Mustafa Yıldırım
SEYYİD KAMAL bin HAŞİMİ
Herkes sandı ki, oy alabilmek için boncuk dağıtıyor. Bağımsız bir devlet kökten yıkılırken fırkayı yönetenin boncukçu olduğunu ileri sürmek gafletin ta kendisidir. 23 Şubat 2012 öncesinde söylediklerini anımsayalım:
“Türkiye’de laiklik tehlikede değildir!”
“İyi cemaatler de var!”
“Öcalan’la da görüşülebilir.”
“MIT-PKK görüşmesi yapılabilir!”
“Arap Baharı laiklik hareketidir!”
“Dersim’de katliam yapılmıştır!”
“Sabahattin Ali’yi CHP öldürttü!”
“TESEV’de iyi aydınlar var!”
“TESEV’den ayrılmayı düşünmüyorum!”
“O zamanlar (TESEV’de) Soros yoktu!”
“AKP, günümüzde ABD’ye karşı ikiyüzlü bir politika izlemektedir… Türkiye ileABD arasındaki ilişkiler çok önemlidir. Bu ilişkiler istikrarlı ve üretici olduğu zaman bunun Orta Doğu’da ve diğer bölgelerdeki barış ve güvenlik üzerinde de yapıcı etkileri olur.”
Aradan birkaç ay geçti ABD ile ortaklık için can attığını “Suriye’de Esad, Türkiye’de Tayyip!” diyerek yineleyiverdi.
ABD İLE ORTAKLIK İÇİN YOLLARA DÜŞTÜLER
Aradan yine bir iki ay geçmedi ki milletvekilleriyle Antalya Belediye Reisini ABD’ye, o topluluğun (cemaatin) toplantısına gönderdi. Heyet topluluğun Washington merkezi Rumi Forum’a gitti. Üst katta AEI (Amerikan gerici operatörlerinin merkezi)ye uğradılar mı, bilmiyorum. Heyet Başkanı Rumi başkanının makam koltuğuna oturtuldu. “Onlara kendimizi anlattık, onları da anlamaya çalıştık” dedi. Anlamak için Silivri ya da İzmir özel mahkemelerine gitmek yetmemiş.
O sıralarda Öcalan’la pazarlıklar gelişti. Fırkanın başkanı, Başbakana “Sen teröristle görüşüyorsun ya!” diye bağırdı. Sekiz ay önce “Öcalan’la görüşülebilir” dediğini unutturmaya çalışıyordu.
TBMM YERİNE ‘AKILLILARI’ O ÖNERMİŞTİ
Başbakan Akil adamları toplayınca sinirlendi. Oysa Kürt sorununun çözümü için “Akil (akıllı) adamlardan komisyon kurulmalı diyen ilk kişiydi.
Kürdistan yolunda ve “demokratik özerklik” yaftası altında Türkiye parçalanırken birden coştu;” demokratik çözümden yanayız” deyiverdi.
Aradan bir ay geçmedi ki, “Ne görüşülüyor? Biz bilmiyoruz” diye söylenip durdu; ama “Kürt Açılımı” sonuçlarını hiç ama hiç eleştirmedi. Kürdistan’ın kuruluşunu ilan ettiler; sesini çıkarmadı.
O arada ilköğretim okullarına gidenler çocuklarının okulunun “İmam Hatip Ortaokulu” olduğunu gördüler; isyan ettiler.
Bir kerecik olsun ilgilenmedi.
Kürt Hizbullahileriyle Amerikan milliyetçisi PKK ittifakı birleşmek için “Kürt İslam Konferansı” düzenlemeye çalışıyorlar. Onun sesi çıkmıyor!
“NUTUK” VE “TÜRKLÜK” KİMLERE BATTI?
Tunceli’nin adı ‘Dersim’ olarak değişsin diye yasa önergesi verdirdi.
İşte burada duralım ve soralım: İlin adından önce ilçelerin adını değiştirilmesini istemeleri gerekmiyor mu? Örneğin, Nazımiye ilçesinin adı da“Kızıl Kilise” olarak değişmeyecek mi?
O azınlık milliyetçiliğiyle uğraşırken “Türküm, doğruyum” demek yasaklandı. O yine coştu “Andımızın nesi batıyor?” diye bağrındı.
Daha önce de “Gençliğe Sesleniş” kaldırılınca “Nutuk’un nesi seni rahatsız ediyor?” diye bağırmıştı.
Şimdi de kalkmış “Seyyid” olduğunu; yani Haşimi sülalesinden geldiğini söylüyor.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal (o zaman soyadı alınmamıştı), Bağımsızlık ve Kuruluş tarihini anlatan sözlerini bitirirken şöyle demişti:
“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyidlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen, kaderlerini ve hayatlarını falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa bir millet gözüyle bakılabilir mi?
Milletimizin kendine has niteliğini yanlış şekilde gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi unsurlar ve kuruluşlar, yeni Türk Devleti'nde Türkiye Cumhuriyeti'nde devam ettirilmeli miydi?”
Gazi, daha sonra, elde edilen utkunun çekilen acıların bedeli olduğunu söylemiş; “Ey Türk Gençliği” diye başlamış; gözlerinden akan yaşlarla ve giderek boğulan sesiyle bitirmişti.
Cumhuriyeti yıkmak için ayaklanan Seyyid Rıza’nın davasını güden, Kızılkiliseli Seyyid Kamal bin Haşimi namı diğer “Zoraki Genel Başkan! Demek ki “Nutuk” da “Türklük” de bir yerlere batıyormuş!
Demek ki kelebek gibi oradan oraya konmakla dava görülemez; ‘Dersim Eyalet Devleti Başkanı’ ya da ‘Kürdistan Federe Devlet Başkanı’ olunamazmış.
Öyleyse şimdiye dek “Y-CHP ya da YT-CHP (Yeşil-Turuncu CHP)’ de göğsünü gere gere “Türküm” diyebilen kaç yönetici var?” diye sormak gerekmiyor muydu?