Türkiye'den Muhaliflere Silah Desteği
Derkuş’ta konuştuğumuz Özgür Suriye Ordusu komutanları, Türkiye devletinden silah aldıklarından ancak giderek bu ‘yardımların’ yetersizleştiğinden yakınıyor
Özgür Suriye Ordusu’nda (ÖSO) en dikkat çeken şey hücre tipi örgütlenme olması. Neredeyse kimse asıl adıyla bilinmiyor; daha çok lakaplar ve baba adının önüne koyularak kullanılan sıfatlar var.
Silah dağılımının nasıl olduğu konusunda alt düzey komutanların çok bilgisi yok çünkü söylediklerine göre Türkiye devletinden alınan silahlar Şam’a götürülüp, oradan ‘ihtiyaca’ göre şehirlere, alaylara dağılıyor.
ALDIKLARI ‘MAAŞ’ MUAMMA
Bombacı birliği, silahların teminine ilişkin; çatışma birlikleri de bomba malzemelerinin teminine ilişkin bilgi sahibi değil. Silah ve askeri mühimmatlara dair her şeyi konuşsalar da kimlerden ne kadar para aldıkları konusunda susuyorlar. Savaşa destek vermek için kurulmuş birçok dernek olduğunu, onlardan örgüte para ve yardım aktarıldığını ve bunun askeri birliklere dağıtıldığını söylüyorlar. Söyledikleri bir diğer şey ise; sıradan bir militan ile en düşük rütbeli komutan arasındaki ‘maaş’ farkının 3 katı kadar olduğu. Öte yandan; tam teçhizatlı olsalar da askeri hiyerarşiyi oturtmuş değiller.
HABERCİLERİ İSTEMİYORLAR
ÖSO’nun kaçakçılığı tekeline alabilmek için ‘en başarılı’ militanlarını yolladığı Derkuş’a ilk vardığımızda karşımıza çıkan arama/kontrol noktasında ilk önce hoş karşılanmadık. Yanımdaki rehber ağabeyi ÖSO’da militanken öldüğü için onlardan itibar görüyor ve biz de bunu kullandık. Rehberim ve tercümanım Mehmet, benim onların ‘haklı savaşını’ yazmak için geldiğimi ve komutanlarla görüşmek istediğimi söyleyince, önce aralarında konuştular daha sonra gelip tek tek elimi sıktılar ve sohbet başladı.
YÜZDE 20’SİNDE VARDİYA VAR
Bu ilk ve en önemli ‘kontrol noktasının’ komutanı 21 yaşındaki Ahmed Yasin. Emrinde 31 militan var. 2 vardiya olarak noktada bekliyorlar ama Ahmed diğerlerinin aksine o noktayı hiç terketmiyor. Orada yatıyor. Bu kadar genç ‘komutan’ yapılmasını “1 yıl boyunca iyi savaştım” diye açıklıyor. ÖSO’nun şu anda mevcut gücünün yüzde 20’sini bu sınırlara yığdığını, yüzde 80’inin ise savaş bölgelerinde olduğunu anlatıyor. Buradan vardiyalı olarak savaşa gidenler olduğunu ve savaş yerinden de buraya gelenler olduğunu söylüyor.
KAÇAKÇILIK ÖSO’NUN İŞİ
Tam bunu anlattığı sırada gelen bir mazot kamyonunu durduruyor ve mazotları boşaltma emri veriyor. Variller indirilirken dilinden anlamasam da şoförün yalvardığını anlatıyorum. Boşaltma işlemi sürerken başka bir mazot yüklü kamyon noktadan geçerken yavaşlıyor ama durdurulmuyor. Bu ÖSO bayraklı kamyonun geçme hakkı var. “O kamyonu niye durdurmadınız?” diye soruyorum, Ahmed’den önce emrindeki militanlardan biri cevap veriyor: “O bizden.”
Tüm bu manzara Ahmed’in anlattığı gibi ÖSO’nun buraya verdiği önemin kaçağı önlemek değil, kaçağı tekeline alarak güç kazanmak olduğunu ortaya koyuyor.
TSK ÜNİFORMALI CİHATÇILAR
Kamyon boşaltıldıktan ve Ahmed bana poz verdikten sonra arama noktasının içindeki tek binada sohbete devam ediyoruz. Arama noktasında Türkiye askerinin üniformasından giyen birkaç kişiyi gösterip soruyorum: “Bunları Türkiye ordusundan mı edindiniz?” Hayır anlamında kafasını sallıyor: “Bunları Antakya’da askeri malzemeler satan dükkanlardan bizim için satın alan Suriye yardım dernekleri var.”
‘DEVLETİNİZDEN AZ SİLAH GELİYOR’
“Çok sayıda uçaksavarınız var, herkes tam teçhizatlı. Bu kadar silahı nereden aldınız? Türkiye’den yeterince silah alıyor musunuz?” sorusuna ise tabancasını belinden çıkarıp şarjörünü bana göstererek cevap veriyor:
“Son zamanlarda Türkiye’den silah ve mühimmat yardımı çok az geliyor. Gıda yardımı ise daha çok kamplara yapıyorsunuz, buraya yok denecek kadar az geliyor. Bu silahların çoğu ya parayla alındı, ya da öldürülen Esad askerlerinden alındı. Bak tabancamda sadece 1 mermi var. ”
Ahmed, Türkiye devletinden aldıkları silahların nasıl geldiğini sorduğumda ise yüzünü ekşitiyor. Çok konuşmak istemiyor: “Resmi olmayan araçlarla geliyor. Zaten direkt bize verilmiyor. Buradan Şam’a gidiyor, oradan ihtiyaca göre dağıtılıyor.”
***
2 BİN CİHATÇININ KOMUTANI: Bize silahı resmi olmayan kanallarla yolluyorsunuz
Arama noktasından biraz ilerlediğimizde karşımıza çıkan sivil bir araç önümüzü kesiyor. Aracı kullanan Derkuş’tan İdlib’e kadar tüm cihatçı birliklerin, yaklaşık 2000 militanın komutanı Nasır Mustafa.
Araçtan kafasını çıkarıp bağırmaya başlıyor. Bunun üzerine rehberim Mehmet koşarak onun yanına gidiyor. Onun bağırdığını duyan civardaki tüm militanlar etrafımıza doluşuyor.
Mehmet’e onunla konuşmak istediğimi, anlattığı her şeyi yazabileceğimi söylemesini istiyorum. Mehmet bunları ona çevirirken o Mehmet’e değil bana bakıyor sonra da kafasını onaylar anlamında sallıyor ve elimi sıkıyor.
TOPLANTI MERKEZİ: ATME KAMPI
Acelesi olduğunu, tüm komutanların Cilvegözü Sınır Kapısı ile Suriye arasındaki Atme Kampı’nda toplantı ve içtima yapacağını söylüyor. Toplantının ne ile ilgili olduğunu sorduğumda güncel gelişmeleri değerlendirip, moral konuşması yapacaklarını ve istersem beni de götürebileceklerini söylüyor ama bu sırada Mehmet kulağıma eğiliyor: “Ben oraya gelemem. Çoluğum, çocuğum var. Orada en son 2 kişiyi kaçırdılar. Fidye istediler. Cinayet, tecavüz, gasp hepsi var!”
Bunun üzerine gelemeyeceğimi ama birkaç soru sormak istediğimi söylüyorum, kabul ediyor. En rütbeli komutan olmasına rağmen arabayı neden bizzat kullandığını soruyorum, böbürleniyor: “Hem buradaki en iyi şoförüm, hem de bizde kimse öbüründen üstün değil. Düzenli orduya geçtiğimizde askeri hiyerarşiyi oturtacağız ama şimdilik böylesi daha moral veriyor.”
‘ASKERİNİZ ZORDA KALMASIN DİYE’
Reyhanlı’da kalan birçok ÖSO militanı olduğunu ve bunların belli periyodlarla Suriye’ye çatışmaya gidip Reyhanlı’ya geri döndüğünü söylüyor ve soruyorum: “Nasıl böyle kolay girip çıkıyorlar. Türkiye ordusu ile bir anlaşmanız mı var?”
Ordu ile bir anlaşmaları olmadığını, Türkiye sınırının zaten kendilerine açık olduğunu söylüyor: “Ama artık tüfeklerle değil sadece tabancalarla giriyoruz. Askeriniz zor durumda kalmıyor böylece.” Çıkardıkları kimliklerin de giriş-çıkışları kolaylaştıracağını umuyor.
KAÇAKÇILARLA SİLAH SEVKİYATI
“Türkiye devletinden silah yardımını nasıl ve ne kadar alıyorsunuz?” diye direkt soramayacağım için konuyu önce gıda yardımı ve paraya getiriyorum. “Buraya sizden gıda yardımı neredeyse hiç gelmiyor. Bazı yardım kuruluşlarından para ya da pahada kıymetli mallar alıyoruz o kadar. Buradaki askerler parayı ÖSO’nun merkezinden alıyor” diyor. Mazottan para kazandıklarını da inkâr etmiyor. Türkiye’den ambulanslarla silah taşındığı iddialarını soruyorum o da Ahmed kadar konuşuyor neredeyse: “Şunu söyleyeyim sizin sandığınız gibi buraya sizin askeri araçlarınız gelip silah bırakmıyor. Resmi olmayan araçlar, şahıslar aracılığıyla yapılıyor bunlar ama o da buraya değil, merkezimize gidiyor.” “Türkiye, silah yollamak için kaçakçıları mı kullanıyor?” diye soruyorum, “Sonuçta kaçakçılar resmi değil, değil mi?” diyor gülerek.
“YIK SURİYE’Yİ AL BİZDEN SİLAHI”
“Türkiye’nin hiç sizden isteği oldu mu?” sorusuna ise çok tartışılacak bir cevap veriyor:
“Biz kimseden talimat almayız ve bu bilgilerin ben çok azına ulaşabilirim ancak bize istihbarati olarak bazı yardımları ve istekleri olduğunu biliyorum. Esad için kritik birkaç noktayı bize işaret edip oraları vurursak yardımların artırılacağını söylemişler. Söylenen noktalara saldırı düzenledik, oraları alamasak da çok kayıplar verdik. Ama değil silah o sıralarda bir mermi bile alamadığımızı bizzat en tepeden duydum.”
‘VAHŞET BİZİM İÇİN GEREKLİLİK’
Cihatçı militanların, işkence yaptığı, kalp yediği görüntüleri soruyorum ve buna Mehmet’in verdiği Atme Kampı tüyosunu da ekliyorum ve çok doğal bir şeymiş gibi yanıtlıyor:
“Bu bir savaş. Karşı tarafın hepsi zalim ve bizim içimizde de fazla zalimler var. Onlara şu anda dur diyemeyiz çünkü hızla büyümeye ihtiyacımız var. Ayrıca buradaki birçok askerin aileleri katledildi, tecavüze uğradı, onların kinini anlamak gerek. Çoğu zaten hınç almak için asker oldu. İşkence de bir mecburiyet çünkü tüm Esad ajanlarının bilgilerine ihtiyacımız var. Onlar da bize aynısını yapıyor.”
Ve bu sorunun ardından Atme Kampı’na doğru aracını sürüyor.