A.İklim Bayraktar
Kim; Başbakanı Kandırdı, Soner Yalçın'ı Hapse Attırdı, Baykal'ın Kasetin
Soner Yalçın, Muğla, Marmaris, İzmir gibi aydınlık insanların bulunduğu yerleri seçiyor.
Muğla'nın Marmaris İlçesi'nde, bir yerel televizyon kanalının düzenlediği "Medya ve ifade özgürlüğü" isimli söyleşiye katılan, Soner Yalçın, aylardır memleketi Çorum'a; Çorum Haber gazetesi sahibi ve genel yayın yönetmeni Mehmet Yolyapar ve yine aynı gazetenin muhabiri Tugay Afat tarafından defalarca çağrılmasına rağmen gitmiyor. Soner Yalçın, Muğla, Marmaris, İzmir gibi aydınlık insanların bulunduğu yerleri seçiyor.
Muğla ön seçimle Tolga Çandar gibi bir sanatçıyı CHP'ye göndermiş bir il.
Burada kendisini dinleyen ve alkışlayan onlarca, yüzlerce insanla karşılaşacağını biliyor. Öğleden sonra otelinden çıkıp, deniz kenarında şöyle bir dolaştıktan sonra, iyi bir öğle yemeği, sauna ve ılık bir Akdeniz rüzgarına sırtını vereceğini biliyor.
Ve sonra da şöyle de başlıyor sözlerine: "Ben meydan okumak için buradayım. Sanıyorlar ki içeri atarız, itibarsız hale getiririz, işinden edip köşelerine çekilmelerini sağlarız. Beni daha önceleri ne televizyon ne de gazetelerde görürdünüz. Şimdi şartlar değişti. Dün daha az programlarda idim bugün ise her yerdeyim. İki türlü gazeteci vardır. Biri, lüks hayat için yaşayan biri de gerçekleri görüp onları her türlü engellemeye rağmen yazan kişilerdir. Bizleri satın alamadıkları için buradayız."
İnsanın inanası geliyor değil mi?
Öte yandan tahliye edildiği gece şunları söylemişti Soner Yalçın: “Biz gazetecilerin kendimizi iktidarlara beğendirmek gibi bir zorunluluğumuz yok.” Bir gün sonra verdiği röportajda ise, “Ben hükümete, Başbakana kızgın değilim, onu da kandırdılar."
"Başbakan ‘Bu davanın altından neler çıkacak’ dedi. Sonuçta koca bir ‘hiç’ çıktı. Şimdi dönüp, ‘Beni kim kandırdı?’ diye sorması lazım. Başbakan’ı Odatv konusunda kandıranlar, ofisine böcek koyanlardır. Başka bir yerde aramasın. Kim gerçeğin peşindeyse onun yanında yer alırım.”
Allah aşkına söyleyin, bu ne demek şimdi? Bu nasıl uzatılmış bir karanfildir ki, yaprakları kapkara. Bu nasıl bir “beyaz sayfa”dır ki, üzerine hiçbir kalem nokta dahi koyamıyor. İki yıl boyunca “içeride bulunan gazetecilerin gazetecilik mesleği dışında faaliyetleri nedeniyle tutuklu bulunduklarını” söyleyen Başbakan’a uzatılan sulh çubuğunun tütün haznesinde ne var?
Tamamen kendisine yapılan bir operasyonda; tamamen kendi hatası yüzünden yapılan bir talihsiz, ve “özel” telefon konuşmasının dökümlerinin gazetelere yansıması sonucu bir anda arkasına bile bakmadan kaçan Soner Yalçın’ın çıkınca ilk cümlesi vicdandan dem vurmak olmuştu: “Yazıktır, ayıptır. Bu ülkenin vicdanı nerede. Nerede bu ülkenin gazetecileri, öğretim üyeleri?”
Vicdan ve hakkaniyet kavramlarını en son dillendirecek kişisin sen Soner Yalçın...
Onlarca köşe yazarı, gazeteci yüzlerce olumsuz yazı yazmışlardı Soner Yalçın hakkında, hatta onu “kadın taciri” “ komplocu” olarak bile göstermişlerdi. Soner Yalçın tahliye olduğunda, içeride olmasını haklı görenler bile alkış tuttular, sevindiklerini söylediler. Yüreklerine taş basıp, “geçmiş olsun benim değerli meslektaşım” demekten hiç utanmadılar.
Nagehan Alçı bile (bile diyorum, çünkü en çok içerde olmasını arzu edenlerin başını çekiyordu) “Soner Yalçın’ın içeride kalması haksızlıktı, çıktığına sevindim” mealinde sözler sarfetti.
Soner Yalçın sayesinde Aslı Aydıntaşbaş, Saygı Öztürk gibi hakkımda en ufak bir gerçek bilgiye sahip olmayanlar Soner Yalçın’ı kollamaya çalışmanın dayanılmaz hafifliğine kapılmışlardı. Öte yandan Deniz Baykal’ın kalemşörleri de aynı saldırıyı yapınca ortaya edepten, habercilikten hatta insanlıktan uzak bir tablo çıkmıştı.
Öte yandan Soner Yalçın son mahkeme savunmasında “Bu sadece Odatv olayı değildir. Deniz Baykal’ın kasetini, MHP kasetlerini yapanlar da bulunmalı,”derken, sanırım Deniz Baykal’ın manşetler dolusu açıklamalarını unutmuştu herhalde. Ne demişti o sıralarda Baykal? “Bana komplo yaptı, Soner’in arkasındakileri bulun kaset olayı da çözümlenir.”
Ne olmuştu da Soner Yalçın’ı komplocu ilan eden, resmen suçlayan ve kişisel sorunum dışında hiç alakam yokken beni bile töhmet altında bırakan “Halktv’nin ele geçirilmesi”operasyonuna, “varan 2” çığlıklarına rağmen bu kanalın başına Soner Yalçın’ın Halk Tv’yi satın alma mücadelesindeki ortağı, kankası ve Bugün gazetesinde, Gülay Göktürk’ün kanatları altında CHP’ye her yazısında “çakan”, AKP’yi göklere çıkaran Hakan Aygün getirilmişti?
Bu ağır suçlamaları yapan Baykal neden hukuk süreci başlatmamış, Soner Yalçın’a hiç dava açmamıştır? İnsan kendisine komplo kurana mı dava açar komploda kullanıldığını iddia ettiği sözüm ona piyona mı?
İspatsızca iddia ettiği, “piyon” kadar ucuz gördüğüne saldırır da asıl komplocu dediği; “bu kızı üzerime salmışlar” dediği, asıl ele başından korkup susar mı?
Korku mudur burada doğru kelime yoksa başka hesaplar kitaplar mıdır bilmiyorum ama tahliye edildiği gece Soner Yalçın’a geçmiş olsun dilemek için ilk sıraya girenlerin başında Deniz Baykal’ın geliyor olmasını nasıl yorumlayabiliriz?
Neler oluyor? Ne değişti bu süre içinde?
Size tuhaf gelmiyor mu bütün bunlar?
Silivri'de yatarken bile kâr hanesine çeşitli artılar koyan, konferans vermek için yer seçen, beş yıldızlı otel olmazsa adımını atmayan sosyalist kardeşimiz bir de Atatürk'ten dem vuruyor konuşmasında ve kendini eskiden gizlediğinden ama artık herkesin önünde olacağını beyan ediyor.
Bu ne biçim bir sosyalist anlayıştır? Bu nasıl bir insanlık anlayışıdır, anlamakta zorlanıyorum... Atatürk'ü, memleketi, misak-ı milli'yi savunmak bu insanlara kaldıysa; bırakalım dağınık kalsın...
https://twitter.com/aiklimbayraktar