Mustafa Yıldırım
ADD, HİZBULLAHİLERİN AYETULLAHLARIN HAMİSİ Mİ OLDU?
30 Ocak 1990'da Emin Çölaşan'la söyleşisinde Muammer Aksoy'un “irtica” diye adlandırdığı, İslam devleti yolunda yürüyenlerle, yine onun “gaflet” içinde dedikleri kişi ve kuruluşlar “demokrasi” geliştirmek amacıyla “geçici ittifak” kurarken gelişmelere engel olunamayacak ve 30 Ocak 1990'da yayınlanan al Kudüs Kuvvetleri'nin hedefe koyduğu kişileri sıraladığı listenin sonuçları aynı günün akşamında anlaşılacaktı.
Hedefteki kişilerin adreslerini bulmak için bir postanede telefon rehberine bakmak yeterliydi. Muammer Aksoy’un rehberde hem ev adresi hem de büro adresi vardı.
Muammer Aksoy’un eve geliş-gidiş saatlerini belirleyen Ferhan Özmen, 31 Ocak, Çarşamba akşamı 2. Cadde’ye arabasıyla geldi. Kendi anlatımına göre sol kaldırımdan evine doğru yürüyen Muammer Aksoy’u geçerek apartmana girdi ve içerde beklemeye başladı. Bir süre sonra ana kapıdan giren Muammer Aksoy’a telaşsızca bakan Özmen, susturucu takılmış Baretta tabancasını kaldırdı ve arka arkaya üç el ateş etti. İki mermi Muammer Aksoy’un yüzüne, bir mermi de göğsüne…
73 yaşındaki Prof. Dr. Muammer Aksoy kanlar içinde yavaşça oturmak ister gibi yere yığıldı; dayanamadı ve sırtüstü uzanıp kaldı. Ferhan Özmen caddeye çıktı, aşağılara bıraktığı arabasıyla oradan uzaklaştı. Bir görev daha tamamlanmıştı. Görgü tanıkları da yalnızca sessiz, sakin caddeye bırakılmış olan o aracı anımsama çalışacaklardı.[1]
Cinayetin ardından alışıla gelmiş açıklamalar birbirini izledi. Yakın tarihlerdeki, özellikle Ankara’daki, terörist saldırılar ve “devrim ihracı” ile güçlenenlerin açık tehditlerine de dikkat edilmedi. Muammer Aksoy’un son sözlerine de aldırmayanlar, daha sonraları Turan Dursun’un asıl katilleri işaret eden açıklamlarına da aldırmadan, suikasti yıllarca ABD’ye bağlayarak işin kolayına kaçtılar ve Hizbullahilerle onları yöneten Kum Ayetullahlarını gölgelediler.
Sonraki seri cinayetlerde de görüleceği gibi bu tutum değişmedi. Hatta suikastçılar yakalanıp, İran’daki eğitimlerini, İranlı ameliyatçıları, Nasır Tagipur’u, Mehdi Haşemi’yi, Tahran’da ilişki kurdukları Selahattin Eş aracılığıyla Sepah yöneticileriyle girdikleri ilişkilerini, silahlı eğitim ayrıntılarını açıklamalarına karşın bu gölgeleyici tutum değişmeyeceklerdi. Daha da ilginci, Muammer Aksoy, İslam darbecilerine karşı savaşım için ADD’yi kurmuştu. Suikast yıl dönümlerinde önce İslam darbecilerini öne çıkaran ADD’nin yöneticileri yıllar geçtikçe aynı gölgeleyici tavrı takınacaklardı.
Aksoy’un kurduğu ADD, cinayetten ve ortaya çıkan gerçeklerden habersizmişçesine, 23 yıl sonra bile tavrını değiştirmedi. Aydınlık gazetesinin arka sayfasında manşetten ADD Genel Sekreteri Öner Tanık imzasıyla yayınlanan yazıda “Prof. Dr. Muammer Aksoy’u 24 yıl önce bugün yitirdik. Onunki eceliyle bir ölüm değildi, faili meçhul bir katliamda yitirdik” denilecek ve İran bir yana bırakılarak al Kudüs Kuvvetleri’nin, İslami hareket Örgütü’nün öteki suikastleriyle birlikte Aksoy’un öldürülüşü de “Kontrgerilla-CIA” odaklarıyla ABD’ye bağlanacak ve İran ayetullahları aklanacaktı.[2]
ABD yayılmacılığına karşı çıkacağız derken Türkiye'ye saldırmaktan geri kalmayan Kum'un ayetullahlarıyla kol kola girmek isteyenler bilmelidirler ki toplumu yanlış bilgiyle yönlendirmekte CIA-MOSSAD ile yarışmaktadırlar!
[1] Emin Çölaşan, Muammer Aksoy ile görüşen son gazeteciydi. Görüşmeyle ilgili ayrıntıları suikast gecesi kaleme alarak bir gün sonraki Hürriyet’te yayınladı. Emin Çölaşan, “Dava Adamı Muammer Hoca”, Hürriyet, 1.2.1990 Aynı yayın için ayrıca bkz. Muammer Aksoy, Atatürk’ün Laik Hukuk Devleti, s.180 - 182
[2] ADD nGenel Sekreter Yardımcısı Öner Tanık, “Öncesi ve sonrasıyla Muammer Aksoy cinayeti”, Aydınlık, 31 Ocak 2014, s.20ı dolu.”