TÜRK MEDYASI GÖRMEDİ BBC YAZDI; AKADEMİSYENLER NEDEN ATILDI
Ünlü İngiliz Basın Kuruluşu BBC'nin Türkiye muhabiri Rengin Aslan, ihraç edilen akademisyenleri mercek altına aldı. Türk medyasının yayınlamaya cesaret edemediği ayrıntılar BBC'nin bu analizinde.
Terörle mücadele için çıkarılan OHAL yasası gereği hazırlanan bir KHK ile 1400'den fazla kamu çalışanının işlerinden atılması büyük tepkilere neden oldu. İşten atılanlar içerisinde çok sayıda tanınmış sanatçının bulunması ve bu kişilerin kamu görevlerinden ihraçlarının teröre destek olarak açıklanmasına düntadan da tepkiler geldi. Ünlü İngiliz Basın Kuruluşu BBC'nin Türkiye muhabiri Rengin Aslan, ihraç edilen akademisyenleri mercek altına aldı. Türk medyasının yayınlamaya cesaret edemediği ayrıntılar BBC'nin bu analizinde.
300 AKADEMİSTEN
7 Şubat gecesi Resmi Gazete'de yayımlanan kanun hükmünde kararname ile (KHK) 330 akademisyen ihraç edildi.
15 Temmuz'daki darbe girişiminden bu yana yaklaşık yüz bin kamu görevlisi görevlerinden ihraç edilirken, aralarında Türkiye'nin önde gelen bilim insanlarının da olduğu akademisyenlerin ihraç edilmesi kamuoyunun farklı kesimleri tarafından tepkiyle karşılandı.
Peki bazıları onlarca yıldır akademide yer alan bilim insanları bugüne kadar hangi çalışmalara imza attılar ve ihraçlarına ne tepki verdiler?
Prof. Dr. Öget Öktem Tanör
İhraç edilen isimlerden biri olan 82 yaşındaki Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, Türkiye'de ilk nöropsikoloji laboratuvarı kuran kişi. Üniversiteye ilk girdiğinde hukuk okuyan ve Anayasa kürsüsünde asistanlık yapan Tanör, aynı zamanda 2002 yılında hayatını kaybeden Anayasa profesörü Bülent Tanör ile evliydi. 12 Mart muhtırasında Türkiye'den ayrılmak zorunda kalan çift 1 yıl kadar Cenevre'de siyasi mülteci olarak yaşamıştı.
Öget Öktem Tanör, Barış için Akademisyenler bildirisine imza attıktan sonra Bilim Üniversitesi'ndeki işinden çıkarılmıştı.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan ve "bugüne kadar hiç emekli olmayı düşünmediğini" söyleyen Tanör, "Beni memuriyetten atmış oldular ama ben memur değilim ki. Diyorlar ki, memuriyetten atılmakla memurken kazandığın her şeyi kaybedersin. Profesör unvanını kazanmışım, onu kaybedermişim. Böyle saçmalık olmaz. Bu akademik bir unvan. Yeşil pasaportunu kaybedersin. Peki hay hay. Diyor ki, emekli maaşını ödemezler. Hiç aklım almıyor. Ama her şeyi yapabilirler tabii."
Yapılanların kanuna uygun ama "hukuka aykırı" olduğunu vurgulayan Tanör, "Sadece üniversiteler değil, üniversiteler başta olmak üzere bir sürü yer değerini yitiriyor. Yüzlerce iyi yetişmiş akademisyen ihraç ediliyor. Onların yeri doldurulamaz. Ülkenin geleceği için, eğitimi için çok önemli. Bu duygu var bir de" diyor.
Peki Tanör, 82 yaşında ihraç edilmeden önce ne yapıyordu? Bu soruyu uzun bir listeyle yanıtlıyor:
"En son gönüllü olarak, hiç para almadan bazı hastaları görüp öğrencileri yetiştiriyordum hasta görmek konusunda. Hem de o hastalara yardımcı olmuş oluyordum. Çeşitli üniversiteler ders değil ama sunum yapmak için beni çağırıyorlar."
Bundan sonra yapacak?
"Mümkün olursa gene öğrenci yetiştirmeye devam edeceğim, gene yazmaya devam edeceğim. Gene konuşmaya, sunumlar yapmaya devam edeceğim çağrıldığım yerlerde" diye yanıtlıyor bu soruyu da.
Orkestra şefi İbrahim Yazıcı
1995 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı'nda göreve başlayan piyanist ve orkestra şefi İbrahim Yazıcı, çok sayıda yabancı orkestrada görev aldı, Türkiye'de Ahmed Adnan Saygun, Fazıl Say, Muammer Sun ve Turgay Erdener gibi bestecilerin eserlerini yönetti ve kaydetti.
2001 yılından itibaren Fazıl Say'la bir dizi konser veren Yazıcı, bestecinin Metin Altıok Oratoryosu'nun ilk seslendirilişi ve CD kaydını yaptı.
Yazıcı'nın CD kayıtları arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu ve Bilkent Senfoni Orkestrası'yla birlikte yaptığı Nazım Oratoryosu da var.
2002 yılında Hacettepe Üniversitesi Sanat Teşvik Ödülü ile 2005 yılında İtalyan Cumhurbaşkanı tarafından Cavalleria della Soliderita şövalyelik unvanıyla onurlandırılan Yazıcı, sorularımızı yanıtlarken, "ihraçların hata olduğunu ve bu hatadan dönüleceğini inandığını" söylüyor.
Yazıcı, "Bu gerçekten çok talihsizce verilmiş bir karar, bir hata. Ama şu konuda da inancım sonsuz. İnsan hata yapınca insan oluyor. Makina değiliz sonuç olarak. Ben bu talihsiz hatadan en kısa zamanda dönüleceği inancındayım. O yüzden gayet müsterihim" diyor.
Hocaların özellikle olgunluk dönemlerinde kamuya, halka ulaşmaları gerektiğini söyleyen Yazıcı, "Dinleyiciler asıl bana olgunluk döneminde ulaşıyor olmalılardı. Sonuç itibariyle ben sanatımı dünyanın her yerinde yapabileceğimi biliyorum, ama ben ne olursa olsun bu topraklarda doğdum ve Türk insanına sanatımla seslenmeye devam edebilmeyi çok isterim açıkçası" diyor.
Yard. Doç. Dr. Meral Camcı
İki lisans, bir yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamış olan Meral Camcı, geçen sene Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atana kadar İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık bölümünde çalışıyordu.
İkinci lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünde tamamladıktan sonra, doktorasını da aynı okulda çeviribilim üzerine yaptı.
Yazın çevirisi, altyazı çevirisi, çeviri ve toplumsal cinsiyet, eleştirel çeviribilim, çeviri eleştirisi, çeviri ve ideoloji, çeviri sosyolojisi üzerine çalışan Meral Camcı, hakkında imzacı olması nedeniyle yakalama kararı olmasına rağmen, o sırada bulunduğu yurtdışından Türkiye'ye dönmüş ve tutuklanmıştı.
Şu an Almanya'da bir üniversitede burslu olarak misafir araştırmacı olan Camcı, ihraçları "Yeni Türkiye'nin oluşturulması için o üst yapının araçları tasfiye ediliyor. Çok önemli ayaklarından bir tanesi de tabii ki yargının yanında akademi" diyerek değerlendiriyor.
Peki kendisinin ihraç edilmesini nasıl değerlendiriyor?
Camcı, "Ben ne geçen sene 14 yıllık emekten sonra akademiden ayrılmak zorunda kaldığımda, işten çıkarıldığımda ne de tutukluluk sürecinde dün hissettiğimi hissetmiştim. İrademe bir çizgi çekildiğini hissettim. Açıktayım, kapalı değilim ama Türkiye'de de olsaydım, burada da şu an kendimi sınırlanmış ve hapsedilmiş hissediyorum" diyor.
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu
Anayasa hukuku profesörü olan Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde görev yaptı. Başta Fransa olmak üzere Avrupa'nın değişik üniversitelerinde, konuk öğretim üyesi olarak ders, konferans ve seminerler verdi.
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanlığı, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Kurucu Başkanlığı ve Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanlığı görevlerini yürüttü. Uluslararası Anayasa Hukuku Derneği Yürütme Komitesi üyeliği yaptı.
Kaboğlu, referandumda oylanması beklenen yeni anayasa değişikliği ile ilgili eleştirilerini dile getirmiş ve Aralık ayında BBC Türkçe'ye verdiği mülakatta, Türkiye'nin OHAL'de olduğuna dikkat çekerek, "İçinde bulunduğumuz ortam ve koşullar bir anayasa değişikliği için kamuoyunun oluşmasına elverişli değildir" demişti.
Prof. Dr. Yüksel Taşkın
1994 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun olan Prof. Dr. Yüksel Taşkın, yüksek lisans ve doktora derecelerini de aynı üniversiteden aldı.
2002 yılından bu yana Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Taşkın 2009 yılında doçent, 2015 yılında da profesör unvanını aldı.
Türkiye'de İslami akımlar, muhafazakârlık, milliyetçilik gibi konular üzerine çalışan Taşkın'ın, "AKP Devri: Türkiye Siyaseti, İslamcılık ve Arap Baharı", Suavi Aydın'la beraber yazdıkları, "1960'tan Günümüze Türkiye Tarihi" gibi kitapları bulunuyor.
Akademiden ihraç edilmesinin ardından üniversitelerin bugünkü durumunu değerlendirmesini istediğimiz Taşkın, "Akademinin durumu zaten iyi değildi. Ama geleneği olan yerler vardı" diyor ve Ankara Mülkiye'de yapılan tasfiyeleri hatırlatıyor.
Türkiye'de kuşaklar boyu üniversiteden ihraç edilen kişilerin varlığına dikkat çeken Taşkın, "Korkut Boratav'ın söylediklerini duydunuz. Önce babası, sonra kendisi, şimdi öğrencileri okuldan atılıyor. Ama biliyorsunuz mağduriyet şerbeti hem İslamcılara nasip. Biz beyaz Türk'üz. Biz hiç mağdur olmuyoruz. Tek onlar mağdur. Bunları da görmüyorlar. Bazı insanlar birkaç kuşak mücadelede eziyet çekiyorlar ama ilkeleri hâlâ duruyor" diyor.
Prof. Dr. Selda Öndül
1957'de İstanbul'da doğan Öndül, Türkiye'de tiyatronun duayen hocalarından biri olarak görülüyor. Lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimini Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı ile City University of New York Graduate Center'da tamamladı.
Öndül, 1984 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı.
Öndül, BBC Türkçe'ye verdiği demeçte, "Üniversitenin genel anlamıyla buna karşı çıkması gerekiyordu. Biz insanlara bunu öğretiyoruz zaten: Fikirlerimiz ayrı olsa da birbirimizin görüşlerine saygı duymayı öğretiyoruz. Bu durumu hâlâ garipsiyorum" diyor.
Öğrencilerime minnettarım
Akademiye yaptığı en büyük katkıyı ise şöyle anlatıyor:
"Öğretmenlik herhalde. Bundan iyisi olamaz. Öğretmenlikte hem öğretir hem öğrenirsiniz. O yüzden minnettarım bütün öğrencilerime."
Öndül'ün ihracı, sosyal medyada da en çok tepki çeken konuların başında geldi.
Oyuncular da sosyal medyada Öndül'ün tiyatroda önemli bir kuşağın temsilcisi olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. İlhan Uzgel
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı olan Uzgel, 2011 yılındaki dekanlık seçimlerine katılmış ve ikinci sırayı almıştı.
İlhan Uzgel, 1993'te London School of Economics'te doktora teziyle ilgili araştırmalarda bulundu.
Jean Monnet bursuyla gittiği Cambridge Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden M. Phil Derecesi alan Uzgel, 1997'de Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde doktora çalışmasını tamamlamıştı.
Uzgel, Türkiye Bilimler Akademisi ve Fullbright bursuyla da doktora araştırmalarını sürdürdü.
İhraç edilmeden once Uluslararası İlişkiler Kuramları, Balkanlar, ABD Dış Politikası ve Türk Dış Politikası üzerine ders ve seminerler veren Uzgel, 'AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu'' adlı kitabın ortak yazarlarından biri.
Yrd. Doç. Jale Özata Dirlikyapan
Misafir öğretim görevlisi olarak bulunduğu Adana'da ihraç edildiğini öğrenen Jale Özata Dirlikyapan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde sanat, edebiyat ve iletişimi birleştiren dersler veriyordu.
2007 yılında "Yazınsal Kavrayışta Köklü Bir Değişim: Türk Öykücülüğünde 1950 Kuşağı" başlıklı teziyle doktora derecesini aldı. Bu tez daha sonra 2010 yılının Haziran ayında Kabuğunu Kıran Hikâye adıyla Metis Yayınlarınca basıldı. Bu kitap 2010 Memet Fuat Eleştiri İnceleme ödülünü aldı.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Dirlikyapan, işin manevi yanı kadar maddi yanı da olduğuna dikkat çekerek, "mesleklerimiz elimizden alınıyor" diyor ve ekliyor:
"Bütün emeklerin işin gücün... İşimiz, mesleğimiz, ekmek kapımız... Ne yapacağını planlamaya çalışıyorsun.
"Bunun bu kadar kolayca oluvermesi, ortada vicdan yüküyle attığın bir imza dışında hiçbir şey yokken bu kadar kolay oluvermesini aklım kesmiyor.
"O listede emekli olanlar var, istifa etmiş olanlar var. Çok ilginç bir liste."