TEZKERE OYLAMASINDA AKP VE MHP YE BÜYÜK ŞOK
AKP ve MHP nin desteklediği tezkere oylamasına 298 kabul oyu çıkması çeşitli yorumlara neden oldu. AKP ve MHP oy toplamı 350 nin üzerinde.
Irak ve Suriye'den Türkiye'ye yönelik terör tehdidine karşı TSK'nın yurt dışına gönderilmesi için hükümete izin verilmesini içeren başbakanlık tezkeresi 298 oy ile kabul edildi. MHP tezkereye destek vereceğini açıklamıştı. MHP ve AKP Vekil toplamı 350 nin üzerindeyken tezkereye desteğin 298 de kalması çeşitli yorumlara neden oldu.
TBMM Genel Kurulu, Irak ve Suriye tezkerelerini görüşmek üzere Ayşe Nur Bahçekapılı başkanlığında toplandı.
Milletvekillerinin gündem dışı konuşmaları sonrası Irak ve Suriye tezkerelerinin görüşülmesine başlandı.
TARTIŞMALAR YAŞANDI
Tezkereye ilişkin görüşmelerin tamamlanmasının ardından, CHP milletvekillerinin oylamanın açık oylama yöntemiyle yapılmasına ilişkin öngergesi iktidar ve muhalefet milletvekillerince kabul edildi. Daha sonra elektronik cihaz ile yapılan açık oylamaya 396 milletvekili katıldı. Irak ve Suriye tezkeresi, 98 ret oyuna karşı 298 oyla kabul edildi.
TEZKERE GÖRÜŞMELERİNDE TARTIŞMALAR YAŞANDI
MHP, tezkereye 'evet' oyu vereceğini açıklarken, CHP ve HDP 'hayır' oyu verilecek. Tezkerenin kabulü için salt çoğunluk aranacak.
Tezkere oylamasının ardından bu akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında 'Güvenlik Zirvesi'nin toplanması bekleniyor.
Tezkere görüşmesinin öncesinde gündem dışı konuşmalar yapıldı.
HDP'Lİ ZOZANİ: TÜRKİYE BU VAHŞET ÖRGÜTÜNÜN PALAZLANMASINDA PAY SAHİBİDİ
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Adil Zozani, TBMM Genel Kurulu'nda Irak ve Suriye tezkerelerinin görüşülmeye başlamasından önce bir konuşma yaptı. Türkiye'nin bu çetenin palazlanmasında pay sahibi olduğunu savunan Zozani, "Tezkereyle tekrar bunların bir süre daha devam etmesini mi sağlamaya çalışacaksınız? Orada bir insanlık kıyımı var. İnsanlar güpegündüz evlerinde katlediliyor.Bu tezkereyle bir şey daha yapıyorsunuz: Kendini savunan, meşru savunma hâlinde olan insanlar ile sivil halk ile IŞİD çetelerini bir tutan bir tezkereyi karşımıza çıkarıyorsunuz. Kobani halkını IŞİD çeteleriyle, bu insanlık düşmanı vahşet çetesiyle bir tutan bir tutumu ortaya koyuyorsunuz. Sonra da çıkıp diyorsunuz ki: "Efendim, ya tezkereye evet diyeceksiniz ya da IŞİD çeteleriyle dirsek teması içerisinde olduğunuzu ifade etmiş olacağız." Yok öyle bir yağma.Sizin üzerine atılı ve tespit edilmiş, sabit olan suçu başkasına yamayamayacaksınız. Çıplak gerçeklik ortadadır. Türkiye, bu çetenin, bu vahşet örgütünün palazlanmasında pay sahibidir ve günahını ortadan kaldırması için yapabileceği şey bu değildir" dedi.
BAHÇEKAPILI : DİL SÜRÇMESİ OLDU, ÖZÜR DİLERİM
Gündem dışı konuşmaların ardından Suriye ve Irak'taki tehdit ve riskler nedeniyle yurt dışına asker gönderilmesine izin verilmesine dair Başbakanlık Tezkere okundu. Bu sırada HDP Hakkari Milletvekili Adil Zozani ayağa kalkarak, tezkerenin Anayasa'ya aykırı olduğunu ve geri çekilmesini istedi. Bunun Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, "Tezkere Meclis Başkanlığı'na geldi, gelen kağıtlarda yayınlandı, işleme alındı ve sunuşlarda yer aldı. Biraz sonra görüşmeye geçeceğiz, oylanacak ve Genel Kurulca kabul edilecek. Divan olarak böyle bir yetkim yok. Talebinize olumlu yanıt verme yetkim yok" dedi. Bu sözlere bazı milletvekilleri 'Kabul edileceğini nereden biliyorsunuz' diye tepki gösterdi. Bunun üzerine Bahçekapılı, “Kabul edilecek veya edilmeyecek. Dil sürçmesi oldu, özür dilerim. Ne Meclis Başkanlığı'nın ne de benim böyle bir yetkim yok" karşılığını verdi.
Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz,Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda bir konuşma yaptı. Sınır güvenliği ile ilgili söz isteyerek konuşan Eryılmaz, Hükümetin üç buçuk yıldır IŞİD dâhil Suriye'de savaşan gruplara destek verdiğini savunarak "Hükûmet "Suriye yönetimini devireceğim." diye üç buçuk yıldır IŞİD dâhil Suriye'de savaşan radikal, köktenci, selefi gruplara silah dâhil her türlü lojistik desteği sağladığını, koruyup kolladığını, çatışmalarda yaralanan militanları devlet hastanelerimizde tedavi ettirdiğini, beş yıldızlı otellerde ağırladıklarını çok iyi biliyoruz. Şimdi bütün bu iş birliği ve dayanışma ortada iken, Hükûmet çıkmış sözüm ona "Suriye'de IŞİD'le mücadele edeceğim." diye önümüze teskereyi getiriyor. Adana'da ve Reyhanlı'da durdurulan tırlarda Suriye'de savaşan gruplara nasıl füze ve bombaların gönderildiğine ilişkin hazırlanan iddianamede bununla ilgili mahkeme kayıtlarını inceleyen oldu mu?" dedi.
"IŞİD DAHİL SURİYE'DE MÜCADELE EDEN SİLAHLI MUHALİF GRUPLARA DESTEK VEREN AKP HÜKÜMETİDİR"
Tezkerenin kabulü ile geri dönüşü mümkün olmayan bir yola girileceğini söyleyen Eryılmaz, "Birazdan terör gruplarına karşı mücadele etme adı altında Suriye ve Irak'a asker göndermek dâhil, bunları da içeren bir tezkereyi oylayacağız. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Bu tezkerenin kabulü ve askerlerimizin Suriye ya da Irak'a gönderilmesi hâlinde telafisi ve geri dönüşü mümkün olmayan bir yola girileceğini burada ifade etmek istiyorum. Küresel güçler bu tezkereyle Büyük Ortadoğu Projesi'nin Türkiye ayağını gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Türkiye'yi karıştırmak ve bölmek isteyen bu güçler Türk ordusunu bir şekilde Orta Doğu bataklığına çekmeye çalışmaktadır. Bu tezkerenin kabulüyle birlikte Türkiye'nin birtakım provokatif eylemlere de maruz kalabileceği konusunda Hükûmeti uyarmak istiyoruz. Başbakan Davutoğlu, CHP'nin tezkereye ret oyu vermesi hâlinde IŞİD'e destek veren bir parti konumuna düşeceğini buyurmuştur. Hani bir söz vardır: Dinime küfreden Müslüman olsa. Davutoğlu'nun bu açıklamasını biz hiçbir şekilde ciddiye almıyoruz çünkü üç buçuk yıldır IŞİD dâhil Suriye'de mücadele eden bütün silahlı muhalif gruplara açıkça destek veren bugünkü AKP Hükûmetidir" ifadelerini kullandı.
"SURİYE'DE VE IRAK'TA İŞLENEN SUÇ VE GÜNAHLARA ASLA ALET OLMAYACAĞIZ"
Hükümetin üç buçuk yıldır IŞİD dâhil Suriye'de savaşan radikal, köktenci, selefi gruplara destek sağladığını savunan Eryılmaz, "Davutoğlu'nun bu açıklamasını biz âcizliğin ve tükenmişliğin bir dışa vurumu olarak değerlendiriyoruz. AKP Hükûmeti özellikle son üç buçuk yılda uyguladığı yanlış dış politikanın günahlarına ve yanlışlarına Cumhuriyet Halk Partisini ortak etmenin çabası içindedir. Biz, bu kirli politikalara, Suriye'de ve Irak'ta işlenen suç ve günahlara asla alet olmayacağız. Hükûmet "Suriye yönetimini devireceğim." diye üç buçuk yıldır IŞİD dâhil Suriye'de savaşan radikal, köktenci, selefi gruplara silah dâhil her türlü lojistik desteği sağladığını, koruyup kolladığını, çatışmalarda yaralanan militanları devlet hastanelerimizde tedavi ettirdiğini, beş yıldızlı otellerde ağırladıklarını çok iyi biliyoruz. Şimdi bütün bu iş birliği ve dayanışma ortada iken, Hükûmet çıkmış sözüm ona "Suriye'de IŞİD'le mücadele edeceğim." diye önümüze teskereyi getiriyor. Adana'da ve Reyhanlı'da durdurulan tırlarda Suriye'de savaşan gruplara nasıl füze ve bombaların gönderildiğine ilişkin hazırlanan iddianamede bununla ilgili mahkeme kayıtlarını inceleyen oldu mu? Bize şunu söylüyorlar: "Hükûmetin Suriye'de mücadele veren ya da savaşan terör gruplarına destek verdiğine ilişkin elinizde belge var mı?" diyorlar, biz de "var" diyoruz. Bu belgelerin tamamı da resmîdir. Gidin Reyhanlı'da ve Adana'da durdurulan tırlarla ilgili hazırlanan iddianamede ilgili tarafların, şoförün ve diğer tanıkların beyanlarını bir okuyun. Orada bu tırlarda füzelerin taşındığı açıkça mahkeme kayıtlarına girmiştir" diye konuştu.
"GELDİĞİMİZ NOKTADA TÜRKİYE ÇOK CİDDİ BİR TERÖR TEHDİDİYLE KARŞI KARŞIYA"
CHP'li Refik Eryılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "Şimdi, bu, sadece mahkeme kayıtlarına girmedi. Hatay Valisi, şu anda Emniyet Genel Müdürü yaptığınız Celalettin Lekesiz'in İçişleri Bakanlığına göndermiş olduğu bir rapor var. Bu rapor basına yansıdı ama bu raporu bugüne kadar ne Sayın Valimiz ne hiçbir hükûmet yetkilisi reddetmedi. Bu raporda IŞİD'in bölgemizi ve ülkemizi nasıl açıkça kullandığını, nasıl organize olduğunu hangi sınırımızdan hangi köyümüzden giriş yaptığını ve ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu raporunda açıkça ifade etmiştir. Biz bunları söylediğimizde bizi Baas'çı ilan ettiler. Oysa geldiğimiz noktada Türkiye'nin çok ciddi bir terör tehdidiyle karşı karşıya kaldığını ifade etmek istiyorum"
HAMZAÇEBİ: TEZKEREDE IŞİD SADECE BİR YERDE GEÇİYOR AMA DÜNYADA IŞİD TERÖRÜNDEN BAHSEDİLİYOR
CHP Grup Başkanvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, TBMM Genel Kurulu'nda Irak ve Suriye tezkerelerinin görüşülmesine başlanmadan önce bir konuşma yaptı. Hamzaçebi, " Tezkerede IŞİD sadece bir yerde geçiyor. Bir yerde bir kelimeyle PKK geçiyor, bir kelimeyle de IŞİD geçiyor. Sokağa çıkalım, bütün dünyayı dolaşalım, televizyonlara bakalım, her yerde IŞİD teröründen bahsediliyor. IŞİD'in kafa kesen, vahşi, insanlık dışı uygulamalarından herkes rahatsız, bütün kamuoyu rahatsız. Buna gerçekten "Dur." demek gerekiyor. Türkiye'nin uluslararası koalisyonda yer alarak IŞİD'in bu terörüne son vermesi lazım, bertaraf etmesi lazım" dedi.
"ŞAM YÖNETİMİNİN GÖREVDEN UZAKLAŞTIRILMASI ERDOĞAN'IN VE DAVUTOĞLU'NUN HEDEFİDİR"
Hamzaçebi, "Şunu ifade etmeliyim ki Türkiye'nin komşularıyla, özellikle de Suriye'yle yaşamış olduğu sorunlarda, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin yürütmekte olduğu "Komşularla sıfır sorun" politikasının çok büyük rolü vardır. Maalesef, bu politika Türkiye'yi bugün komşusuz bırakmıştır ve dış politikada bir açmazın içine sürüklemiştir. Dış politikada, Avrupa Birliğine tam üye, demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye hedefi yerine, mezhepsel bir anlayışla İslam dünyasının liderliğine oynama ve bu anlayış çerçevesinde komşu ülkelerin yönetimlerine müdahale etme, onları devirme çabası, Türkiye'yi çok büyük sorunların içine sokmuştur. Bugün görüşeceğimiz tezkerenin gerisinde yatan temel neden budur. AKP'nin komşu ülkelere, Suriye'ye yönelik olarak bu ülkenin yönetimine müdahale etme, onu devirme çabasıdır. Bunu dün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın bu kürsüden Başbakan sıfatıyla yaptığı konuşmada kullanmış olduğu bir cümle çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Erdoğan'ın dün kullandığı cümle şudur: "Şam yönetiminin derhâl uzaklaştırılması önceliğimiz olmaya devam edecektir." Tezkerenin özeti buradadır. Şam yönetiminin derhâl görevden uzaklaştırılması Erdoğan'ın ve Davutoğlu'nun öncelikli hedefidir. Hiç kimse başka bir şey aramasın. Tezkere metni burada" dedi.
"TEZKEREDE IŞİD SADECE BİR YERDE GEÇİYOR"
Hamzaçebi, "2007 yılından bu yana her yıl Irak'ın için getirilen bir tezkere vardır burada, her seferinde yenilendi; 2012 yılından bu yana da Suriye ile ilgili gelen bir tezkere vardır, 2013'te yenilendi, şimdi iki tezkere birleştirildi, her iki ülkeden Türkiye'ye yönelen tehdit aynıdır gerekçesiyle birleştirildi ve tek bir metne dönüştürüldü. Tezkere metni burada. Toplam 12 paragraftan oluşuyor. İlk 2 paragraf genel değerlendirme, son paragraf Türkiye Büyük Millet Meclisinden istenen yetkiyi tarif ediyor. Geri kalan 9 paragrafın 1 paragrafı Irak'ın toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor, Irak'ın toprak bütünlüğü, onun millî birliğinin korunması, istikranın korunması Türkiye'nin öncelikli hedefidir değerlendirilmesi yapılıyor. Kalan 8 paragrafın 7'sinde Suriye'deki Esad rejimi eleştiriliyor. Hedef Esad, Esad yönetimi. Esad'la Cumhuriyet Halk Partisinin bir alıp veremediği yok. Esad, demokratik olmayan, halkına baskı uygulayan, zulüm uygulayan bir devlet başkanıdır. Tezkerede IŞİD sadece bir yerde geçiyor. Bir yerde bir kelimeyle PKK geçiyor, bir kelimeyle de IŞİD geçiyor. Sokağa çıkalım, bütün dünyayı dolaşalım, televizyonlara bakalım, her yerde IŞİD teröründen bahsediliyor. IŞİD'in kafa kesen, vahşi, insanlık dışı uygulamalarından herkes rahatsız, bütün kamuoyu rahatsız. Buna gerçekten "Dur." demek gerekiyor. Türkiye'nin uluslararası koalisyonda yer alarak IŞİD'in bu terörüne son vermesi lazım, bertaraf etmesi lazım. Modern dünyadaki bu koalisyonda elbette Türkiye Cumhuriyeti de yer almak zorundadır ama Sayın Erdoğan'ın dün ifade ettiği "Şam yönetiminin derhal uzaklaştırılması bizim öncelikli hedefimizdir." cümlesi doğrultusunda hazırlanmış olan bu tezkere IŞİD'le mücadeleyi değil, emperyal yayılmacı hedeflerle, Suriye'de Türkiye'nin işgalci bir politikasının olacağını bize anlatmaktadır. Bunun gerçeği budur. Hiç kimse başka bir şey aramasın değerli arkadaşlar" diye konuştu.
"HAYATINI KAYBEDENLER İÇİN GIYABİ CENAZE NAMAZLARI KILINMAKTADIR"
Hamzaçebi, "IŞİD neden bu duruma geldi? Türkiye Suriye'nin iç işlerine müdahale etmiştir, Suriye'de açıkça taraf olmuştur, Suriye'deki rejim muhaliflerinin yanında yer almıştır, onları silah, mühimmat ve lojistik yönden desteklemiştir. Suriye'deki rejim karşıtı örgütlerin, oluşumların, silahlı güçlerin Türkiye'de kampları vardır. Bu insanlar, bu birlikler, kuvvetler Türkiye'de eğitilmekte, Suriye'ye gidip savaşmakta, geri gelmektedir. Türkiye bunlara silah desteği yapmıştır, mühimmat desteği yapmıştır. Oraya giden silah dolu tırlar yakalanmıştır, bu tırların aranması engellenmiştir ve Türkiye'nin vermiş olduğu silahlar IŞİD'in eline geçmiştir. Bu iddianın aksi bugüne kadar Hükûmet tarafından kanıtlanabilmiş değildir. Şimdi, Hükûmet IŞİD'den şikâyet ediyor görünüyor. IŞİD'e asker sevkiyatı Türkiye üzerinden yapılıyor. Daha bir hafta önce beni Trabzon'dan bir büyüğüm aradı, tanımadığım bir ağabeyim. "Benim torunum Almanya'dan Trabzon'a uçakla geldi, onu buradan aldılar, daha evine bile uğramadan Suriye'ye, IŞİD'e götürdüler." dedi. İstanbul'da camilerde, IŞİD'in hedefi doğrultusunda hayatını kaybedenler için gıyabi cenaze namazları kılınmaktadır."
"TÜRKİYE'Yİ ATEŞE SÜRÜKLEMESİNE İZİN VERMEK İSTEMİYORUZ"
Hamzaçebi, "Sayın Davutoğlu dün diyor ki: "Sayın Kılıçdaroğlu bugün sınavdan geçecek." Sayın Davutoğlu, siz IŞİD için demiyor muydunuz ki: "Bunlar öfkeli, dışlanmış gruplardır. Yani, öfkeli ve dışlanmış gruba ne yapmak lazım? Bunlara anlayışla yaklaşmak lazım." Siz bu anlayışı ortaya koydunuz; bizim sınava gireceğimizden söz ediyorsunuz. Biz bu sınavın bir benzerini 1 Mart 2003 tarihinde burada onurla verdik, alnımızın akıyla verdik bu sınavı. Bugün Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu yine tarihe onurla geçecektir. Biz bu mücadeleyle, bu tutumumuzla onur duyacağız. Sayın Davutoğlu'nun, Davutoğlu-Erdoğan ikilisinin emperyal, yayılmacı, İslam dünyasının liderliğine oynama uğruna Türkiye'yi ateşe sürüklemesine izin vermek istemiyoruz. Niyet tamamen budur, tamamen budur. Erdoğan suçüstü yakalanmıştır. Dünkü konuşmasıyla "Şam yönetiminin derhâl uzaklaştırılması bizim hedefimizdir." diyor. Nerede bu tezkerede IŞİD, nerede? Suriye'deki rejimin meşruiyetini kaybettiğini tartışıyorsunuz. "Irak'ın toprak bütünlüğü, ulusal bütünlüğü, istikrarı bizim için önemlidir." diyorsunuz, aynı cümleyi Suriye için söyleyemiyorsunuz. Suriye'nin toprak bütünlüğü, istikrarı, ulusal bütünlüğü Türkiye için önemli değil mi arkadaşlar? "Kitlesel göç." diyorsunuz gerekçeye. Elbette göç önemli. Peki, bugüne kadar Suriye'den Türkiye'ye 1,5 milyon insan geldi; bu neden bir müdahale nedeni olmadı o zaman, madem "Şimdi." diyorsunuz?"
"BU, TEZKERENİN GEREKÇESİ OLAMAZ, KİMSEYİ KANDIRAMAZSINIZ"
Hamzaçebi, "Süleyman Şah Karakolu'na, oradaki Saygı Karakolu'na yapılacak saldırı." diyerek millî duygulara oynayamazsınız; bunu kimse yutmayacak. Sayın Arınç öyle söyledi, dedi ki: "Süleyman Şah'a saldırı yakınlaştı, tehlike var." Sayın Erdoğan dün akşam Türkiye Büyük Millet Meclisinde dedi ki: "Nereden çıktı? Yok böyle bir şey." Esasen Süleyman Şah'ı buraya niye yazıyorsunuz? Orası Türkiye Cumhuriyeti toprağıdır. Oraya bir saldırı vukuunda hiç tezkereye gerek yok, Türk Silahlı Kuvvetleri gider, oraya müdahale eder. Genelkurmay Başkanı Sayın Necdet Özel bugün bunu söyledi. Bu, tezkerenin gerekçesi olamaz, kimseyi kandıramazsınız. Samimiyseniz, getirin, IŞİD terörünü hedef alan gerekçenizi buraya koyun, bununla sınırlayın. Bakın, o reddedilen 1 Mart tezkeresinde bile o zamanki Hükûmet daha onurlu bir duruş sergilemişti, demişti ki: "Şu kadar -62 bin- Amerikan askeri, şu kadar uçak, şu kadar helikopter ve Irak'ın kuzeyinde olacak." Burada bölge ayrımı yok, silah ayrımı yok, yabancı silahlı kuvvet ayrımı yok. Yabancı silahlı kuvvetler Türkiye'ye gelecek, konuşlanacak, gidecek. Türkiye'nin nerede duracağı belli değil. Türkiye'yi maceraya sürüklemeye, Mehmetçik'in kanı üzerinden bu ülkeyi felakete sürüklemeye hakkınız yoktur" dedi.
KÜRKÇÜ'DEN 'PROMPTER' TALEBİ
HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü,tezkere görüşmeleri sırasında söz alarak kürsüye çıktı ve konuşmasını yapmak için 'prompter' istedi. TBMM Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ise gülerek, “Daha önce talep etseydiniz yerine getirirdik” yanıtı verdi
TBMM Genel Kurulu'nda 'Suriye ve Irak'taki tehdit ve riskler nedeniyle yurt dışına asker gönderilmesine izin verilmesine dair Başbakanlık Tezkeresinin' görüşülmesi sırasında HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, söz alarak kürsüye çıktı. Kürkçü'nün sesi kısık çıkınca TBMM Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, “Bir rahatsızlığınız varsa mikrofonun sesini açabiliriz” dedi. Bunun üzerine Kürkçü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni yasama yılı açılış konuşmasını prompter'den yapmasına gönderme yaparak, “Prompter istiyorum” dedi. Bunun üzerine Bahçekapılı gülerek, “Daha önce talep etseydiniz yerine getirirdik” yanıtı verdi.
CHP'Lİ ÖZKOÇ, TELEFONLA GÖRÜŞTÜĞÜ KİŞİYE MECLİS TV KAMERALARINDAN SELAM GÖNDERDİ
CHP Sakarya Milletvekili Engin Özkoç, telefonla görüştüğü kişiye AK Parti'li Mustafa Elitaş'ın HDP'li Adil Zozani'nin itirazına cevap verirken Meclis TV kameralarına dönerek selam gönderdi.
BAKAN İSMET YILMAZ : TEZKERENİN AMACI, ÇATIŞMALARIN ÜLKEMİZE OLAN OLUMSUZ ETKİLERİNİ AZALTMAKTIR
TBMM Genel Kurulu'nda görüşülen Irak ve Suriye tezkereleri ile ilgili hükümet adına Milli Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz konuştu. Bakan Yılmaz, "Bu tezkerenin amacı, mümkün mertebe, sınırlarımızda yaşanmakta olan çatışmaların ülkemize olan olumsuz etkilerini azaltmaktır.
Bakan Yılmaz, "Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı gerekli her türlü tedbiri uluslararası hukuk çerçevesinde almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı ülkemizi hazır kılmak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkin bir şekilde korumak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Hükûmetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılmasını teminen Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir yıl süreyle izin alınması için Meclisimize sunulan tezkerenin gerekçelerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum, bu vesileyle Sayın Başkan ve Meclisimizin üyelerini saygıyla selamlıyorum" dedi.
"RİSK VE TEHDİTLERİN EN ÇOK ETKİLEDİĞİ ÜLKELERİN BAŞINDA TÜRKİYE GELMEKTEDİR"
Bakan Yılmaz, "Sözlerime başlarken ülkemizin birliği ve huzuru için bu ülkenin vatandaşlarına ve canlarını kurtarmak için ülkemize sığınan kültür coğrafyamızın insanlarına gece gündüz demeden hizmet eden tüm kamu görevlilerimize teşekkür ediyor, bu uğurda hayatlarını kaybeden şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Türkiye'nin güney kara sınırları boyunca ulusal güvenliğimize yönelik risk ve tehditler son dönemde yaşanan gelişmeler sonucunda ciddi biçimde artmıştır. Komşu iki ülkeden kaynaklanan risk ve tehditlerle ülkemiz karşı karşıyadır. Sorulması gereken soru şudur: Bu bölgedeki risk ve tehditler geçen yıla göre artmış mıdır, artmamış mıdır? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden karar çıkartılması da göstermiştir ki bu bölgedeki risk ve tehditler artmıştır. Bu risk ve tehditlerin en çok etkilediği ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. PKK terör unsurları varlığını sürdürmektedir, IŞİD tehdidi her iki güney komşumuzda da apaçık ortadadır" diye konuştu.
"TÜRK HALKININ MİLLÎ BİRLİĞİNE YÖNELİK BİR TERÖR SALDIRISIYLA YILLARDIR MÜCADELE EDİLMEKTEDİR"
Bakan Yılmaz, "Türk halkının huzuruna, güvenliğine ve millî birliğine yönelik bir terör saldırısıyla yıllardır mücadele edilmektedir. Bu tehdit, bölgede son dönemde meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Her ülkenin teröre karşı gereken tedbiri alması uluslararası hukukun gereğidir. Bu vesileyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 24 Eylül 2014 tarihli ve 2178 sayılı Kararı'nda belirtilen hususlara dikkatinizi çekmek isterim: Terörizm, ne tür ve ne görünümde olursa olsun, uluslararası barışa ve güvenliğe en büyük tehdittir. Terör eylemi bir suçtur ve faili, bahanesi ne olursa olsun, bu suçu hiçbir zaman ve hiçbir yerde haklı çıkaramaz. Bu suça karşı, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin birlikte mücadele vermesi ve terörle mücadelede iş birliği yapması bir görevdir. Terör, her geçen gün dünyanın birçok bölgesinde hoşgörüsüzlük ve aşırıcılığın etkisiyle yayılmaktadır. Tüm ülkeler terörün artan bir tehdit olduğunu görerek kararlılık içinde ortak hareket etmelidir. Altını çizerek belirtmeliyiz ki terörizm herhangi bir dinle, milletle veya medeniyetle ilişkilendirilemez. Bütün ülkeler uluslararası hukuka ve özellikle evrensel insan hakları hukukuna temel hak ve hürriyetlere ve hukukun üstünlüğüne uygun olarak teröre karşı mücadele için her türlü tedbiri alacaktır. Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler, teröristlerin bir ülkeden diğer ülkelere geçişlerini, terör eylemlerine katılmasını önlemekle ve bu eylemlere katılanları yargı önüne çıkarmakla yükümlüdürler" dedi.
"MİLLETİMİZ KENDİ KAPISINA GELENİ HİÇBİR ZAMAN GERİ ÇEVİRMEDİ"
Bakan Yılmaz, "Bu aziz milleti diğerlerinden farklı kılan hasletler cömertlik, diğergamlık, yardımseverlik ve ensar olma anlayışıdır. Bu topraklarda "Komşudaki yangından bize ne!" diyen olmaz. Milletimiz biliyor ki insan olmak başkasını düşünmekle başlar. Milletimiz kendi kapısına geleni hiçbir zaman geri çevirmedi, her zaman kapısı açık oldu, himayesi altına aldı, insana hizmeti Hakk'a hizmet olarak gördü. Bu düşünceyle insanımız her mülteciye ve her muhacire ensar oldu. Türkiye'ye, tarih boyunca, çeşitli nedenlerle toplu veya bireysel olarak iltica edenler oldu. Bu ülke, her zaman, mazlumların, yerinden edilenlerin, ülkesi işgale uğrayanların sığındıkları bir huzur adası olmuştur. Dün de böyleydi bugün de böyledir. Yıldırım Beyazıt döneminde Karakoyunlu Kara Yusuf'un, 1700'lerde Osmanlıya sığınan Macarların -Thököly Imre bunlardan biri- 1800'lü yıllarda Macar Prensi Kossuth'un, 1850'de Polanyalı Konstantin Borzecki'nin -ki Nazım Hikmet'in büyük dedesidir- İsveç Kralı Debirbaş Şarl'ın, Kafkas Kartalı Şeyh Şamil'in, Sovyet devrimi liderlerinden Troçki'nin, Doğu Türkistan Hükûmeti Genel Sekreteri İsa Yusuf Alptekin'in ve İran'dan sürülen Humeyni'nin de sığındığı ülke Türkiye olmuştur. Yine, sadece kişiler değil, halklar da Türkiye'ye gelmiştir. İspanya zulmünden kaçan Yahudiler, Rusya'dan sürülen Ahıska Türkleri, Rus işgalinden ve baskısından kaçan Azeriler, Afganlar, Beyaz Ruslar, Çerkezler, Gürcüler ve Kırım Tatarları, Çin işgali sonrası Uygurlar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'ye gelen 30 binin üzerinde Yunanlı, Saddam'ın zulmünden kaçan Kürtler -bu kaçış, aynı zamanda, Kuzey Irak'ta Çekiç Güç'ün de Türkiye'de istihdamına yol açan Kuzey Irak'taki güvenli bölge yaratılmasına, oluşturulmasına neden olmuştur- ve şimdi de Suriye'den gelen Araplar, Türkmenler, Kürtler ve Irak'tan gelen Ezidiler -aileleri için, evlatları için Türkiye'yi güvenli görerek- yine bu topraklara sığındılar. Hâlihazırda ülkemizin barınma merkezlerinde misafir edilen ve şehirlerde kendi imkânlarıyla ikamet eden 1 milyon 300 binin üzerinde Suriyeliye ev sahipliği yapmaktayız. 18 Eylül 2014 tarihinden itibaren, son gelişmelerle birlikte, Şanlıurfa Suruç bölgesinden ülkemize ilave olarak -dünkü sayıyı veriyorum- 163 bin 208 Suriyeli sığınmacı Kürt kardeşimiz giriş yapmıştır" dedi.
KÜRKÇÜ: ORTA DOĞU'NUN GELECEĞİ KOBANE DİRENİŞİNDEDİR
HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, " Halklarımızın geleceği, dünyanın geleceği, Orta Doğu'nun geleceği Kobane direnişindedir. Kobane'yi sahiplenin, Kobane'yi omuzlayın, kendinize yapacağınız en büyük iyiliği, çocuklarınıza en büyük iyiliği yapacaksınızdır mutlaka" dedi.
"BÖLGESEL GÜÇ GÖSTERİSİ İÇİN ASKER KULLANMA YETKİSİNİ BİZDEN İSTEYEN BİR TEZKEREDİR"
Ertuğrul Kürkçü, "Biz bugün burada bu tezkere hakkında konuşurken Kobane'de on binlerce insan çevrelerini kuşatmış olan IŞİD canilerine karşı, cellatlarına karşı haklarını, hayatlarını, onurlarını, namuslarını korumak üzere mücadele hâlindeler. Buradan Halkların Demokratik Partisi adına Kobane'de haklarını, onurlarını, hepimizin insanlığını savunanlara bin kere selam söylüyorum. Ama ne yazık ki elimizdeki tezkere, Başbakanın bu tezkereyi savunmakla IŞİD'e karşı olmayı özdeşleştirdiği kadar Kobane'deki halkın hakkını ve hayatını savunmuyor. Savunmaktan uzak ama bize, bu tezkereye oy verebilmemiz için, vermeye bizi davet etmek için IŞİD'le mücadele, Kobane halkıyla dayanışma için bunun bir imkân olduğu safsatası söyleniyor. Tezkereyi adım adım inceleyeceğiz ve göreceğiz ki her bir unsuruyla uluslararası hukuka aykırı, Anayasa'ya aykırı, bölgede ortaya çıkmış olan demokratik ihtiyaçlara aykırı, sadece ve sadece bir bölgesel egemenlik, bölgesel güç gösterisi için asker kullanma yetkisini bizden isteyen bir tezkeredir. Bunun için de IŞİD belası bir vesile olarak ortaya konmaktadır" dedi.
"ABD BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİNİ HAREKETE GEÇİRİNCE MIRILDANMAYA BAŞLADINIZ"
Ertuğrul Kürkçü, "Hükûmetin gerçekte IŞİD diye bir meselesi, bir davası Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama sesini çıkarıncaya kadar yoktu. Hükûmet şimdi darda kalınca "Bizim böyle bir meselemiz vardı." diye 2013 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararına müracaat ediyor. Bu Bakanlar Kurulu kararı El Kaide bileşenleri arasında sayılmakta olan Irak ve Şam İslam Devletinin banka hesaplarının dondurulmasına ilişkin yüzlerce kurum, kuruluş ve bağlantı arasında sayılan bir addan ibarettir. Ne 2013 tezkeresinde IŞİD'in adı sayılmıştır ne de devletin, Hükûmetin herhangi bir belgesinde "IŞİD" diye bir tehditten söz edilmektedir. O nedenle, Hükûmet şimdi bize boşuna bunları söylemeye çalışmasın. Siz IŞİD'e karşı herhangi bir önlem almıyordunuz, IŞİD'e karşı herhangi bir güvenlik önlemi sürdürmüyordunuz; IŞİD'le beraberdiniz, onların sınırlarımızdan geçip Suriye'de Kürtlere karşı, Türkmenlere karşı, Araplara karşı giriştikleri katliamları seyrediyordunuz ve onların Türkiye'de asker toplamasına sessiz sedasız seyirci kalıyordunuz. Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini harekete geçirince mırıldanmaya başladınız "'IŞİD' diye bir şey var." diye ama hem Güvenlik Konseyinin kararına aykırı olarak hem bugün Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin aldığı karara aykırı olarak, bütün meseleyi IŞİD üzerinde somutlayan, uluslararası harekâtı katbekat aşan gerekçelerle bu tezkereyi buraya getirdiniz.
Diyorsunuz ki: "Tezkeremizin gerekçesinde Şam rejimi var." Diyorsunuz ki: "Tezkeremizin gerekçesinde PKK var." Diyorsunuz ki: "Tezkeremizin gerekçesinde El Nusra var, El Kaide var." Diyorsunuz ki: "Tezkeremizin gerekçesinde PYD ve YPG var yani Kobane'deki direnişi örgütleyenler, bunun için mücadele edenler var." Nihayet, tenezzülen IŞİD'e de lafı getiriyorsunuz" diye konuştu.
"IŞİD'LE BERABER HAREKET ETTİNİZ BUGÜNE KADAR, BUNU SAKLAYAMAZSINIZ"
Ertuğrul Kürkçü, "Siz aslında IŞİD'e karşı bir mücadele başlatmak arzusu ve niyetinde değilsiniz, böyle bir amacınız ve hedefiniz yok. Bu tezkereyi bizim önümüze getiriyorsunuz, Kobane'deki direnişi terörizme mal ediyorsunuz ama kokteyllerde diyorsunuz ki: "Halkların Demokratik Partisi bu tezkereye onay vermez ise IŞİD'e destek vermiş olur." IŞİD'e desteği siz verdiniz, IŞİD'e hâlâ destek vermeye bu tezkereyle bile devam ediyorsunuz. Niye mi? Uluslararası harekâtın, koalisyonun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının gerekçesinde IŞİD'den başka hiçbir şey sayılmıyor. Siz bu tezkerenin meşruiyetini bu karara dayandırıyorsunuz. Okuyayım mı? Buna gerek yok. Sadece ve sadece IŞİD'i, onunla bağlantılı olan unsurları, El Kaide'yi, El Nusra'yı sayıyor. Bakanı burada dinledik, bu kararı şöyle yorumluyor: "Bu, terörizme karşı bir genel mücadele kararıdır. O yüzden biz her türlü terörizme buna dayanarak mücadele açıyoruz." Öyle bir şey yok, bu kararın gerekçesinde sadece IŞİD var, hedef olarak tespit edilen güç sadece IŞİD'dir. Siz, mücadelenin, müdahalenin hedeflerini dörde, beşe dağıtarak aslında IŞİD üzerindeki baskının beşte 1'ini ancak uygulamaya talip olduğunuzu söylemiş oluyorsunuz. O nedenle samimi değilsiniz, ciddi değilsiniz, üstelik bir de Kürt halkının haklarını savunanlara, Türkmenlerin, Arapların haklarını savunanlara, "Ya, bu işin bu meseleyle alakası yok." diyenlere de şantaj yapıyorsunuz "IŞİD'cisiniz." diye. Sizsiniz IŞİD'ci. IŞİD'le beraber hareket ettiniz bugüne kadar, bunu saklayamazsınız, saklamanız mümkün değildir, binlerce kanıtı var" dedi.
"TÜRKİYE'DE BARINDIRILACAK ASKERÎ GÜÇ NEYİN GÜCÜDÜR?"
Ertuğrul Kürkçü, "Daha dün ulusal ölçekte yayın yapan bir televizyon, İMC televizyonu, IŞİD unsurlarının silahla Suruç'tan Kobani'ye geçtiğinin videosunu çekti ve yayınladı, gıkınız çıkmadı. Başbakan bunu araştıracakmış, araştırın Sayın Başbakan, inşallah bulursunuz; sağa sola bakmanıza çok gerek yok, IŞİD mührüyle evrak damgalayan memurlarınız arasında aramaya başlayın önce IŞİD'i. Aslında bu tezkereyle amaçlanan şey, tezkerenin mahiyetine baktığımız zaman çok iyi görülüyor ki bu bir bölgesel egemenlik, bölgede pazı gösterme, kendini bir bölge devleti olarak ilan etmek için şimdi uluslararası ve yerel hassasiyetlerin biriktiği bir anda durumu bir fırsata çevirmek ihtiyacıyla ortaya konulmuş bir askerî harekât planıdır. Bakın, bizden artık ülkesi tanımlanmış bir biçimde asker gönderme yetkisi istenmiyor. Yabancı ülkelere yani bu tezkerenin buradan geçtiği günden başlayarak Hükûmet nereye isterse oraya bu tezkereye dayanarak asker gönderebilir; Lübnan'a gönderebilir, Ürdün'e gönderebilir, Kıbrıs'a gönderebilir. Diyeceksiniz ki: "Bir de prensip kararı var." Ama tezkere prensip kararını içeren bir karar değil. Biz, bu tezkereyi çıkarıyoruz. Bu kadar belirsiz bir kararı niçin vereceğiz ve Türkiye'de barındırılacak askerî güç neyin gücüdür? O da belirsiz. Hangi devletin askeri, hangi yabancı ülkenin askeri, hangi uluslararası kapsamda bir güç olarak Türkiye'de konuşlanacak? Ama bu tezkereden ayrı olarak, Başbakana yakın gazetecilerin, medya kaynaklarının yayınladıkları bilgilere bakacak olursak Türkiye aynı zamanda Suriye'deki ihtilafa, Suriye'deki muhalif güçlerin bir bölümünü eğitip donatmak üzere de dâhil olmak azmindedir. Şimdi, "milletlerarası hukuk" diye bir şey var mı yok mu? Siz savaş ilan etmediğiniz, milletlerarası hukuka göre hâlâ Birleşmiş Milletler üyesi olmaya devam eden, bütün ihtilaflara, içerideki bütün vahim insan hakları ihlallerine rağmen milletlerarası hukukun bir parçası olmaya devam eden bir komşunuza karşı Türkiye'de ordu eğiteceksiniz, öyle mi? Sonra bunu oraya göndereceksiniz, savaştıracaksınız ve sonra diyeceksiniz ki: "Bu tezkere milletlerarası hukuka göre çıkmıştır." Hayır arkadaşlar. O açıdan, Anayasa'nın 92'nci maddesine aykırıdır, milletlerarası hukukun meşru gördüğü bir hâl değildir burada olmakta olan" diye konuştu.
"KARA HAREKÂTI ESASI YOKTUR, SADECE HAVA SALDIRILARI VARDIR"
Ertuğrul Kürkçü, "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı kararda bir kara harekâtı esası yoktur, sadece hava saldırıları vardır; amacı bellidir, hedefi bellidir, kapsamı bellidir. Bunun dışındaki bütün her şey politik kararlara bağlanmak üzeredir. Oysa siz politik bir meseleyi askerî yolla çözmeye çalışıyorsunuz. Aslında dediğimin doğru olduğunu ispat etmeme gerek bile yok. Sayın Cumhurbaşkanının dün Mecliste yaptığı konuşmada söylediği sözlere dikkatinizi çekmek isterim. Merhum Turgut Özal 1 Eylül 1990'da bir konuşma yapmış Meclisin açılışında, ona atıfta bulunuyor Cumhurbaşkanı: "Körfez bunalımında çekingen, kararsız, başkalarının karar vermesini bekleyen bir tutum ittihaz etmemiz düşünülemez. Aksi takdirde, Türkiye'nin ali menfaatlerinin söz konusu olduğu bir meselede tesirli bir ülke olmanın imkânını büyük ölçüde kaybedeceğimiz aşikârdır." Yani, Özal'ın "1 koy, 3 al." stratejisinin aslında doğru olduğunu Cumhurbaşkanı söylüyor. Hatırlayalım, aslında 3 koymuş 1 bile alamamıştı Özal. Şimdi büyük devlet adamı buymuş. Şimdi, büyük devlet adamı hakkında 30 Ocak 1991'de Sayın Tayyip Erdoğan'ın ne söylediğini merak ediyor musunuz? Ben size okuyayım: Gayesinden saptırılan bir savaş için Türkiye'nin Birleşmiş Milletler kararına uyduğunu ifade ederek "ABD'ye yardımcı olması milleti aldatmaktır. Özal'ın milletin çoğunluğunu karşısına alıp Anayasa ve kanunları sürekli çiğneyerek Türkiye'yi savaşa sokmak istemesi vahim bir olaydır. Türkiye'deki üslerin NATO maksatları dışında kullanılamayacağı, yasaların hükmüdür. Bu üslerin sadece komünist ülkelerden gelecek saldırılara karşı savunma amacıyla kullanılması gerekir fakat bugünkü uygulamada bu üsler NATO'ya değil, ABD'nin emrine verilmiştir. Irak'ı ezmek…" vesaire diye devam ediyor. Şimdi hangisine inanalım? 1991'deki tutum mu uluslararası anlamda Sayın Erdoğan'ın görüşünü ifade ediyor yoksa bugün söylediği mi? O günkü Özal'ı bugün başka türlü görüyorsa hiç değilse Özal'ın hatırasına hürmeten "pardon" demesi beklenir. Ama bir insan on iki yıl içerisinde bu kadar hızlı bir pozisyon değiştiriyorsa, aslında gerçekten Özal hakkında dediği şeyi kendisi yapıyor demektir. Evet, büyük devletlerin çizgisinde ama onlarla rekabet hâlinde Orta Doğu'da bir yer kapma savaşıyla ilgilidir" dedi.
"IŞİD'E YÖNELİK BÜTÜN DESTEK VE MANEVİ HİMAYE TEDBİRLERİNİN TAMAMINA SON VERİLMELİDİR"
Ertuğrul Kürkçü, "Sayın Davutoğlu'nun ve Sayın Erdoğan'ın aslında bu tezkereyle yetki aldıktan sonra yapmak istedikleri şey, "restorasyon" dedikleri hamlenin tamamlanması bakımından askerî araçları, askerî imkânları da kullanmakla ilgilidir. Yani kasıt şudur: Restorasyon, sadece ve sadece devletin kimi işlevlerinin yeniden eskisi gibi işler hâle getirilmesiyle ilgili değildir. Restorasyonun siyasi tarihteki karşılığı bir devrimden önceki duruma iade olmaktır yani Osmanlı Devleti'nin eski hinterlandına Türkiye'yi iade etmek, burada hâkimiyet ve nüfuz alanları aramak, burada bayrak göstermek, buraya asker sokmak. Ve bunu niçin yapmak? Bunu aslında dar, gerçekle ilgisi olmayan, toplumun, milletin çıkarıyla ilgisi olmayan bir genişleme hedefiyle yapmak. Türkiye böyle bir maceraya girmemelidir; bu tezkere bunun başlangıcıdır, IŞİD bunun sadece vesilesidir. Kobane'ye destek bunun ufkunda bile yoktur Kobane savunmasını düşman ilan ettikten, terörist ilan ettikten sonra. O nedenle, sevgili arkadaşlar, bu tezkere gerçekte Davutoğlu, Erdoğan'ın dış politikasını, dünya politikasını, dünyaya dair davranışlarını ve hedeflerini ifade eden bir ibret belgesi niteliğindedir.
Peki, o zaman hiçbir şey yapılmasın mı, hiçbir şey yapmayalım mı, olan biteni seyredelim mi? Tabii ki seyretmeyelim. Tabii ki seyretmekle kalmayacağız. Her şeyden önce ve her şeyden önce Irak ve Suriye halklarına siyaseten destek olmak durumundayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi demokrasi için, özgürlük için, eşit haklar için, kadınların hakları için, laik bir eğitim için, insan haklarına dayalı bir yeni rejim için mücadele edenlere manevi desteğini açmalıdır. Partiden partiye ilişkiler kurmak pekâlâ mümkündür, mutlaka ve mutlaka asker kullanma zorunluğu yoktur. Ama denecek ki Kobane'de kriz var ve siz diyorsunuz ki aslında buraya müdahale gerekir. Evet, doğru, müdahale gerekir ama biz müdahalenin şöyle olmasını talep ediyoruz: Birincisi, IŞİD'e yönelik bütün destek ve manevi himaye tedbirlerinin tamamına son verilmelidir. Türkiye'nin IŞİD'e güç gösteren, mücahit devşiren bir istasyon ülke olmasına, cephe gerisi olmasına son verilmelidir. İkincisi, sınırlar derhâl kontrol altına alınmalıdır. Göç eden yoksul insanları denetlemek için değil, göçle alakası olmayan, bu göçlere bizzat yol açmış olan saldırgan, şiddet dolu bir saldırganlık içerisinde halkları taciz eden, yerinden yurdundan edenlerin lojistik ve personel geçişlerinin önlenmesi için sınırlar kontrol altına alınmalıdır. Kobane'yle dayanışma son derece önemlidir çünkü Hükûmetin çözüm stratejisi bakımından Kobane'nin teşkil ettiği yeri Hükûmetin kendisi itiraf etmesi gerekirken bunu kendisine anlatmak bize düşmüştür. Size bugünden söylüyorum: Eğer Kobane düşecek olursa, burada bir katliamla karşı karşıya kalacak olursak, Türkiye'nin Kürtleri de, Irak'ın Kürtleri de, İran'ın Kürtleri de ayağa kalkacaktır. Siz şöyle bir şey yapabilir misiniz: Bir yandan burada kendileriyle çözüm için müzakere ettiğiniz bir gücü öte yandan terörist olarak ilan edeceksiniz; burada hakları için yeni tedbirler almaya çalıştığınızı söylediğiniz bir halkın sınırın öte tarafındaki evladının katledilmesine seyirci kalacaksınız, onlar katledildikten sonra da "Aslında Türkiye'de çözüm istiyorduk fakat ne yazık ki tezkeremiz olmadığı için sınırın öbür tarafında hiçbir şey yapamadık." diyeceksiniz ve Kürtler buna inanacak, "Ne güzel Hükûmetimizle el ele yürüyoruz." diyecekler. Arkadaşlar, bundan eğer böyle bir hayal görüyorsanız ümidinizi kesin" dedi.
ÖCALAN'IN MESAJINI OKUDU
Ertuğrul Kürkçü, "Eğer okumadıysanız, dün heyetimizle görüşen Abdullah Öcalan'ın Kobane'yle-müzakere süreci arasındaki ilişki bakımından söylediklerini hızlıca aktarmak isterim: "Ciddiyetle ve büyük fedakârlıklarla bu noktaya getirmeyi başardığımız sürecin geleceği ve selameti atılacak adımların hızı ve ciddiyetiyle doğrudan bağlantılı hâle gelmiştir. Nitekim Orta Doğu'nun JİTEM'i olarak da ifade edebileceğimiz IŞİD gibi vahşi bir örgütün neler yapabileceğine bütün dünya tanıklık ediyor. Kobane kuşatması sıradan bir kent kuşatması olmanın çok ötesinde, sadece Kürt halkının demokratik kazanımlarını hedeflemekle kalmayıp Türkiye'yi de yeni bir darbe sürecine sokacaktır. Bu katliam girişimi amacına ulaşırsa hem süreci sonlandıracak hem de yeni ve uzun sürecek bir darbenin temellerini atacaktır. Kobane ve Rojava meselesini doğru anlamak isteyen herkes bu gerçekliği iyi kavramalıdır. Türkiye'de sürecin ve demokrasi yolculuğunun çökmesini istemeyen herkesi Kobane'ye gereken ciddiyet ve sorumlulukla sahip çıkmaya çağırıyorum. Devlet içinde de hâlen çözüm odaklı davrananlarla imha sığlığından medet umanlar arasında bir gelgit yaşandığı gözlenmektedir. Çözümden yana olanların sürece ve sorunlara zamanında ve aktif müdahaleler geliştirmesi hayati önemdedir. Bu itibarla Kobane gerçekliği ile sürecin ayrılmaz bir bütün olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatarak, herkesi büyük bedellere mal olan bu demokratik yolculuğumuz ve insanlık mücadelemizi sahiplenmeye çağırıyorum." O yüzden sevgili arkadaşlar, sakın ola ki "Tezkeremizin geçmesi Kobane'yi görmemizin biricik imkânıdır. Tezkere geçmezse Kobane'yi görmeyiz." diye bize yönelmeyin, bize böyle şeyler söylemeye yeltenmeyin. Kimseden bir şey dileniyor değiliz. Adaletin, hakkın, demokrasinin, halkların özgürlüğünün ve kendi kendilerini yönetme, kendi kaderlerini tayin hakkının gereği olarak bir şeyi ya yaparsınız ya yapmazsınız. Kimse, diz çökecek, yalvaracak, haklarından vazgeçecek, Anayasa'ya, uluslararası anlaşmalara, insan haklarına ve teamüllere aykırı bir tezkerenin geçmesi için el kaldırmaya razı olmayacaktır. Böyle bir onursuzca seçimi biz yapacak değiliz. Kobane halkı kendi kaderini tayin edecektir" diye konuştu.
"ORTA DOĞU'NUN GELECEĞİ KOBANE DİRENİŞİNDEDİR"
Ertuğrul Kürkçü, "Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri bayramı Kobane halkının yanında geçireceklerdir. Aynı kaderi onlarla paylaşmaya razıyız, hazırız ama asla ve asla zorbalık karşısında, ikiyüzlülük karşısında, şiddet karşısında boyun eğmeyeceğiz, asla ve asla kendi özgürlük hedeflerimizden, birlikte yaşama azmimizden, Türkiye'nin tamamı için bir gelecek anlamına gelen demokratik cumhuriyet ve demokratik özerklik çağrımızdan vazgeçecek değiliz. Türkiye'nin bütün öteki halkları da bu macerada hiçbir faydaya sahip değildir. Türkiye'nin bütün halklarına, oğulları asker yaşında olan bütün herkese buradan sesleniyorum: Oğullarınızın kanı üzerinden, onların hayatları üzerinden girişilecek bir fütuhat macerasına "evet" demeyiniz, destek vermeyiniz. Halklarımızın geleceği, dünyanın geleceği, Orta Doğu'nun geleceği Kobane direnişindedir. Kobane'yi sahiplenin, Kobane'yi omuzlayın, kendinize yapacağınız en büyük iyiliği, çocuklarınıza en büyük
Kaynak: