ŞEYTAN'LA YATAĞA GİRDİLER ÇARPILARAK ÇIKTILAR

ŞEYTAN'LA YATAĞA GİRDİLER ÇARPILARAK ÇIKTILAR

.8. Ağır Ceza Mahkemesi Yalçın Küçük'ün tahliyesine karar verdiHasan Iğsız, Alaaddin Sevim, Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Şener Eruygur ve Merdan Yanardağ tahliye edildi

Yalçın Küçük'e tahliye

8. Ağır Ceza Mahkemesi Yalçın Küçük'ün tahliyesine karar verdi
Hasan Iğsız, Alaaddin Sevim, Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Şener Eruygur ve Merdan Yanardağ tahliye edildi

Tahliyeler peş peşe geliyor
Ergenekon Davası sanıklarından Tuncay Özkan, emekli albay Levent Göktaş ve Sedat Peker'in ardından Avukat Kemal Kerinçsiz, emekli albay Dursun Çiçek ile Danıştay saldırısı faili Alparslan Arslan hakkında tahliye kararı çıktı.


2. Ağır Ceza Mahkemesi Tuncer Kılınç, Mehmet Eröz, Serdar Öztürk ve Aykut Metin Şükre'nin tahliye taleplerini yarın görüşecek.

1. Ağır Ceza Mahkemesi İbrahim Şahin için tahliye kararı verdi.

Adliye muhabirleri, avukatlar ve yargı çevreleri 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nden bugün için bir karar ya da açıklama beklemiyordu.

Ama öyle olmadı, mahkeme bugün sanıkların tahliye taleplerinin reddettiklerini açıkladı. Karar da açıklama da sürpriz olarak değerlendirildi. 

1994 gün sonra serbest!
Ergenekon davası kapsamın tutuklu olan Tuncay Özkan, İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edildi.
45694_45211_10032014175142_16.jpg

TUCAY ÖZKAN NELER DEDİ
Özkan, Silivri Cezaevi çıkışında basın mensuplarına açıklama yaptı.Bir eliyle kızı Nazlıcan'ı diğer eliyle eşi Duygu'yu sıkı sıkı tuttu. Kol kola cezaevinden çıktılar. Tuncay Özkan onlarca meslektaşını karşısında görünce, "siz ne derseniz onu yapacağım" dedi. İzdihama rağmen canlı yayınların bulunduğu noktaya gelip açıklamasını yaptı. Yüksek sesle uzun uzun konuştu. Açıklama yaparken de Kızının ve eşinin elini hiç bırakmadı. Kızını uzun uzun öptü. Eşine sarıldı. " 6 yıl sonra merhaba" diye söze başladı Özkan, "6 yıl sonra zulmün bittiği, özgürlüğe kavuştuğumuz bir gün olmasını çok istedim. 6 yıl sonra Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun olmamasını çok isterdim. 6 yıl boyunca içeride çektiğimiz sıkıntılar keşke bugünün konusunu oluşturabilseydi. Ama bugün dışarıda yaşananlar, Türkiye'nin içinde bulunduğu durum bizim içeride yaşadıklarımızdan, bizim mağdur bırakıldığımız durumdan daha ağırdır" dedi. Özkan, "Ancak 6 yıl boyunca bize yapılan hiçbir şeyle ilgili olarak kin, husumet, öç alma duygusu içinde değiliz. Biz bugün kindar ve zulümle dolu bir dönemin sonlandırılışı için buradayız" diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Özgürüz, özgürlükte kucaklaşıyoruz. Ancak Türkiye'nin içinde bulunduğu durum çok dramatiktir. Türkiye yapayalnız bırakılmıştır, dostlarından ayrılmıştır. Türkiye'nin içinde bulunduğu tablo uçurumun kenarında bulunan bir ülke tablosudur. Biz hep beraber, el ele birlikte, hiçbir ayrım gözetmeden, alevisi, sünnisi, kürdü, türkü, hiç bir ayrımımız olmadın, kimseyi ötekileştirmeden. Bütün ötekileri aşarak, barışla, sevgiyle, umutla geleceğe yürüyeceğiz." 

"ŞEYTANLA YATAĞA GİRDİLER, ÇARPILARAK ÇIKTILAR"

"Ben öldürülemediğim için 1996 yılından 2007 yılına kadar 5 suikast geçti başımdan. En son 2007 yılında öldüremedikleri için hapse attılar" diyen Özkan şunları kaydetti:

"6 yıldır suçum ne diye soruyorum. Savcıya, başkan, 'Tuncay Özkan'a suçu nedir söyleyin' dedi. Savcının verdiği yanıt, 'Tuncay Özkan'a suçunun söylenmesi ishas-ı rey olur. O yüzden Tuncay Özkan'a suçunu söylemeyin' demiştir. Ve yarı beline kadar kürsüden aşağı sarkarak sanık suçunu en iyi kendisi bilmektedir, 'Anlatsın bizde öğrenelim' demiştir. Bunlar dava tutanaklarında vardır. Ancak biz bunların bugün hesaplaşma günü olmadığına inanıyoruz. Biz Türkiye ile kucaklaşarak, umutla, barışla geleceğe yürümek için bugünün bir adım olduğuna inanıyoruz. Bugün daha çıkışımızı engellemek için bizi yargılayanların sergiledikleri tablo hukuk açısından bir ibrettir. Şeytanla yatağa girdiler, çarpılarak çıktılar. Artık bu çetenin içinde bulunduğu tablo nettir. Canımıza kıymak isteyenler, Ankara'da Türkiye'yi yönetenlerin en yakınındadırlar. Bunlar bu dava dosyalarında sabittir. Ancak bugün 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yargıçlarının yetki gaspı yaparak bizi cezaevinde bırakmak için uyguladıkları tablo Gezi olaylarında öldürülen arkadaşlarımızın bu ülkeyi var etmek için, bu uygarlığı yaşatmak için can veren şehitlerimizin çektikleri ve yaşadıkları yanında hiçbir şeydir. Bugün o insanların anısına saygıyla burada eğiliyorum. Tuncay Özkan'ın varlığı bu ulusun varlığına armağandır. Ben insan uygarlığını geliştirmek için mücadele ettim. Bundan sonraki yolculuğumu da bununla sürdüreceğim. Ne bu ülkeyi diplere, karanlıklara götürmek isteyenlerden korkarım, ne de onlar bu kavgalarında başarılı olabilirler. Mustafa Kemal'in aydınlığı ile bu karanlığı yıkacağız ve bu karanlık yok olup gidecek. Türkiye'de her evin içinde Mustafa Kemal'in aydınlığı ve sıcaklığı duyulacaktır."

"BU ÜLKEYE ARMAĞANDIR"

Özkan yanından buluna kızı Nazlıcan'ı öperek, "Ben 14 yaşında bıraktığım Nazlıcan'ımı 21 yaşında geri alıyorum. Ama Nazlıcan artık bu ülkenin çok değerli bir evladıdır, bu ülkeye armağandır. Ben eşimle nihayet kucaklaşabildim. Ben beni seven dostlarımla, avukatlarımla, Ahmet Çörtoğlu başta olmak üzere, Hüseyin Ersöz başta olmak üzere, Hıdır Tanrıverdi başta olmak üzere, Taner Kazanoğlu başta olmak üzere bu dostlarımla birlikte yürüdüğümüz Nihat Karslı, Ahmet Bey, Ruşen Özmen hep beraber kocaman bir yumak oluşturarak, kocaman bir gül yumağı oluşturarak Türkiye'yi kucaklayacağız" dedi. 

"HIRSIZLARI VE KATİLLERİ REDDEDECEKTİR, KUSACAKTIR"

Tuncay Özkan, "Beni haksız ve hukuksuz olarak tam 517 gün hücrede tuttular. 517 gün boyunca Türkiye'nin yaşadıklarına daha çok üzüldüm. Kendi yaşadıklarımdan daha çok Türkiye'nin yaşadıklarına üzüldü. Çünkü bu ülke hırsılarla katillerin eline bırakılacak kadar küçük değildir. Bu ülke hırsızlardan ve katillerden hesap soracak, onlarla hesaplaşacak kadar büyüktür. Ve bu ülkenin insanlarının vicdanı ve bu ülkenin insanlarının gönlü bu hırsızları ve katilleri reddedecektir, kusacaktır" ifadelerini kullandı.

"TÜRKİYE'DE BAMBAŞKA BİR İKLİM GÖRECEKSİNİZ"

Özkan mesleği adına bir şey söylemek istediğini belirterek, şunları kaydetti:

"İlk günden beri bana gösterdiğiniz dayanışma için beni kucaklayan Türkiye'de ki gazeteci kurumlarına, Atilla Sertel'e, Ercan İpekçi'ye, Pınar Türenç'e ve diğer dostlarımıza, Ümit Gürtuna'ya diğer dostlarımıza herkese çok teşekkür ediyorum. Hepinize ayrıca çok teşekkür ediyorum. Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkanı'na, Norveç Gazeteciler Sendikası Başkanı'na, Amerikan Özgürlük Komitesi'ne ve diğer özgürlük komiteleri ve insan hakları teşkilatlarına, hepsine teşekkür ediyorum. Mücadelemiz dostlukla kucaklaşmak için yapılan bir mücadeledir. Faşizm vardır, insanlık suçudur. Bugün onlarına adaletsizlikleri karşısında takdir-i ilahi gerçekleşmiştir. Bugün Türkiye'de mahkemeler var diyen mahkemeler, bugün adalet yoktur diyen mahkemeleri yerle bir etmişlerdir. Bundan sonra Türkiye başka bir Türkiye olacaktır. Bugünde sonra Türkiye'de Allah'ın izniyle, Türkiye'de bambaşka bir iklim göreceksiniz. İçeride bütün arkadaşlarımız için tahliye kararları gelmeye devam ediyor. Bütün mahkemeler özgürlük dağıtıyor. Biz özgürlükle kucaklaşacağız ve güçlü, güvenilir ve mutlu Türkiye'ye yürüyeceğiz. Bu yürüyüşü kimse engelleyemez." 

"HEPİNİZ BİRER ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI OLARAK TANIKLIK ETTİNİZ"

Özkan konuşmasının sonunda, "Arkadaşları İstiklal Marşımızın 3 kıtasının 1. mısrasıyla artık bitirelim. 'Yurduma düşmanlara uğratma sakın' diyor. Demek ki yurdumuza alçaklar ve düşmanlar uğrayabiliyor. 'Yurdumu alçaklara uğratma sakın', demek ki yurdumuzda alçaklar ve hainler var. Hırsızlar ve katiller var. Bu Türkiye'yi o alçaklara, hırsızlara ve katillere bırakmayacağız. Bunu hep beraber yapacağız. Hepiniz birer özgürlük savaşçısı olarak tanıklık ettiniz, mücadelemize katıldınız. Hepinize, bütün Türkiye'ye gönlünden geçen her sevdayı buraya taşıyan, Türkiye'de ki her bir yurttaşımıza, gönlünde aklında Silivri zindanlarında yatan bizlerin acısını duyan her yurttaşımıza sonsuz teşekkürler ediyorum. Onların önünde saygıyla, sevgiyle eğiliyorum. En yakın zamanda onlarla kucaklaşmak dileğiyle, çok teşekkür ediyorum" dedi. 

"MUZAFFER TEKİN KANSER HASTASI"

Özkan, gazetecilere, "Sizden bir ricam var" diyerek, "Muzaffer Tekin kanser hastası, pankreas kanseri ve kanser bütün vücuduna yayılmış durumda. Tahliye etmiyorlar. Tahliyesi gelmedi henüz. Herkesi Muzaffer Tekin'in tahliye olması konusunda, hastaların tahliye olması konusunda yardıma ve dayanışmaya çağırıyorum" şeklinde konuştu. 

"60 TUTUKLU GAZETECİ HALA İÇERİDE"

Özkan'ın kızı Nazlıcan ise "6 senedir devam eden bir mücadelemiz var. 6 senedir gerçeği anlatmaya çalışıyoruz, hakikati anlatmaya çalışıyoruz. Bunun siyasi geliştiğinin en başından beri farkındayız. Bugünkü konumda da kararlar siyasi olabilir ama içeride masum insanların bir gün daha fazla durması artık bu ülkenin de vicdanını sızlatmaya başladı. Herkese fazla gelmeye başladı. Babam çıktı bugün, 61 tutuklu gazeteciden bir tanesi çıkmış oldu. 60 tutuklu gazeteci hala içeride yatıyor, tutuklu öğrenciler hala içeride yatıyor, avukatlar içeride hala bir zulüm devam ediyor. Ama bu karanlık için iyi bir aydınlık olacağını umuyorum. Berkin Elvan hala uyuyor. Ama bütün bunların dağılması için güzel bir güneş doğumu olmasını umuyorum" şeklinde konuştu. 

İLK TELEFON MEHMET HABERAL'DAN

Açıklamasını bitirir bitirmez Tuncay Özkan'a bir telefon uzatıldı. Telefonun uçunda Hocam diye hitap ettiği kişi kendisi gibi Ergenekon davasından hapis yatan ve bir süre önce tahliye olan CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'dı. Özkan Haberal'a en kısa zamanda kuçaklaşacaklarını söyledi. Özkan arabaya binerken de Necla teyze diye hitap ettiği biriyle telefonda konuştu. 

GÖKTAŞ DA KONUŞTU

Eşi ve kızıyla birlikte Cezaevi çıkışında İşçi Partililer tarafından kurulan Nöbet Çadırlarına uğrayan Özkan burada da sevgi gösterileriyle karşılandı. Özkan'la birlikte tahliye olan Levent Göktaş da kalabalığın arasında yer aldı. Göktaş suçsuz insanların içerde yattığını söyledi.

DAKİKA DAKİKA TAHLİYELER

CEZAEVİ KAPISINDA "TAHLİYE" BEKLEYEN HABERCİLER "ERGENEKON" DURUŞMA SALONUNA ÇAĞRILDI

İlker Başbuğ'un ardından yeni tahliyeler olabilir diye sabah erkenden Silivri Cezaevi'nin önüne giden haberciler, mahkeme mübaşirleri tarafından Ergenekon yargılamasının yapıldığı büyük duruşma salonuna çağrıldı. Gazetecilerin üzerleri arandı. Bir kalem, bir de kağıt dışında içeriye bir şey sokmalarına izin verilmedi. Saatler 12:10'u gösterdiğinde Mahkeme üyeleri sırayla içeriye girdi. 

SALONDA BİR KARARI AÇIKLARKEN İLK KEZ CÜPPESİZDİLER

Sadece Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese takım elbiseliydi. Mahkemenin diğer üyeleri Sedat Sami Haşıloğlu ve Hüsnü Çalmuk spor kıyafetlerle duruşma salonundaki yerlerini aldı. Sayıları 10'u bulan gazeteciler de yargılama sırasında Ergenekon sanıklarının oturduğu ön sıradaki sandalyelere oturdu. 

MAHKEME BAŞKANI: BAŞBUĞ'UN TAHLİYE EDİLDİĞİ GÜN BİZ DE BİR KARAR VERDİK

İlk sözü Mahkeme Başkanı Özese aldı. Özese İlker Başbuğ'un tahliye edildiği gün yani Cuma günü kendilerinin de bir karar verdiğini söyledi. Kendilerine bazı sanıkların tahliye talepleri ulaştığını belirten Mahkeme Başkanı, sanıklar hakkında tek tek karar verdiklerini söyledi. Mahkemenin dava hakkında hüküm verdiğini hatırlatan ancak gerekçeli kararı yazmayı sürdürdüklerini söyleyen Özese, yargılama hakkında bazı rakamlar verdi. 

3 BİN 999 SAAT OTURUM. 106 BİN 638 DAKİKA SAVUNMA. 3 BİN 999 SAAT OTURUM.. 614 SUÇTAN CEZA..

Mahkemede 614 ayrı suçtan ceza verdiklerini söyleyen Özese, " 3999 saat oturum kaydı tutuldu. Sanıklara 106 bin 638 dakika savunma hakkı tanındı. Tanıkların yaptıkları savunmalar süreyi uzattı. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi yazılı ve sözlü savunmalar uzun süre aldı. Bunun için mahkemenin uzun bir mesai harcadığı açıktır. Bunu ne hukuk, ne akıl kabul eder " diye konuştu. Ergenekon yargılamasının " Asrın davası" diye nitelendiğini söyleyen Mahkeme Başkanı, kendilerinden gerekçeli kararı hemen yazmalarının istenmesinin haksızlık olduğunu söyledi. 

İNGİLTERE'DEN "ÖRNEK" DAVA

Ardından Mahkeme üyesi Hakim Sedat Sami Haşiloğlu konuştu. Haşiloğlu, uzun süren davalara İngiltere'den bir örnek verdi. Bir fast food şirketinin ticari itibarlarını zedelediği gerekçesiyle iki kişi hakkında açtığı davanın 2,5 yıl sürdüğünü söyledi. Haşiloğlu, " 2 davalı var. 1 şikayetçi var. Sonuçlandığında 20 bin sayfa bir dava tutanağı ortaya çıktı. Bizim gördüğümüz dava 30 yıla bitmez bir dosya olarak görülüyordu. Eğer 15 günde biz karar verseydik, kimse için inandırıcı olur muydu " diye sordu. 

"TBMM KARAR VEREMEZ

Son olarak Mahkemenin üçüncü üyesi Hüsnü Çalmuk konuştu. Özel yetkili Mahkemelerin kapatılması konusunda " Bir Mahkemenin kapatılmasına HSYK karar verir. Bir başka kurum karar vermez. Verirse Anayasa aykırı olur. Öyle olursa TBMM'de çoğunluğu elde eden rahatsız olduğu mahkemeyi kapatabilir" şeklinde konuştu. 

"ANAYASA MAHKEMESİ'NE BAŞVURACAĞIZ"

Mahkemenin aldığı kararı okumak için yeniden 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hasan Hüseyin Özese söz aldı. Tahliye taleplerinin reddedildiğini açıklayan Mahkeme Başkanı, Sanıklar hakkındaki suçların sabit görüldüğünü tekrarladı. Mahkeme Başkanı Özese, 15 günlük sürenin gerekçeli kararın yazımı için yeterli olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunacaklarını açıkladı. İlker Başbuğ hakkında başka bir mahkemenin karar verdiğini hatırlatan Özese, bu yüzden bu konuda bir değerlendirme yapmadıklarını açıkladı. 

"ÇOK MESAİ HARCADIK"

Özellikle Mahkeme üyesi Hüsnü Çalmuk'un yıllar süren duruşmalar boyunca sabah erkenden yola çıktıklarını tüm gün yoğun bir mesai harcadıklarını, sadece kendilerinin değil tüm çalışanların büyük emekler verdiğini hatırlatması dikkat çekti. 

Kaynak:Haber Kaynağı