Mustafa Yıldırım
ZİFİRİ KARANLIKTA
Verdiğimiz rahatsızlık için özür" dilemiyorum!
Özür dilemiyorum; çünkü rahatlık düşkünlüğü bitsin diye uğraşıyoruz!
Özür dilemiyorum, çünkü "Gerçeklerden kaçarak karanlıktan kurtulamazsınız!"
Zifiri karanlıkta boğulmanın suçlusu kim?
Başta ben olmak üzere hepimiz ve özellikle Türkler!
Yazarlar, gazeteciler, her meslekten yüksek-orta öğrenimliler...
Maskeli iblislere kul-köle olanlar!
Türk egemenliğine düşman olsunlar diye devlet parasıyla okul açanlar!
Kürt-Arap şeyhlerini "Türkçü" diye yutturanlar!
Yabancı devletleri kendilerine önder ilan edenler!
Daha nicemiz!
En hafif suçumuz: Görevi savsaklama!"
En bağışlanmaz suçumuz: Kişisel rahatlığımız için aymazlık, vurdum duymazlık!
En ağır suç: Türkleri "din" maskeli Ortadoğu tiranlarına, ağa-şeyhlerine bağlayarak onların erdemlerini, törelerini çürütmek!
Daha ağır suç: Bin yıldır bağımsızlığı ve özgürlüğü için ölümü göze alanların çocuklarını elin devletlerinin kanatları altına sığınmaya alıştırmak.
Ne o azınlık ne de bu azınlık!
Asıl suç Türklerindir, çünkü siyasal örgütlerini, kurumlarını azınlık milliyetçilerine, "din" tüccarlarına teslim ettiler; kendilerine "aydın" diyen cahillere mürit oldular!
Elbette Türk gençlerini birbirlerine kırdırarak enerjilerini tüketen yabancılar da vardı; ancak vuruşan gençlerin hiç mi aklı yoktu?
Suçluyu öncelikle dışarıda arayanlar, kötülükleri belirli bir odağa, bir ırkın gücüne-şeytanlığına bağlayarak işin içinden sıyrılanlar en belirgin huyudur "gerçekten kaçmak!"
Ne var ki "gerçeklerden kaçanlar zifiri karanlıktan kurtulamazlar!
Hem kendilerini, hem de kendilerine yüzlerce yıldır yoldaş olan mert yurttaşlarını tarihten silecek tutsaklığa sürüklerler!
Başımızı ellerimizin arasına almak, tüm geçmişimizi, bireysel hatalarımızı kendimize itiraf etmekle işe başlamanın ve suçumuzu saptamamızın zamanıdır!
Zifiri Karanlıkta ölmeden önce!