Nalan Türkeli
"Allahaşkınıza, Hökümet Ne Yapsın (1. Bölüm)
Tam da sabahın erken saatlerinde, bir belediye otobüsü yolculuğunda geçer olay.
Trafik kilitlendikçe, otobüs de olduğu yerde çakılıp kalıyor. İçerisi desen tıklım tıklım, kimileriyse kapılardan sarkmış.
Oflama, puflama, homurdanmalar, almış başını gidiyor.
"Of be. Ulan bi sabah olsun, açık olmaz mı yol? İşe gene geç kaldık."
"Olmaz abi. İstanbul gibi yere, her gün bunun beş katı yol yapıp otobüs koysalar, gene olmaz. Memleketin her yanından, habire buraya akıyor millet. Sanki b.k var da?"
Başkası giriyor araya.
"Demek ki var kardeşim. Adam gelmesin de ne yapsın? Köyünde tarla tapcak mı kaldı? Memleket kurudu be.
Madem yetmiyor, on kat fazlasını yapsınlar. Ne var yani, nasıl olsa, darphane gibi para basıyor hükumet."
"Allahaşkınıza, hökümet ne yapsın." diyor biri. "Yıllardır didinip duruyo işte. Hem eskiden böyle miydi memleket? Yol mu, iz mi vardı? Şuradan şuraya gitmek için bile, ağaç olurduk duraklarda saatlerce."
Arkalardan biri, kızgınlıkla sesleniyor.
"Sen bizimle kafa mı buluyorsun birader ? Keşke ağaç olsaydın, oksijensiz kalmazdı o dediğin memleket. Oksijen olmasa ne olur ha? Aha bööle böğürürsün işte."
"Doğru diyorsun topraaam" " diye bağırıyor biri.. "Bi sor bakalım o arkadaşa. Hala sıkış tepiş gitmekten kurtulabilmiş mi? Hem, kaç kuruş artırabilmiş yıllardır? Yok neymiş, yol yapmış. Neredeyse, ekmek yerine yol yedirecekler millete be. Bizim boğaz şöyle dursun, daha boğaz yolunu geçemedik kaç saattir. Taa önceden de vardı yol planı. Ama yol yapamadan, hepsine bir bir, yol aldırdılar. Bu desen, kazık gibi çakıldı kaldı be. Kim bu kadar uzun kaldı İktidarda ha kim?
İşin gerçeği, iktidarın yaptığı Yolların maliyetini zaten kat be kat vatandaş ödüyor topraam."
"Çok haklısın," diyerek tasdikliyor başkası. "Sanki yol yapılan tek ülke bizmişiz gibi, bir de kandırmıyorlar mı insanı, gel de deli olma. Burası gibi, aşı ekmeği kıt, kafa özgürlüğü de olmayan ama daha bir sürü memleketin, en çok yolları özgür kardeşim. İki gözüm önüme aksın, ben gittim gördüm oraları. Her şey, tek tip resmen. İstisnalar da var tabi. Ama kadını, erkeği, genelde hep aynı model. Hele hükumete baş kaldırmak, Allah'a şirk koşmak gibi bir şey. Anında ipe veriliyor."
"Buradaki gidişatta pek hayra alamet değil." diyor, kalabalıktan biri. "Baksanıza, her gün bir yerimizi yontuyorlar."
"Ne belledin sen" diyor, yanındaki. "Ağzımıza bi parmak bal çaldıkları neyimize yetmiyor? Hem değirmenin suyu nereden geliyor, soran da yok nasılsa. Eziyeti biz çekelim, saltanatını hükumet sürsün iyi mi."
"Böyleleri, yol yapmayıp da, fabrika mı yapacaktı evlat," diyerek kapıyor sözü yaşlı adam. "Bırak yapmayı, hazırlarını bile yok ettiler. Adam iyi biliyor, yol yapmasını. Dediğin gibi, nasıl olsa sormuyor elin oğlu, kaç kurban verdin yol yaparken? Hangi işçiyi, ölü fiyata çalıştırdın? Memleketin hangi kurumlarını sattın, hangi ormanlarını yok ettin, ihaleleri, hangi yanaşmalarına verdin diye? Hem o yollar benzinsiz mi aşılıyor"?
" Mutaassıp giyimli kadın, oturduğu yerden,; "Siz milleti bir birine mi düşüreceksiniz" diye çıkışıyor. "Bu kadarına da şükürler olsun. Sanki ne var halimizde? Allah eksikliğini göstermesin. Biraz da şükür bilin, şükür. Allah başımızdan eksik etmesin hükumetimizi."
Hemen yanındaki bayan, parmağında zikir matike peş peşe basar halde övüne övüne; "Ben zaten hep duacıyım hükumetimize," diyor. "Dini vecibelerimi de hiç aksatmam. Niye yalan söyleyeyim, her namazda, önce hükumetimize duacı olanlardanım.Tam yedi kez hatim indirdim ben, Allah kabul ederse."
"Desene, cennet garanti." diyor, başında dikilen adam.
"Ben görevimi yapayım, taktir Allah'ındır."
"Ayağını öpeyim teyze" diye yalvarıyor, gençten bir çocuk. Şu mübarek nefesinle bir dua et de, yol açılsın artık."
"Keramet nefeste değil, sirkede" diye dayatıyor başka bir kadın. "Yemin olsun, yarın sabah bu otobüse, sirke şişesiyle binmezsem. Bir güzel serpicem her yana. Bak bakalım o zaman nasıl yürüyor yol. Bu otobüste büyü var büyü."
Alaycı dille soruyor genç bir çocuk. "Şişenin içinde cin de var abla?
"Cin mi, şeytan mı, yarın sabah hep beraber göreceğiz." diye tersliyor kadın genci.
Gülüşmeler yükseliyor.
Köprü girişi duraktan, otobüsün ani kalkış yapmasıyla, kızılca kıyamet kopuyor arka tarafta.
"Ahh, gittim anam yandım."
O bağırtıyla birlikte, yaygara daha da yükseliyor.
"Duymuyor musun ulaaan. Durdursana aracı."
"Hay ben senin kulağının tozunu s...kim."
"Vah vah görüyor musun, koptu adamcağızın bacağı."
"Ne bacağı kardeşim, kolunun omuzundan aşağısı dışarıda sallanıyor baksana."
İttire kaktıra, biri daha kafa uzatıyor arkaya. "Sallanan kolu değil yahu", diyor.
Öteden bir kadın sesi; "Kolu değil de ne peki, diye soruyor.
"İyi göremedim ama, galiba bir poşet sallanıyor elinde, rüzgara karşı."
laf ebeliğiyle, adamı öldürenler de var.
"Ah, ah. Yazık oldu fukaraya. Baksanıza sesi soluğu da kesildi."
"Kesilir tabi. Kelle sıkıştı kapının arasına, kelle."
"Ay sen ne diyorsun? Kellenin ne işi var kapı arasında? Bir tuhaf oldum ayol. Ay ben bayılıyorum galiba."
"Laan o..pu çocuğu. Durdursana lan otobüsü. Millet ölüyor millet!
Otobüs, bu kez de acı bir frenle durunca, dengesini kaybedenlerden bir kaçı yere savrulurken, bir kaçı da, oturanların kucağına düşüyor.
Devam edecek