Mustafa Yıldırım
GENERALLER - SİVİL PAŞALAR
Kendilerini “Paşa” sanan generaller, içerden çıkmanın rahatlığıyla alttan aldıkça, bir zamanlar onları “kurtarıcı” sanarak arkalarından koşturanların yakınma hakkı olmamalı; çünkü müritlikle bağlanılacak adam arayışı da yaşadığımız yıkımın nedenidir.
Bir kez daha Ağustos 2010’da, T.C. Anayasası yıkılmadan önce yayınlanan kitaba dönmek zorundayım:
“Hangi Türk Ordusu ve Kaçıncı Tasfiye?
Ortak düşüncelerin buluştuğu temel program, ABD Başkanlarının ve AB önderlerinin belirttiği gibi yeni düzene uygun demokrat “Müslüman Türkiye” tasarımıydı.
‘Ilımlı İslam’ programının yardımıyla Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş ilkelerinden uzaklaşıyor. Hilmi Özkök’ün Amerikan kopyası sözleriyle ‘İşleyen çekirdek’ çevresinde dönüp duracak birkaç parçalı ‘Anadolu Federasyonu’ydu ana hedef.
[Federe devletlere bölünmekten medet uman Hizbullahiler de parçalayıcı hükümeti destekliyor. Bu konuya daha sonra değineceğiz.]
O günlerde “inançlı” General Hilmi Özkök Hoca’nın AKP hükümetiyle “şiir gibi anlaşıyoruz” demesi sıradan, geçici bir olay değildi.
General Yaşar Büyükanıt’ın Cumhuriyet mitingleri döneminde bir “e-muhtıra” ile kitle eylemlerinin önünü kesmesi, TBMM’yi erken seçime zorlaması da rastlantı olamazdı.
“Darbe” tasarımı gerekçesiyle emekli ya da görevli her rütbeden generallerin, oramirallerin, etkin görevlerdeki komutanların, genç subayların Amerikan tasarımı ‘Kamu Güvenliği’ne uygun olarak tutuklanmaya başlandığı günlerdeydik. 29 Nisan 2009’da Genkur Başkanı İlker Başbuğ buyuruyordu:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin demokrasi ve hukuka bağlılığı tamdır, bundan kimsenin kuşkusu olmasın, demokrasi ve hukuk dışına çıkan hiç bir personel TSK’da barınamaz.”
Bu sözler İlker Başbuğ’un “Amerika ile ortak değerler” iddiasına uygundu.
Aslına bakarsanız, hukuk dışı tutuklama, emirlerle yargılama yöntemleri, 1940’ların sonundan başlayarak günümüze dek sürdürüldü. Bazı incelikler dışında günümüzde de değişen bir yanı yok. Aynı yöntemlerle subaylar tasfiye ediliyor, hatta içerde hastalıktan öldürülüyor.
Tasfiye Zorunluydu, NATO Ruhuna Uygundu
Ortadoğu’nun, Kıbrıs’ın, Azerbaycan’ın, Ermenistan’ın, Kürdistan’ın, Asya’nın yeniden biçimlendirilmesi için silahlı-silahsız işgaller, karıştırmalar Türk devletini yıkma programına uygundur.
Programın iyi işlemesi için ulusal devletler parçalanarak federasyonlara dönüştürülüyor. Türkiye’de bundan payını alıyor.
1960’lı yıllarda, 12 Mart, 12 Eylül darbeleriyle birlikte TSK’den çıkarılan tam bağımsızlık eğilimli subaylar bir kez daha aynı sonuçlarla karşılaşıyorlar.
Dünyayı baştan sona emir altına alacak NATO Genişleme Programına, örtülü ya da açık federasyonlaşmaya karşı çıkma olasılığı yüksek kurumlar dağıtılıyor, kişiler, gruplar Amerika’nın Türkiye’de “Kamu Güvenliği” tasarımına uygun olarak saf dışı ediliyorlar.
TSK ve Türk emniyetinin 1945’ten sonra yeniden yapılandırılması, ABD’nin çıkarlarına uygun yürütülmüştü. O zamanlar NATO için parçalanmamış bir Türkiye’nin askeri gücüne gereksinim vardı.
Şimdi ulusal bütünlüğünü koruyacak olan Türkiye, Batı’dan gelen Ortadoğu ve Asya’ya yayılma dalgasını durdurabilecek en büyük engel olarak görülüyor.
Türklerin özündeki, işgallere karşı durma, mazlumlardan yana olma karakterini yok etmeleri olanaksızdır. İşte bu nedenle herhangi bir ülkede olduğundan daha çok çekiniyorlar Türklerin uyanmasından.
Bir yandan etnik çatışmalar körükleniyor, öte yandan ulusal birliğin, dayanışmanın parçalanması için ‘Ilımlı İslam’ modeli denilerek ulusal hedefleri ortadan kalkmış, kültürel kimliğini yitirmiş, İslam darbeciliği peşinde koşan topluluklar, cemaatler ülkesi yaratılıyor.
Türk ulusal devleti parçalanırken Ermenistan, Yunanistan gibi ülkeler ulusal bütünlüklerini korusunlar diye ABD ve Batı Avrupa devletlerince askeri ve ekonomik olarak destekleniyorlar; silahların gölgesinde Kürt ulusal devleti kuruluyor.
Operasyon, Genkur Başkanı Org. İlker Başbuğ’un “Bugün bu ilişkiler, iki ülke (ABD, Türkiye) için her zaman olduğundan çok daha önemlidir. Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri, belirli bir konuya bağlanamayacak kadar geniş ve kapsamlıdır” diyerek açığa vurduğu gibi kapsamlı olarak sürüyor.
Sivil-resmi iç güvenlik ağının ve özellikle son 20 yılda TSK yönetimlerinin yeni tür müttefikliğe uygun olarak tarihsel köklerinden koparılma süreci, Türkiye’de ‘Ortağımızın Çocukları’ ve CIA güdümünde güvenlik yapılanması; bağımsız bir devletten aşağı derecede bir koloniye dönüşüm, yeni ideolojik saplantılar ve zifiri karanlık dalgası… (Ortağın Çocukları, UDY, Ağustos 2010 ve Ocak 2011)
İçerde ezilen subayların yaşadıkları, işte bu yüzden “hukuk faciası” değil, düpedüz “tasfiye” ve hatta “harp esirliği”dir.