıza uzun uzadıya açıklamaya gerek yok. 
 
Piyasaların ve ekonomi yönetiminin beklentisi, bu hafta içerisinde konuşma yapacağı belirtilen ABD’li yetkililerin (eyalet merkez bankaları başkanlarının),  Bernanke’nin açıklamalarından geri dönüş sinyali vermeleri. Merkel’in, Bernanke’nin açıklamalarına verdiği açık destek sonrasında, bu olasılığın çok güçlü olmadığının kendileri de farkında.
 
“Siyasi açılımların”, ekonomik mucizelere/mucize görüntülerine gereksinim duyuyor olması ise piyasanın esas umudu.
 
Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelindiği düşünülen açılım/”barış” sürecinin, ekonomiye ilişkin olumsuz algıların etkisiyle sekteye uğraması olasılığının, sürecin destekçisi güçleri (ABD, AB, vb.), olumsuz algının değiştirilmesi konusunda devreye girmeye zorlayacağını düşünüyorlar.
 
Bir beklentileri de, muhalefetin ekonomik konularda bu güne kadar izlediği tavrını yani sessizliğini, sürdürmesi. 

Önceki ve Sonraki Yazılar