Eyra Eyüp Kerimoğlu
Mesele Ağaç Değil Sen Hala Anlamadın Mı?
En Çevreci Başbakan Erdoğan ve Kapitalizm!
''En büyük çevreci biziz'' diyen Başbakan bugün Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) tarafından Pendik'te yapılan fidan dikim törenine katıldı. Başbakan Erdoğan, yine en büyük çevrecinin kendileri olduğunu iddia ederek Gezi Ruhu'na göndermelerde bulundu. Gezi Parkı olaylarında, "Ağaç bahanesiyle şiddet gösterileri düzenlendi. Onlara bir cevap olarak, 4'e karşı 400 bin fidan dikildi. "Bizim işimiz çevrecilik" dedi...
Fidan Dikerek Çevreci Olunur mu?
Sanırım birilerinin Başbakan'a, yaşlı ağaçlarla yerine dikilen körpe fidanların bir olmadığını ve orman dediğimiz şeyin, yaşlı ağaçlarıyla, hayvanıyla, mantarıyla, bakterisiyle, mikroklimasıyla bir ekosistem olduğunu aynı zamanda çevreciliğin; "çevremizdeki insanların sınıf atlaması" değil, havasıyla, suyuyla, toprağıyla bir bütün olup, bunlardan bir tanesinin bile zarar görmesi halinde tüm ekosistemdeki dengenin bozulacağını izah etmesi gerek artık! Yoksa, sökülen yaşlı ağaçların yerine fidan dikilince o genç fidanların bir anda ormana dönüşeceğini ve sadece ağaç dikerek çevreci olunabileceğini düşünüyorsa vay halimize! Zira çevre, dediğim gibi çevremizdeki eş dost akrabalarımız değil, içinde yaşadığımız, yaşamımızı borçlu olduğumuz doğaya ait tüm unsurları kapsar ve kedi/köpek besleyip aynı zamanda akşam yemeğinde pirzola yiyerek hayvan sever olunamayacağı gibi, sadece fidan dikerek de çevreci olunmaz!
Çevrecilik Nedir Ne değildir?
Sayın Başbakan, 100 yaşındaki bir kayın ağacının '60 insanın' günlük ihtiyacına yetecek oksijen ürettiğini, yılda bir ton 'toz' süzerek bakterileri de etkisizleştirdiğini biliyor mudur acaba?...
Başbakan bilmese de siz bilin! Türkiye’de AKP hükümeti, ormanı korumayı E-5 refüjlerine fidan dikmek ve kesilen ağaçların yerini ya da başka boş bir araziyi ağaçlandırma faaliyeti olarak algılıyor. Öyle sanıyor ya da işine öyle geldiği için öyle davranıyor...
Oysa orman, Başbakan'ın ve hükümetin çiftliği ya da sadece bir 'ağaçlıklı bölge' den ibaret değildir. Orman bir 'ekolojik' unsurdur. Yıllardır doğal şartların etkisi ile oluşmuş bir yaşam kaynağıdır.
Yaşamın sürdürülebilmesinin olmazsa olmazlarındandır. Ve sadece o bölgeye, o ülkeye de ait değildir. Ayrıca sadece insanlara da ait değildir! Kendini 'en akıllı', 'en zeki' sanan, 'kibirinden geçilmeyen' 'insan türü' kendiyle birlikte sürekli tüm canlı yaşamını da tehdit ediyor. Oysa, ormanlar üzerinde tüm canlıların söz hakkı vardır. Çünkü ayrımsız tüm canlıların yaşam kaynağıdır. Ormanın dokusunu içinde yapılaşarak bozduktan, bitki örtüsünü yok ettikten, ormanı evi olarak bellemiş hayvanları evlerinden kapı dışarı ettikten sonra, kestiğiniz ağaçların yerine 2 katı değil yüz katı ağacı dikseniz, verdiğiniz hasarı yok ettiğiniz yaşamı, yaşam kaynağını yerine getirebilir misiniz?..
Hükümet yerine getirebileceğini sanıyor. Ya da açıkça bizim gözümüzü boyamak istiyor. “Efendim, şu kadar ağaç kesildi ama bakın yerine şu kadar ağaç diktik” deniyor... Ne güzel...
Çevrenin Katili Kapitalist Sistemdir
Çevre sorunu sadece bizim ülkemizin değil, Kapitalizmin taşeronluğundaki tüm ülkelerin sorunudur... Kapitalizm suyu, havayı, ormanları, doğayı yani tüm yaşam kaynaklarımızı özelleştirip, insanlara
anlık-ferahlamalar pompalayarak 'sermayenin' ve kendi varlığını sürdürebilmenin adına doğuştan kazandığımız en temel haklarımıza saldırmaya devam ediyor... Bunu da yaparken bizimle dalga geçercesine gözümüze soka soka yapıyor. Kapitalist sistemde sorunlar ayan beyan ortaya çıktığında, sistemin ideologları çeşitli akıl oyunlarıyla halkı kandırmaya başlarlar. Her çeşit sorun karşısında 'özel günler' ilan edilir. Örneğin 50 milyon üzerinde insanı öldürdükleri savaşın ardından Barış Günü, Hoşgörü Yılı ilan ederler. Buna paralel olarak da Birleşmiş Milletler 1972 yılında, Stockholm’de, 5 Haziran'ı “Dünya Çevre Günü” olarak ilan etmişti. Dünyanın her ülkesinde bu vesileyle, bir dizi etkinlik gerçekleştiriliyor. Çevreciler, sivil toplum örgütleri, Çevre Bakanlığı, medya vb. kuruluşlar doğa sevgisi üzerine nutuklar çekiyor, öğütler veriyorlar. Belediyeler çöp toplayıp, çimlere basmamak, hayvanları korumak, yerlere çöp atmamakla ilgili tabelalar asıyor ve tüm bunlar güya çevre için yapılıyor! Doğrusu ikiyüzlülüğün sınırı olmuyor...
Çevre sorunlarını tartışmak, kampanyalar düzenlemek, suçluları teşhir etmek bir yere kadar anlamlı. Çevre sorunları konusunda burjuva hükümetlere birtakım yasaların çıkması için baskı uygulamak da gerekli. Kişisel olarak bir ağaç dikmek dahi tümüyle faydasız değil. Ancak kapitalist sistem yaşamaya devam ettikçe, bunlarla sınırlı çabalarımızın hiçbir karşılığını göremeyeceğimizin de bilincinde olmalıyız. Bizim diktiğimiz bir ağaca karşılık kapitalistler yüzlerce ağacı kâr için keseceklerdir. Çevre söz konusu olduğunda kapitalistlerden reformlar talep etmek sorunun temelini asla ortadan kaldırmaz.
Sivrisinek Avlamakla Bataklık Kurutulamaz!
Fabrikalarından yaydıkları zehirle binlerce balık türü yok oldu, ağaçlar çürüdü, işçiler öldü, çocuklar ve yaşlılar hastalandı. Yasalar tamamen patronlar sınıfının çıkarlarını korumak amacıyla çıkartılıyor. Burjuva kurum ve kuruluşlar birkaç ağaç dikerek kendilerini aklamaya, topluma “çevre dostu” izlenimini vermeye çabalıyorlar. 2B yasası (orman alanlarının burjuvalara satışı), 3. köprü projesi (araba tekellerinin projesi), Bergama ve daha birçok bölgede siyanürlü altın arama çabaları, Munzur ve birçok ırmağın barajlarla yok edilmesi ve benzeri diğer uygulamalar, projeler, yasalar, burjuva sınıfın kârları için yapmayacağı hiçbir şeyin olmadığını gösteriyor. Her yıl ortalama 11 milyon çocuk hava kirliliği nedeniyle ölüyor. Habitatlarının (yaşama alanlarının) yok olması nedeniyle, yeryüzündeki canlı türlerinin beşte biri 20 yıl içerisinde yok olacak. 1 milyardan fazla insan temiz içme suyundan yoksun. Yağmur ormanları kapitalist devletlerin bilinçli yağmalaması sonucu gün geçtikçe yok olmakta. Küresel ısınma nedeniyle iklim değişiklikleri yaşamı tehdit etmekte. İnsan sağlığı için zararlı ışınları süzen ozon tabakası yer yer incelerek görevini yapmakta zorlanır hale geldi. Çarpık kentleşmenin neden olduğu gürültü kirliliği insan sağlığını olumsuz etkilemekte. Fabrika ortamının havasız, sıcak, gürültülü, kirli, kısaca insan sağlığına aykırı oluşu çevre kirliliğinin bir diğer görünmeyen yüzünü oluşturuyor...
İnsanlar yaşantılarının çoğunu kırlarda, sahillerde, ovalarda değil iş yerlerinde geçiriyor ve "patronları" daha büyük evlerde oturabilsin, arabalarını yenileyebilsin diye karşılığında, haftanın 1 gününde dışarı çıkıp çay/kahve içebilmek veya en doğal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için haftanın 6 gününde gönüllü kölelik yaparak, hayatlarını kiraya veriyorlar! Feodalizmdeki kölelik sistemi kapitalizmde yerini gönüllü köleliğe bıraktığı gibi emekçiler gerçekte hala toprak ağalarının/lordların çiftliklerinde çalışıp aynı zamanda çalıştıkları toprakların çimlerine dahi basmaya vakit bulamayan gönüllü kölelerdir ve hafta sonu tatil günü değil insanlara verilmiş bir sus payıdır aslında!
Uzun lafın kısası Çevre kirliliği özünde insan kirliliğidir ve insana değer vermeyen bir sistem doğaya asla değer vermez... Yani Sayın Başbakan'ın gerçekten çevreci olması bile çevreyi kurtaramayacağı gibi çevre sorunlarının ortaya çıkması tek tek kapitalistlerin değil, kapitalist sistemin genel sorunudur. Afrika kıtasının çölleşmesi de, Afrika insanının yoksullaşması da, savaşlarda milyonlarca insanın ölmesi de, birçok bitki ve hayvan türünün yok olması da birer sistem sorunudur ve Başbakan'ın bugün Pendik'teki fidan dikimi töreninde atıfta bulunduğu ve anlayamadığı "Gezi Olayları" da tam anlamıyla bu saygısız ve vahşi düzene olan bir öfke birikiminin neticesinde meydana gelmiştir. "Yani olay sadece bir kaç ağaç değildir!"
Not: Yazıya ilişkin bazı istatistiki bilgi ve açıklamalar çeşitli haberlerden derlenmiştir!