Mustafa Yıldırım
UĞUR MUMCU HANGİ DEMOKRASİNİN ŞEHİDİ?
"Onur yerde geziyor,
gurur parçalanmış
Ay yıldız, 12 yıldıza kurban
Amerikan bandırası limanlarda
Amerikan kartalı göklerde
müritler ince hesaplarda
onlar anıyor Uğur Mumcu'yu
dosyaları açan yok
satırınsa bini bir para
yazıyorlar
sızlanıyorlar
ağlıyorlar
sızıyorlar
2005 (Yürekler Kör, s. 101)
24 Ocak törenleri nerede olursa olsun Mumcu’nun başkaca bir yazısı, eylemi, devrimciliği yokmuşçasına aynı söz kalıpları arasına o söz sıkıştırılıyor:
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar var!”
Söylenenlere, yazılanlara kulak veriyorsunuz; fikirden geçilmiyor; olaylar, dosyalar, tanıklar, kanıtlar bilgisi yok!
Mumcu’nun yazdıklarına bile bakmadan “Uğur Mumcu’nun İran’la bir alıp veremediği yoktu!” diyerek İran’ın Türkiye’nin içinde bulunduğu ülkelerde İslamcı darbe için kurduğu al-Kudüs – Uluslararası İslam Ordusu’nun yetiştirdiği yerli teröristler çetesi unutturuluyor;
Ulus devletlere düşmanlığı, kanlı eylemleriyle apaçık olan İran diktatörleri ve onların yerli kopyaları aklanıyor!
İran diktatörlerinin “Sevgili kardeşleri” olan Türkiye yöneticileri de bu arada aklanıveriyor.
Ne diyelim ki?
Allah önce bilgi versin, sonra da akıl-fikir!
Türkiye’de İranlı göçmenler, yabancı diplomatlar ardı ardına öldürülünce Uğur Mumcu, “Bütün bunlar, Türkiye’nin İran ajanlarınca eylem alanı olarak seçildiğini kanıtlıyor.” diye yazıyordu.
Ayrıca "Humeyni'nin kanlı hayaleti Ortadoğu'da geziyor" diyordu.
O yıllarda İran’da dünyaca ünlü yazarlar, şairler, sanatçılar, İran İslam devrimi Muhafızlarına bağlı elemanlarca boğazları telle sıkılarak öldürülüyor; ölü bedenleri bir köşeye atılıyordu.
İran demokratlarının ve öğrenci gençliğin eylemlerinin ardından bir fetva ile oluşturulan üç mollalı yargı kurulunun emriyle, pek çok insan, yargısız-savunmasız idam edildi.
İbret-i alem için birçoğu boyunlarına ilmik geçirilerek, müritleştirilmiş İranlıların “Allah-u akbar!” sesleri arasında sallandırıldılar.
Türkiye’nin yazarları, İranlı aydınların katledilişi karşısında sessiz kaldılar; çünkü onlar soğuk savaşın bitişini özgürlük-demokrasi çığırtkanlığıyla kutluyorlardı ve emperyalizmin kendiliğinden ortadan kalktığı inancıyla sarhoştular.
Al-Kudüs Kuvvetleri – Uluslararası İslam Ordusu, Türk aydınlara her kıydığında İstanbul’da yayınlanan bildirileri, ciddi bir örgütlülükle düzenlenen sözde başörtüsü eylemlerinde kaldırılan pankartları, Humeyni’nin kızının, Hocat-ül İslamların İstanbul’daki konferansları sırasında haykırılan sloganları da duymadılar.
Birkaçını anımsatalım:
Bahriye Üçok, Turan Dursun öldürüldükten kısa süre son-ra ve Muammer Aksoy’un öldürülüşünden hemen önce:
“Müslümanların gecikmeden ortak bir cephe belirleyip harekete geçmeleri zaruridir. Müslümanlar laik terörü ancak böyle birlik ve ortak hareket stratejisiyle yenebileceklerini unutmamalıdır.”
Çetin Emeç öldürüldükten sonra Hizbullahi bildiri:
“Putçu Kemalist rejim… Lanet olsun tüm laik diktatörlüklere!”
Amerikalı elçilik teknisyeni Marwick Ankara’da öldürüldükten ve Mısırlı elçilik memuru bombayla ağır yaralandıktan sonra:
“Uluslararası Kudüs İslam Ordusuna katılmaya hazırız.”
“Bir tağut olan Mustafa Kemal ve bir put olan Kemalizm… Ama bugün Şeyh Said’ler ayakta; bir değil binlerce sıkılmış yumruklar ve dillerinde bir şiar: Ölmedi Saidler! Kahrolsun Kemalistler!”
Uğur Mumcu öldürülmeden bir yıl önce:
“Türkiye’de İslamın onurunun nasıl savunulduğuna dost-düşman şahit olacak! Müslümanların yüzü gülüp tağutların ve laik saldırganların bahtı kararacaktır!”
Arjantin’de bombalı saldırı sonucu 96 kişinin ve Ankara’da İsrail elçilik görevlisinin öldürülmesinden sonra şunları yazdılar:
“Yine tekrarlıyoruz ki yakından tanıdığımız o Müslümanlar (suikastçılar) pek yakında siyonizme çok büyük darbe vuracak…”
“Bu olay Türkiye’nin laik yöneticileri için bir ibret dersi olmalıdır ta ki siyasi tercihlerinde halkın tercihine kayıtsız kalmasınlar.”
Aynı açıklamada Ankara’daki cinayetten söz edilerek bir de tehdit savruluyor:
“Türkiye Müslüman halkı bu ihtar edici mesajı göndermekle laik rejime karşı sertlik yanlısı bir yol seçmiş ve bunu da çok hızlı bir tepkiyle göstermiştir.”
İranlı göçmen İstanbul’da öldürüldükten ve zincirleme eylemlerden sonra, Uğur Mumcu öldürülmeden altı ay önce şunları yazıyor:
“Sömürgeci emperyalistler de gasıp Siyonistler de, faşist ve tağuti Kemalistler de pek yakında nasıl sarsıldıklarını göreceklerdir!
Yazsın tarih şimdi bunu: Zillet altında yaşamaktansa öl-dürülmeyi yeğleyen İslam fedaileri gelmektedir.”
“Hizbullah kükrüyor/Amerika titriyor! Her gün aşura! Her yer Kerbela! Kahrolsun laik diktatörlük!”
Uğur Mumcu öldürülmeden 28 gün önce İstanbul’da, al-Kudüs Uluslararası İslam Ordusu yerli militanlarınca kaçırılan İranlı, Çınarcık’ta işkenceyle öldürüldü. İranlı diplomat kendileriyle görüşen yerli militana “Bize bağlı başka ekipler de var!” dedi.
Uğur Mumcu, İmam Hatiplilerin Harbokulu’na girmelerini sağlayacak yasa değişikliğine karşı sert bir yazı yayınladı ve iki gün sonra İran merkezli al- Kudüs Uluslararası İslam Ordusu’nca yetiştirilen yerli Hizbullahilerce öldürüldü.
Cinayetin ardından uzun yıllar geçti.
Ahmedinejad İstanbul’da binlerce kişi tarafından “Sardar! Sardar!” çığlıklarıyla karşılandı. Sardar, “Kumandan” ya da “Başkumandan” demektir.
Türkiye vatandaşları Ahmedinejad’ı Başkumandan olarak bağırlarına bastılar. Sardar Ahmedinejad’ı kucaklayan Cumhurbaşkanı da Abdullah Cumhur Gül de “Sevgili kardeşim Ahmedinejad” diyerek onu konuk etti.
Oysa şimdilerde Uğur Mumcu, azınlık milliyetçileriyle bir tutuluyor; “Demokrasi Şehidi” olarak anılıyor.
Uğur Mumcu’nun ‘Devrim Şehidi’ bir Kalpaksız Kuvayı Milliyeci olduğu gerçeğini unutturmak isteyenler, bilerek ya da bilmeyerek hangi karanlık saflarda yer aldıklarını yakında göreceklerdir.
Kürt Hizbullahı’nın önderlerinden birinin, daha üç gün önce, Türkiye’de de İran’daki gibi halkı sokağa dökeceğiz, demesine bile uyanmayanların kulaklarına iğneli küpe olmalıdır Mumcu’nun ”Kalpaksız Kuvayı Milliyeci” sıfatı.
Bu arada Müslüman Kardeşler Örgütü’nün (İhvan’ın) güdümünde ayaklanmayı “devrim” sananlar, anımsamalıdırlar ki Şubat 1979 Tahran’ında da kalkışma öyle görünmüştü.
Demek ki, gerçekten "Önce bilgi sahibi olmak gerekiyormuş."
Fotoğrafa bakmak yetmiyor! Mısır ve Tunus artık cemaatlere bölünmüş, emperyalizme karşı son direniş gücünü de yitirmiş parçalı ülkeler arasına girmektedir.
İran, ABD, İngiltere bayramdalar. Süveyş’in ulusallaştırılmasının intikamını acı acı alıyorlar. Fikir sahiplerinin yarattığı duman biraz dağılınca bu konuya değineceğiz. (Mustafa Yıldırım, The General, 2. Basım, 2010, s. 240)
Not: Ayetullahların generalin, "Mısır ve Türkiye halkı Müslüman liderlerini desteklemelidirler!" dediğini duymazdan gelerek, Ayetullahlar diktatörlüğünü "devrimci" ilan edenlerin ya da her sıkıştığımızda başka devletlerden medet umanların, hayali ittifaklar üretenlerin ne Uğur Mumcu'yu ne de Atatürk'ü övmeye hakları vardır!