Yusuf Yavuz
Dinle Türkiye, seni 11 yıldır böyle yönetiyorlar!
ÜLKENİN SUYU VE ORMANLARI KİME EMANET
"Göletlerin işlemleri kolay. Benim bir imzamla oluyor. Ama baraj olunca 10 yıl işe başlamak için zaman geçiyor. Bunu beklemeye tahammülümüz yoktu. Bunun için İkizce'nin ismini gölet yaptık. Bitince ismini tekrar değiştirip baraj diyeceğiz..."(Veysel Eroğlu)
Gezi olaylarının ardından Türkiye'de iki şey oldukça hızlandı. Birincisi, AKP iktidarının 11 yıldır uyguladığı rant politikalarının her türlü hukuksuzluğa rağmen sürmesinin yarattığı yıkım, ikincisi de bu yıkıma karşı gösterilen refleksin giderek artması...
Bir yanda adeta yangından mal kaçırırcasına ülkenin dört bir yanında süren yıkım projeleri, adeta "kapanın elinde kalıyor" deyimini hatırlatırcasına iyice hız kazandı.
Artvin'den Bursa'ya, Antalya'dan Sinop'a ülkenin dört bir yanından gelen yıkım haberlerinin satır aralarında iktidar yandaşlarının Gezi olaylarının ardından telaşlı oldukları göze çarpıyor. Çünkü bugüne kadar olmadığı biçimde yükselen farkındalık ve buna bağlı gelişen toplumsal muhalefet, her türlü yalıtmaya ve görmezden gelinmeye karşın Anadolu'nun kılcal damarlarına kadar ulaşmış durumda.
Bugüne kadar etliye-sütlüye karışmayan sıradan insanların bile çileden çıkmalarını sağlayan yıkım politikalarının en önemli araçları HES, baraj, vahşi madencilik ve "ben yaptım oldu" anlayışıyla uygulamaya konulan otoyol ve diğer projelerden oluşuyor.
OYUNCAĞA DÖNÜŞEN KAMU YATIRIMLARI
Örneğin geçtiğimiz hafta Burdur ve ilçelerini ziyaret eden ve açılışlar yapan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun burada yaptığı konuşmanın satır araları Türkiye'de kamu yatırımlarının nasıl oyuncağa dönüştürüldüğünü ortaya koymaya yetiyor. Bir ilin plaka numarasına göre gölet yapma sözü veren, 49 müjdeyle gidip, 33 yatırımla dönen Bakan Eroğlu'nun sayılarla kurduğu ilişki ayrı bir tartışmanın konusu olacak kadar veri içeriyor...
Burdur'da yaptığı konuşmada Türkiye'nin yarı kurak bir iklim bölgesinde olduğunu belirten Bakan Eroğlu, bakanlığının başlattığı 'Bin Günde Bin Gölet Projesi' kapsamında 81 ile ile gölet yapacaklarının altını çizerekşöyle konuştu: "Burdur'umuza 13 tane düşüyor. Fakat vekillerimiz 'Siz Burdur'un vekilisiniz Burdur'un hizmetkarısınız, bunu 2 ile çarp' dediler. Çarptık 26 etti. Burdur'umuza 30 tane baraj, gölet ve sulama yapacağız. Bunun sözünü veriyoruz. Hayırlı olsun."
ÜLKENİN SUYU VE ORMANLARI KİME EMANET
Ülkenin ve toplumun en değerli yaşamsal varlıklarının en başında gelen su ve ormanların emanet edildiği bir bakanlığın başında bulunan bir bakanın kurmuş olması, "talihsizlik"ten daha öte bir anlam içeriyor. Üstelik bu bakan, adının başında 'Prof. Dr.' unvanı bulunan bir siyasetçiyse...
BU TOPLUMSAL KADERDEN ÖTE BİR DURUMDUR
Son 30 yılda yaklaşık üçte biri kuruyan Burdur Gölü'nün sonunu hazırlayan en önemli etkenlerden birinin, göl havzasında inşa edilen göletlerde toplanan suların Burdur Gölü'ne ulaşamaması olarak gösterilirken, havzada açılan yüzlerce taş ocağının yeraltı suyu rejimini altüst ettiği, kontrolsüzce ve bilinçsizce vahşi sulamayı özendiren tarım politikalarının sonucu açılan binlerce artezyen kuyusunun yörenin su rezervlerini tehdit ettiği bas bas bağırılırken; sulardan sorumlu bir bakanın toplama çıkarma oyunlarıyla 30 tane daha gölet yapacağız açıklaması yapması, "toplumsal kader"den daha öte bir yere işaret ediyor.
TÜRK TARIMI EN ZOR GÜNLERİNİ YAŞARKEN...
Ancak Bakan Eroğlu'nun 'keyfi' uygulamalarına yönelik örnekler Burdur'la sınırlı değil. Bakan Eroğlu'nun gölet tutkusunun altında yatan nedenlerin "Türk tarımının gelişmesi, halkın refahının yükselmesi" olduğuna inanmak için elimizde hiç bir veri yok. Zira AKP'nin uyguladığı tarım politikalarının yakıcı sonuçlarıyla hemen hergün yüzleşiyoruz. Ot ve saman ithalatından tutun da; tohum yasası, arazilerin toplulaştırılması kanunu, yeraltı sularına sayaç zorunluluğu, büyükşehir yasası ve bir çok başka düzenlemeyle Türk çiftçisi tarihinin en zor günlerini yaşıyor.
YANDAŞ ŞİRKETLERE İŞ OLSUN DİYE Mİ?
Söke, Kumluca, Kınık ve Serik ovalarında üreticilerin arazilerinin büyük kısmı ipotek altındayken, bir zamanlar hayvancılık ve süt üretimi merkezi olan Burdur'un giderek taş ocaklarına terkedilmesinin önüne geçilemezken bakanlığın 'bin günde bin göleti' kimin için yaptığı sorusu akla geliyor. Yoksa bütün bunların altında "yandaş şirketlerin iş makineleri makine parklarında boş durmasın" fikri mi yatıyor?
Bunları dile getirdiğimiz zaman bize "yatırım düşmanı" ve "vatan haini" gibi yakıştırmalarda bulunanlara, Bakan Eroğlu'nun Antalya Kaş'ta yaptığı konuşmanın satır aralarını okumalarını öneriyoruz.
Geçtiğimiz hafta bölgeye yaptığı ziyaret sırasında Kaş'a da uğrayan Bakan Eroğlu, protokol görüşmeleri ve bol rakamlı yatırım vaadi ve açılış müjdelerinin ardından Kaş'ın meydanında bulunan çay bahçesinde halka hitap etti. İlk kez geldiği Kaş'ı cennete benzeten Bakan Eroğlu'nun, burada yaptığı konuşmada Kaş'ın İkizce köyünde projelendirilen ve DSİ tarafından yaptırılacak olan İkizce Göletiyle ilgili aktardıkları oldukça çarpıcıydı.
GÖLETTEN BARAJ ÇIKARMAK
İkizce Göleti projesiyle 2 bin 60 dekar arazinin sulanacağını anlatan Bakan Eroğlu şöyle konuştu: "Bunun temelden yüksekliği 41 buçuk metre. 30 metreyi geçince baraj, 30 metreden küçükse gölet diyoruz. Göletlerin işlemleri kolay. Benim bir imzamla oluyor. Ama baraj olunca 10 yıl işe başlamak için zaman geçiyor. Bunu beklemeye tahammülümüz yoktu. Bunun için İkizce'nin ismini gölet yaptık. Bitince ismini tekrar değiştirip baraj diyeceğiz. Tabiri caizse sizlere olan vefa borcumuzu da böylece ödemiş olacağız. Antalya daha da gelişecek dünyanın en muhteşem şehirlerinden bir tanesi haline gelecek. Hükümetimiz bu konuda da Antalya'ya her türlü desteği veriyor, vermeye de devam edecek." (İHA)
AKP'NİN KAMU YARARINA NEDEN TAHAMMÜL YOK
Bakan Eroğlu'nun sözleri yoruma gerek bırakmayacak kadar açık ve net. Son yasal düzenlemelerle adeta kuşa çevrilen asgari ÇED işlemlerine, projelerden mağdur olan yurttaşların hukuki hak arama süreçlerine ve kurumlar arasında görev ve sorumluluk dağılımıyla projelerin kamu yararı gözetilerek inşa edilmesine dahi tahammülü olmayan iktidarın keyfiliğine en çarpıcı örneklerden biridir Bakan Eroğlu'nun itiraf gibi sözleri..
BAKANIN CESARETİ Mİ, ONU ALKIŞLAYAN HALK MI DAHA ACI
Ancak acı olan Bakan Eroğlu'nun konuşmalarını alkışlayan halkın hatırı sayılır bir kesiminin "gülerim ağlanacak halime" şeklindeki teslimiyeti mi, yoksa Bakan'ın işlemlere dair yaptıkları usulsüzlüğü bir lütuf gibi sunmasındaki cesaret mi kestirmek gerçekten çok zor...