Cuma Hikmet
Erdoğan İşte Bu Yüzden Gidecek
Soru şu aslında; "Erdoğan gitmesine gidecek ama sonra ne olacak?"
Bir dizi yazmaya karar verdim.
Aslında yaklaşık 12 yıldır yazdıklarımı tekrar edecek gibiyim baktım da arşivime. Değişen bir şey yok neredeyse. Ne yazmışsam geçmişte, neleri tahmin etmişsem aşağı yukarı gerçekleşmiş. Şuraya buraya saçtığım eski yazılarımı gözden geçirdiğimde, bir parça cesaret geldi doğrusu bana. Yakın siyasi geçmişimizde olup bitenleri birçok kere öngörmüşüm. Sonuç olarak, yakın gelecek içinde öngörülerde bulunmakta aday ilan ettim kendi kendimi. Ancak, bir şeyi de itiraf etmekte yarar var kehanetlerde bulunmadan önce. Hem yaşadığım ülkem, hem de dünya, gerçekten de akıl almaz bir kaos yaşadı/yaşıyor hala.
Ama ben tedbirli olacak falan değilim. Tahminlerimi tereddütsüz yazacağım buradan. Bir kronolojik sıra izlemek, belgesel tadında bir takım ayrıntılar ile öngörülerimi süsleyip kafa karıştırmak istemiyorum. Geçmişe dair söylemlerim daima bir tık ötenizde. Okurun tembelliğini biliyorum. Bu nedenle ön görülerimi dayandırdığım kaynakların, itiraz edilmemiş geçmiş haberlerden oluştuğunu en başından belirtmeliyim. Yazı dizim önceden hazırlanmış falan değil. Tamamen gündeme sadık kalma çabası ile doğaçlama pişirilip, kotarılacak. Bu nedenle günün anlam ve önemine uyan bir konu ile başlayacağım.
Ne olacak bu Recep Tayyip Erdoğan’ın hali? ilk konumuz. Kuşkusuz ona bir şey olacağı yok. Ondan öncekiler gibi sıradan bir vatandaş olacak, çok uzak olmayan bir gelecekte. Tüm işaretler bu minvalde.
Soru şu aslında; "Erdoğan gitmesine gidecek ama sonra ne olacak?" 7 den 70 tüm yurttaşların temel merakı bu şu günlerde.
Doğal olarak bazı okurlar, kafadan itiraz edecek anında. “Erdoğan’ın gideceğini nerden uydurdun?” “ Kim diyor Erdoğan gidiyor diye?” Yanıtını Erdoğan sürekli veriyor bu sorunun aslında. “Millet isterse giderim.” İşte aynı şeyi ben de söylüyorum. "Millet artık Erdoğan’ı istemiyor, gidecek."
Böylece ilk kehanetimi yapmış oldum. Erdoğan gidecek?
Bir öngörüde bulunduğunuzda, soruları bitirmiş olmazsınız. Tam tersine yeni sorulara muhatap olursunuz.” Erdoğan gidecek” dediğinizde cin okurlar hemen yeni sorular ile gelir karşınıza.
Ne zaman gidecek? Nereye gidecek? Yerine kim gelecek? En önemli soruyu da, Erdoğan destekçileri soracak haliyle. "Erdoğan neden gitsin ki, batıyor mu size, daha ne istiyorsunuz, her şeyi yaptı,daha da ne yapsın?"diyecekler.
İşte bu nedenler ile yazı dizisi olacak çaresiz, benim ahkâmlar silsilesi. Bir yazıda tüm soruların yanıtını verecek olsam eminim kimse okumaz. Uzun yazıları sevmeyiz, tüm yazar, çizer takımı bu kuralı bilir. Bu nedenle, serinin ilki olan bu yazıda fazla uzatmadan, Erdoğan’ın neden gideceği üzerinde biraz durmamız lazım. İşte başlıklar.
Çoğunluk desteğini kaybetmek;
Erdoğan artık bu ülke yurttaşlarının çoğunluğunun desteğini kaybetti. Nedenlerine geleceğiz ama önce o “çoğunluk” kavramını biraz açmak lazım. Başta Erdoğan’ın % 50 falan dediğine artık hiç kimse inanmıyor. Ona oy vermiş olanlar bile kendilerini % 50 içinde görmüyorlar çünkü. 10 Yılda yaratılan illüzyonun” şapkadan nasıl tavşan çıkardığı " konuşulmaya başlandı, "Gezi Direnişi" ardından.
Yurttaşlar artık darbe anayasasına sığınanan AKP nin, nasıl %50 oy almış gibi yaptığına uyandılar. Tamamen uyanmayanlar bile tek gözlerini açtılar. Takke düştü bu konuda bir süredir. Erdoğan’ın keli göründü artık.
Bu nedenle, Erdoğan’ın evlerinde zorla tuttuğu ve hala destekleyeceklerin % si, asla 50 falan değil. Pala, polis gücüyle bile, olsa, olsa % 20- 25 zor tutar. Bu kalabalıkta ona hocası Erbakan’dan miras kalan temelin (hepsi bile net Erdoğan'cı olsa) % 19’un üzerinde değildir. Gözbağcılık karizması ve sözde barış getirmeyi vaat ettiği dindar Kürt nüfusu desteği ile % 19'a eklediği bir kalabalıktır. Kısaca Başbakan Erdoğan’ın artık bu ülkede, bu kadar bir desteği kalmıştır en fazla. Zaten kendisi de bir süredir bu hesaplar ile çekirdek tabanı elde tutma çabası içerisndedir. Numan Kurtulmuş, Fatih Erbakan operasyonları bu yüzdendir. Tek çaresi kalmıştır hiç değilse kuvvetli bir ana muhalefet tutturmak için. Oda "Milli Görüş Gömleği" ve dindar Kürt kesimden oy almak. Kısaca sandıkta hile hurda olmaz ise, yerel seçim sonunda bile iktidar elden gitmiş demektir. Hülasa Erdoğan'ın hali hazırda dayandığı tek halk desteği bu kalmıştır oy verecek.
Bu desteğin içerisinde, salt dini inanç değerler nedeni ile kalmış olan ve Erbakan döneminde olduğu gibi, "etliyi sütlüyü değilde, namaz kılıyor mu, oruç tutuyor mu, eşi çocukları tesettürlü mü?" Sadece buna bakıp oy veren insanlar da dahildir. Bu kesimin de bir alternatif bulması halinde, Erdoğan’ın oy verenler hanesinden uçması ise an meselesidir.
Çıkar Ortaklığı Desteğini Kaybetmek;
Erdoğan, 2002 sonlarında yola çıkarken kurduğu bir çok siyasi çıkar ortaklarını da artık kaybetmiş durumdadır.
Başta sloganlaştırdığı, Anadolu Girişimcilerinin büyük bir bölümü artık Erdoğan’ı desteklememektedirler. Bu gerçeği görmek için keskin gözlere ihtiyaç yoktur. Arşivlerden Kayseri’de düzenlediği mitinge bakmanız ve Kayseri Sanayi Odası başkanının eleştirilerini okumanız yeter. Kayseri gerçekten de "Anadolu Girişimcilerinin" başkenti sayılır. Doğuya açılan üretimin en sağlam ve geleneksel merkezidir. Aynı zamanda son 10 yıl içerisinde, AKP’yi topyekûn destekleyen, en önemli illerin başında gelmektedir. Öyleyse neden onca güce kuvvete rağmen, mitinginde çok az kalabalık vardı? Sormak lazım. Kayserili deyimiyle şudur sonuç. “Erdoğan’dan Sıtkımız” sıyrıldı.
Kuşkusuz işin başında kurulan destek ortaklığının çatırdayıp ayyuka çıktığı, çatışmaya ve kösteklemeye dönüştüğü, başka ortaklıklarda var. Fethullah Gülen hareketinin de desteklemediği artık çok net onu. Bunu Erdoğan’ın desteğinde ki demirbaş medya gurubunun başyazarı olan, Mehmet Barlas’ın son günlerde ki yazılarından da anlamak çok kolay.
Ben bu çatışmayı, Mehmet Barlas’ın oğlu Cemil Barlasın sitesinde yıllar önce yazdım ama bana inanmamışlardı. Aslında inanmak istemiyorlardı. Çünkü; AKP tabanının güvenebileceği başka bir mevcut siyasi misyon yoktu. Cemaat siyasete girmek istemiyordu. Destekleyebileceği ve olmazsa olmaz beklentilerini karşılayacak başka bir siyasi misyon da yoktu, yerine koyacakları.
O zamanlar AKP destekçisi köşeciler, bu yüzden bu çatışmaya imkânsız olarak bakıyorlardı. Oysa çatışmanın nedenleri çok derin ve eskilere uzanıyordu. Ve uzlaşılacak gibi değildi. (Buna gelecek yazılarda ayrıntılı olarak değineceğiz) "Onlar cemaatin bu konuda elinin zayıf olduğunu, Erdoğan ile uzlaşmak zorunda olduğunu sanıyorlardı. Bu nedenle çatışmanın arkasında ki nedenleri merak bile etmiyorlardı." Yani "kol kırılır yen içinde kalır" sabrını çoktan aşmıştı sorunlar.
Evet Fethullah Gülen, bir fiil siyasete hiçbir zaman sıcak bakmamıştı, hatta hareketin içinden önemli birilerinin,siyasi parti içerisinde vekil olmasına bile doğru bakmıyordu. Ama bürokrasi içerisinde çok sayıda kendi gönüllülerinin olmasını şehvetle istiyordu. Ayrıca FG hareketi, yönettiği sermaye yapısına bir havuz disiplini getirmiş, belli kurallar ile donatmış ve bu gücü hedefe giden yolda kullanma tasarrufu kurmuştu. Erdoğan harekete, bu konularda hiç destek olmuyor, hatta köstek olmaya da başlıyordu. Bu konun ayrıntılarına belgeleri ile diğer yazılarımızda geleceğiz tekrar. Bu sağlam ip uçlarını vermekle yetinelim. Şimdi diğer kaybedilen desteklere bakalım, Erdoğan liderliğinde AKP'nin.
Sermaye Sınıfı Desteğini Kaybetmek;
"Erdoğan ve AKP hükümeti, iktidarının ilk beş yılının ardından ve art arda kazandığı seçimlerin zafer sarhoşluğu ile gerçek yüzünü, kayıtsızca her kesime gösterme ihtiyacı hissetti. Bunda en büyük etken, Erdoğan’ın tüm politikalarında gösterdiği, tek adamlık ihtirası, fevriliği ve önü alınamaz ihtiraslarının da çok tesiri oldu."
İşler zamanla çığırından çıkınca, Erdoğan ve AKP soylusu takımı kaybettiği destekleri, yerine koyma operasyonlarına başladı. Yandaş iş adamları, yandaş medya, yandaş küçük halk kesimleri, yandaş STK’lar operasyonları başladı. Devlet imkânlarını tüm ülkeye dağıtabilse, zaten sorun olmayacaktı. Ama sınırlı imkânlar ile sınırlı yandaş zenginler yaratılabiliyordu. Haliyle olanaklardan nemalanmayanlar, dışarıda kalıp öfkeleniyordu. (Bu AKP soylusu takımına, daha sonra değineceğiz, çöküşte önemli bir etken olduğunu göreceğiz)
Erdoğan öfkelenenleri, devlet imkanları ile ya korkutarak, ya da sus payı ihaleler vererek, desteğinde kalmalarını sağlamaya çalıştı. Ama bununda bir sınırı vardı. Pastanın eni boyu belliydi, en çok kaça bölünebileceği de!
Bir ülkenin büyümesi, gelişmesi ekonominin birkaç aktörü ile sağlanamazdı. Erdoğan ekonomik model olarak sadece " moral değerleri" önemsemiş, sorunlarıda, İlizyon gösterileri ile gizlemeyi başarmıştı. Ancak cari açık, aşırı borçlanma, plansız projesiz büyük ölçekli yatırımlar, dış politika istikrarsızlığı ve daha bir çok neden, Türkiye’nin, köklü sermaye sahibi kesimini rahatsız etmeye ve geleceklerinden kaygı duymaya başlamalarına neden oldu. Erdoğan, korkutma araçlarını bu kesime karşı futursuzca kullandı. Yargı kararları nasıl sürekli tartışılır hale geldiyse, iş dünyası üzerine saldığı vergi cezaları, ihale iptalleri, el koyma operasyonları da tartışmalı hale geldi kamu oyunda. Sonuçta, gezi olaylarında "Divan Oteli" desteği bahane edilerek, ülkenin en köklü markasına da açıkça savaş ilan etti. Bunların hepsi, tüm ülke yurttaşının gözleri önünde oldu.
Sermaye sınıfı siyasi otoriteye karşı hep tepkisiz gibi görünse de, kendi gelecekleri tehlikeye düştüğünde, şaşırtıcı duruşlar içerisine girmişlerdir tarihte. Ve artık onlarında birçoğu, çok net olmasa da, Erdoğan liderliğinde ki, AKP karşıtı cephe içerisinde yerlerini almaya başladılar.
Bu bölümde," Erdoğan neden gidecek?" Sorusunun yanıtına destek olacak tespitlerimi yapmaya çalıştım. Gelecek yazıda, “Erdoğan gidecek tamam ama sonra ne olacak? “ sorusuna yanıt bulmaya çalışacağız.
Yazı dizisinin bu bölümünden tek bir sonuç çıkar, bu durumda. "Kötü tamirci, araba sahibini usta yapar." Haziran 2012 de kendisini "USTA" ilan eden Erdoğan bu işin sonunda "ÇIRAK" bile çıkamayacak gibi.
BU YAZI 17 AĞUSTOS 2013 TARİHLİDİR. DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ
https://twitter.com/CumaHikmet
[email protected]