İbrahim Karamemet
YANLIŞ ZAMANDA, YANLIŞ YERDE DÜNYAYA GELMİŞ BİR BAKAN
Hayat karatma planlarınız ne acaba?.. Madem bu kadar futursuz net konuşabiliyorsunuz onu da açıklasaydnız bari, daha etkili bir şekilde kulak çekmiş olurdunuz. Bakınız genç bakan!.. Milletin hayatı kararmış zaten..
Daha çok iki üç veya daha çok çocuklu ailelerde görülür. En küçük hepsinden cevval çıkar. Hatta özdeyiştir; ‘Ooo en küçüğü kan kırmızısı’ deriz. İşte Gençlik ve Spor Bakanımız bu türden. Durdu durdu kendi ve partisinin meşrebine yakışır bir tarzda tam onikiden vurdu.
Ancak, yaptığı ve yapmadığı işler dünya çapında utanılacak işler.
Güreşçini biri, öyle sıradan bir güreşçi değil, milli güreşçi, madalyalı, bir kaç tweet attı, birine Ermenileri karıştırdı, birinde de ‘Şimdi İstanbul’da polis olmak varmış anasını satayım’ dedi. Şu Facebook’a da Twittere’a da oldum olası gıcık kapmışımdır. Hele twitter tam bir felaket önüne gelen, Melih Gökçek adlı zat bile orada. Bir de kısa yazmak zorundasın, ne meramını anlatabilirsin, ne kelamını. Kimin ne algılayacağı da belli değil. Ama burda açık net ve kesin olan birşey vardı ki, bu pelvan kimin ve ne şekilde olduğu pek anlaşılamasa da birilerinin anasını, birilerine satmaya hevesliydi. Hiç hoş birşey değil, hele bir sporcu icin.
Büyük kütleleri ilgilendiren, dünyanın tamamını kapsayan sporlarda her bir sporcu hele ünlüyse kendi başına bir firmadır ve tutum ve davranışlarından önce kendi sorumludur. Ama, güreş, halter, okçuluk falan gibi sporlarda hem sponsor, hem sorumlu doğrudan devlettir. Bizde bunun bir de Bakanlığı var. E tabii federasyonu, disiplin kurulu falan hepsi var. Merakla bekledik ne olacak diye.. Sosyal medyadaki yani, halktan gelen kınamalar dışında hiçbir yerden bir ses çıkmadı.
Üstelik bu pelvan en marjinal şekilde olayların içinde İstanbul’da polis olmaya heveslenirken, önce o işi yapanlara bir sorsaydı da bunun ne demek oldugunu birinci ağızdan dinleseydi derim. O zaman anlardı ki,öyle balıklama ortalığa atlamadan önce, bakalım anaları bile satacak kadar heveslenecek birşey miymiş o iş. Hem ne amaçla bunu bu kadar istemiş olabilir ki… İstanbul’da o sıralar polis olsa ne yapacaktı, niyeti neydi ki acabaa?...
Bu densizliği yapan sporcunun eline Akdeniz Oyunlarında bir de grubun en önünde bayrak tutuşturmazlar mı. Son zamanlarda çok oluyor bu gibi işler, biz artık kanıksadık da... Akdeniz Oyunları, Olimpiyatlardan sonra en önemli uluslararası spor etkinliğidir. Bir çeşit küçük olimpiyattır. Olimpiyatlarda beş kıta’nın temsilcileri yarışır, bayrağında beş halka vardır. Akdeniz oyunlarında üç kıta. Dünya’ya bir kere daha rezil olduk.
Bizde hiçbir resmi kayıt, kınama olmadı da, nice sonra Dünya Güreş Federasyonu FILA’dan cılız bir ses geldi. Cılız mılız her neyse bir ses çıktı. Altı ay müsabakalardan men. Büyük bir ceza değil ama, kara bir leke. Aslında bu gerçek bir ceza değil, bir uyarı. Ve biz sporcunuzun neye hevesli olduğuna bakmayız o sizi ilgilendirir ama, mesajların biri ırkçılık kokuyor haberiniz ola demiş FILA. Ve sporcunun kendinden çok Güreş Federasyonunu ve Spor Bakanlığı’nı uyarmış bence. Aslında FILA da pek samimi değil, Ermeni meselesine dayandırmış gerekçesini, ancak formaliteden ufak bir cezayla geçiştirmiş işi. Oysa iş karaderililerle ilgili olsa katıyla ağır olurdu ceza. Örneğini yaşamadık mı sanki futbolda. Yani FILA da dolaylı olarak yarımyamalak da olsa ırkçılığa bulaşmış, ya da tersi söylemle tam anlamıyla kınamamış oluyor.
Bunun üzerine gösterilen tepkiler ise daha ilginç. Güreş Federasyonu Başkanı Hamza Yerlikaya ki, o da madalyalar kazanmış önemli bir güreşçimizdir. Geçmişte bizi az heyecanlandırıp kaç sene yerimizden zıplatan bir değerimiz. “Rıza’nın arkasındayız, çocuğu yedirmeyiz”, demiş. Haydaaaaa!!... Yahu Hamza abiii, bak sen anlamadın galiba. Ortada yamyamlık falan yok, Kimse kimseyi yemiyor be aabiiim. Bu süresinden de anlaşılacağı üzere sembolik bir ceza, Bir uyarı. Üstelik de tam da sana yapılan bir uyarı. Sana burda sportmenliğe aykırı bir durum var, gör demek istiyor dünyadaki sorumlu olduğun en üst kurumun. Gözünün yağını yediğimin Hamza aabiiim, nolur şu kaba kuvveti efelenmeyi öfelenmeyi bırak da bir anla be gurban.
E hadi Hamza halk çocuğu, doğuştan Pelvan, onun aklı fikri kas gücünde ama, bir de yazar var, hem de koskocaman bir gazetenin Akşam Gazetesi’nin Ankara temsilcisi Emin Pazarcı “bunun neresi ırkçılık”, demiş. Yetkililer gibi öbür twiti sanki hiç hiç görmemiş, duymamış. E bravo, zaten ancak, bunu hiç göremeyenler bu çocuğa üstelik bayrak taşıttırır, o çocuğu da ülkeyi de rezil ettirir, dünyanın ağzına sakız yaptırır.
Bizim gibi tam demokrasiye ulaşamamış ve sivil toplum örgütlenmesi olarak güdük ve federasyonları bile bağımlı ülkelerde bütün bu gibi işlerin sevabı da, günahı da döner dolaşır baştakilere yazılır. Onlardan sorulur. Burda baş Gençlik ve Spor Bakanıdır. Suat Kılıç.Tabii onun agası ve ita amiri de Bşabakan. Bu Suat Kılıç adlı zat kabinenin en genç üyesidir. Dolayısı ile genç ve dinç yani Çapulcular kadar değilse bile biraz olsun çağdaş düşünmesi beklenir.. Bakan olmadan önce çok çırpındı, bayağı enerjikti. Hemen her gün bir medya kuruluşunda boy gösterdi. Verdi veriştirdi, mevcut düzeni savundu, kendileri dışındakilere salvo girişti. Ee başabakan da bunca çabasını değerlendirdi, onu kabineye aldı. Kabinenin en genç üyesi olduğu için olacak Gençlik ve spor Bakanlığı’nı ihsan eyledi. O da ne. Daha birkaç ayı dolmamıştı ki, adı emlak spekülasyonu ile gündeme oturdu. Yani, normal bir demokratik ülkede söylentisi bile bakanı değil, kabineyi götürür. Ama ne beis, bizde kimse istifa falan etmedi, kimse aldırmadı.
Ee bir bakalım bu Spor ve Gençlik Bakanı ne demiş, ne etmiş.
Önce demiş ki: “Stadlar siyaset meydanı değildir”. Siyaset meydanının anlamı başkadır ama, yaşı daha genç olduğu için belki gerçek anlamını bilmiyordur. Yani, stadta siyaset yapmayın demek istiyor. Ama bu genç bakan herhalde iyi bir eğitim almamış, bunun mümkün olmadığını da bilmiyor. Hangi fakülteden mezun acaba?.. Seyrantepe Stadının açılışındaki siyasilerin yuhalanma olayını da unutmuş zahir.
Bundan 2400 yıl önce Aristoteles adlı bir bilge, insanla hayvan farkını anlatabilmek için, insanı politika yapan hayvan olarak tariflemiştir. Ve bu tanımlama hala çürütülememiştir. Ki bu bilge kişi, bakanımız Suat Kılıç’ın bağlı olduğu ideolojinin en kadîm filozoflarından biridir, Büyük İskenderin hem hocası ve hem başdanışmanıdır ve çok uzun süre bu topraklarda ders vermiştir. Siyaset her yerde yapılır. Başbakanımız da ikide birde “ideolojik” davranışlardan falan söz ediyor ve kötülüyor. Ne yani, ideolojisiz ot gibi mi yaşayalım. İnsan değilmiyiz biz. Bizzatihi insanın yaşaması siyasetin ta kendisidir ve insanoğlu rûyasını bile siyasi olgunluğuna yani ideolojisine uygun görür. Yani, uyurken bile siyasidir insanoğlu. Çünkü, aynı zamanda düşünen bir varlıktır. Ve müslüman dininde bu nedenle Eşrefi Mahluk olarak adlandırılmıştır. Yoksa kaşı gözü olduğu için değil. Sahi çok merak ediyorum şu bakanlarımız hangi fakültelerden mezun acaba?.. Bir liste hazırlasalar da, şu fakülteleri bir listeleseler. Hani fişleme gibi algılanmasın, bir listelensin diyorum. Oysa, Gençlik ve Spor Banımız Suat Kılıç kendi fişleme tehdidi ortaya atmış. Demiş ki..
“Can yanabilir, stadlarda radar var”Haydaa.. RADAR. Benim bildiğim radar başka işlerde kullanılır ya uzatmayalım şimdi, bu yazı zaten uzun düştü. Hızın alamamış devam etmiş: Spor Savcısı diye yepyeni bir kavram hediye etmiş dünyaya. Parmak havada “kanunun uygulanacağını herkes bilecek (kesin emir kipi)temennim can yanmasin ama, yanabilir” Fesüphanallah, Spor Savcısı gibi Can Yakma Hakimi de mi ihdas eylendi acabaa.. Hani can yakma hatta, yok etme polismiz var da.. Ve devam etmiş “Kimin hangi koltukta oturduğunu tespit için elektronik bilet uygulamasına geçiyoruz. Burada fişleme yok.” Vay cingöz vay. Bu ne zekâ.. Pekiii, fişleme değil de ne bu?.
Ve hızını alamamış devam etmiş. Bu sefer üniversitelilere yöneltmiş işaret parmağını. Hani Kredi ve Yurtlar Kururmu da Gençlik Bakanlığından soruluyor ya.. “Gezi eylemlerini üniversiteler de deneyebilir… Çağrım şu: Kimse hayatını karartmasın, geçmişine sabıka kaydı düşürmesin.” Hani fişleme yoktu… “ Polisle yargıyla kimseyi korkutmuyorum ama, bir eylem için senelerce…” Hüküm de önceden verilmiş, kesin yani.. Vallahi bana sorarsanız bu Suat Kılıç yanlış zamanda yanlış yerde dünyaya gelmiş. Geçen yüzyılın başında Almanya’da dünyaya gelmeliymiş. Tam ortamını bulurmuş yaşı biraz büyüdüğünde. Neyse yazık olmuş. Bir de biraz daha çıraklığa devam etmeliymiş bence. Meselâ ağabeyleri Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik’ daha dikkatli izleyip örnek almalıymış. Onlar,lafı dolandırıp her manaya çekilecek şekilde uzatarak hiçbir şey söylememeyi becerirler ama, böyle açık ve kesin gaflara düşmemeyi de başarırlar. Hiç değilse Bekir ağabeyi kadar sert çıksa, gaf yapsa da sınırları zorlamamayı becerebilseydi... Ee politika zor zenaattir, acemiliğe gelmez. Hele öyle hot zotla hiç olmaz. Hot zot ettin miydi adı politika değil, zorbalık olur.
Hayat karatma planlarınız ne acaba?.. Madem bu kadar futursuz net konuşabiliyorsunuz onu da açıklasaydnız bari, daha etkili bir şekilde kulak çekmiş olurdunuz. Bakınız genç bakan!.. Milletin hayatı kararmış zaten.. Onun için de bu kadar korkusuz başkaldırıyor, tencere tava da çalıyor, slogan da atıyor, gaza da giriyor. Hayli eğitimli, doğrudürüst fakültelerde, doğrudürüst eğitim almışlar, ayrıca herbirinden zeka fışkırıyor. Ama işsiz, tepesindeki her türlü baskıdan bunalmış, geleceğinden beklentisi kalmamış. Sen daha ne yapacaksın da karartacacaksın acaba. Bu gençler senin gibi belli bir çıkar peşindeki yandaşlar değil. Sen kendi işine sarıl. O gençlerle başedemezsin, bunu farket artık.
Değerli Bakanım, belli bir partinin ileri geleni olduğun için önceden haber aldığın kelepir gayrimenkul spekülasyonlarından ve bu tür hem kendini, hem partini, hem devleti zor durumda bırakacak tehditlerden başını kaldır da, kadrolarına niteliksiz yandaşları doldurmak yerine, madalyaları doğru verecek bir ekip kur sen önce. Önce kendi Bakanlığını düzene sok, sonra stadları ve seyirciyi.