Cuma Hikmet
Bu Yazı 4 Mart 2012 de Yazılmıştır.
Bir fikre yandaşlığın en açık duruşu, hezeyan değildir. Doğru, kanıtlı, suçladıklarınıza açık adları ile seslenebilen bir yürekle, edep ve adap içerisinde yazmak olabilir mesela.
Gazetecilik, haber dediğimiz olaylara ayna tutmaktır.
Aynada ki görüntünüzü hatırlayın. Her neyseniz aslında tam tersi görünürsünüz. Biz buna yansıma deriz. Gazeteciler haberleri yansıtırken, duyumlarını, kanıtlara dayandırırlar.
Kanıtlar çok çeşitlidir. Görsel kanıtlar (fotoğraflar, belgeler), olayın canlı tanıkları gibi.
Köşe yazarı olmakta ki fark ise, gazetecinin olayın sonuçları ya da nedenlerine kendi fikrini katmasıdır. Bunda siyasi ideolojisinin, desteklediği görüşlerin, hatta tuttuğu takımın bile etkisi vardır.
Bilirsiniz birçok gazetenin başlığında, “bağımsız siyasi gazete” ibaresi vardır. Biz bu ibareden, o gazetenin siyasi partilerden etkilenmeyen ve hiçbir bağı bulunmayan gazete olduğunu anlarız.
Bu konudan söz açmışken, günümüzde artık siyasetle hiç ilgisi yokmuş gibi duran, ama bir siyasi partiden daha fazla siyasetle ilgili olan kimi kesim ya da gurupları görmezden gelemeyiz.
Örnek çoktur ama siz hemen anladınız benim kimi örnek göstereceğimi.
Fethullah Gülen Hareketi en bariz örnektir. Tabi ki başkaları da vardır ama şu anda kime sorsak, ya fısıltılı, ya kulaktan kulağa aynı şeyi söyleyecektir size.
Ancak Fethullah Gülen’e sorabilsek bunu, ya da sorup yanıt alabilsek, ne söyleyeceği malumdur.
Aşağı yukarı şu olacaktır yanıt.
“Benim bu yayın organları ile hiçbir maddi bağlantım yoktur. Gönüllüler hareketinin, Allah yolunda yürüdükleri yerdir. Fikri uyumumuz, gönül ortaklığından ibarettir.”
Hiçbir itirazımız olamaz bu yanıta. Çünkü sadece Türkiye’de değil, dünyanın hemen her yerinde durum aynıdır. Etki ve baskı gurupları (sivil toplum örgütleri de dâhil) kendi terminolojilerinin markalarını hiçbir zaman, araçlarında kullanmazlar. Gazeteleri basanlar, TV programlarını yapanlar v.b, hepsinin sahipleri, yayıcıları, yöneticileri ya fikrin mensubu ya da sempatizanıdır.
Eğer maddi bir işbirliği, maddi bir destek ya da bu konuda organize bir çalışma varsa da gizlidir. Başta devlet olmak üzere tüm toplum kesimleri bunu bilir ama yasa dışı bir şey olmadığından, kimse bir şey söyleyemez.
Aslında örneğimizin Fethullah Gülen olması, akla Samanyolu gibi bir dev medya kuruluşunu getirse de, bu konuda Samanyolu gurubu tek örnek değildir. Aydınlık gurubu deyince aklımıza nasıl, Perinçek geliyorsa, Samanyolu deyince de akla Fethullah Gülen in gelmesi çok normaldir. Siz de sayısız örnek bulabilirsiniz bu konuda.
Konuyu nereye bağlayacak diye merak ettiniz değil mi?
10 yıldır büyük destek verdiği AKP hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan çatışması sonrası dikkatimi çeken bir şey oldu. (Ben çatışma demekte ısrarlıyım, siz isterseniz, çekişme, basit fikir ayrılığı, ya da tatlı sert tartışma diye adlandırabilirsiniz)
Çatışmanın nedenlerinden çok, ben hiçbir zaman somut yanıtını alamayacağım, kuşkuma bağlamak istiyorum konuyu.
Sizde fark ettiniz mi bilmiyorum ama son 10 yıldır, Fethullah Gülen hareketi ne yakın, Saman Yolu gibi bir dev medya kuruluşuna sahipken, irili ufaklı bir çok taraftar girişimci aracılığı ile farklı gazete ve TV ler ortaya çıktı. Sanırım çıkmaya da devam edecek.
Soru; Neden Saman Yolu gurubu dururken, hareket gönüllüsü iş adamları, siyasetçiler, girişimciler ayrı marka yaratmaktadırlar ki? Yani hedefler aynıyken, bir bölünme dağılma, ayrışmaya neden olmaz mı?
Adlarını vermeme gerek yok zaten siz biliyorsunuz. Ama bu hareket taraftarı olduğu, çok belli medya kuruluşları, içerik olarak da farklı yayın politikaları izlemekte.
Samanyolu gurubu çizgisini hiç değiştirmeden aynı politika ile yolunda devam ederken, sonradan çıkan destekçi medya ise, içerik farkı ile gönüllü harekete uzak sayılabilecek kesimlere hitap eden bir yayın çizgisi içerisinde.
Ben en çok, AKP Cemaat Kavgası adıyla gündemde yer edinen, süreç içerisinde anladım bunu.
Bahsettiğim irili ufaklı medya birden bire, Saman Yolu gurubu ile aynı duruşta ama dozaj farkı ile eleştiri saydıkları programları yapmaya başladı. Ama bu ayrıntıları da atlayacağım izninizle.
Benim kafam da ki soru şu. Eğer bu tespitim doğru ise, Fethullah Gülen, bu stratejiye neden gerek gördü?
Bahsettiğim medya kuruluşlarının, Samanyolu ile aynı mesajları, farklı içerikler ile işlemesinde ki amaç ne olabilir?
Buradan AKP ye de bir soru çıkıyor aslında. İşin başından beri kendisini destekleyen Gülen Hareket i ile artık ayan beyan ama tamda bilemediğimiz nedenler ile fikir ayrılığı yaşayan AKP ve Erdoğan’ı, cemaate karşı tedbirli olmaya iten nedir?
Fethullah Gülen’in her geçen gün çeşitlenen medya stratejisinin AKP nin başarılarının önüne geçme ihtimali mi?
Aslında bu konu içerisinde, Taraf Gazetesi üzerinden, yapılan “Taraf’a Cemaat Desteği mi var?” tartışması sorusunu da eklemek mümkün?
Tüm bunların gerçek yanıtlarını ve nedenlerini , olaylar sonuca bağlanmadan anlayamayacağımız, neredeyse kesin görünüyor.
Şimdi başa gelelim. Medyacılık bir yansıtma mesleğidir. Ve bu işi yaparken niyetinizin ayna da gördüğünüz yüzünüzden farkı yoktur.
Bir örnekle bitirelim.
Bir yangın haberi vardır ve burası ülkemiz olsun.
Fotoğraflar, tanıklar belgeler vardır. Haber olan her olayda olduğu gibi, yangını çıkaran kundakçı da fotoğraftadır. Ama sizin niyetiniz gerçekleri anlatmak değilse, çarpıtarak başka mesajlar verebilirsiniz. Kundakçıyı fotoğraftan silersiniz, faili meçhul bir yangın olur.
Fotoğraftakilerden en masum olanı, kundakçı diye çaktırmadan işaret edebilirsiniz. Tanıkları yönlendirip, maksadınızı gizleyebilirsiniz.
Yapacağınız en ciddi hata ya da kötü niyet ise şudur. Yangın fotoğrafı içerisinde ki kundakçıyı işaret ederken, kurunun arasında yaşı da yakmanızdır.
Tarihimiz bu bariz haksızlıkların, adaletsizliklerin, menfaat ortaklıklarının yarattığı vahşet örnekleri ile doludur.
Deniz Gezmiş ve onda sembolleşmiş devrimciler, başbakan Menderes ve arkadaşları, Nazım Hikmet ve daha birçokları.
28 Şubata dair, Ergenekon' Balyoz'a dair, köşelerinde tükürük ve küfür saçan sözde kalem efendilerine bu örneğim!
Bir fikre yandaşlığın en açık duruşu, hezeyan değildir. Doğru, kanıtlı, suçladıklarınıza açık adları ile seslenebilen bir yürekle, edep ve adap içerisinde yazmak olabilir mesela.
Cuma Hikmet