Selçuk Özdağ: "siyaset Sözle Yapılır, Siyaset Nefret Dili Ve Tehditle Yapılmaz"
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Parlamento Muhabirleri Derneği’ni ziyaretinde; eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetiyle ilgili “Hiç kimseye acılar yaşatmayalım. Kuran-ı Kerim’e inanıyorsunuz Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan değil mi? ‘Kim bir insanı haksız yere öldürürse bütün bir insanlığıöldürmüştür’ ayet-i kelimesini nasıl unutuyorsunuz?.. Siyaset sözle yapılır, siyaset sopayla yapılmaz. Siyaset silahla yapılmaz, siyaset nefret dili
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Parlamento Muhabirleri Derneği’ni ziyaretinde; eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetiyle ilgili “Hiç kimseye acılar yaşatmayalım. Kuran-ı Kerim’e inanıyorsunuz Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan değil mi? ‘Kim bir insanı haksız yere öldürürse bütün bir insanlığıöldürmüştür’ ayet-i kelimesini nasıl unutuyorsunuz?.. Siyaset sözle yapılır, siyaset sopayla yapılmaz. Siyaset silahla yapılmaz, siyaset nefret dili ve tehditle yapılmaz” dedi.
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle TBMM’de Parlamento Muhabirleri Derneği’ni ziyaret etti. Özdağ, şu açıklamaları yaptı:
“Sinan Ateş’i tanıyordum. Sinan Ateş ben milletvekiliyken burada parlamentoda bir milletvekilinin danışmanlığını yapıyordu. Zaman zaman yanıma geliyordu, bazı MHP milletvekilleri de gece odama gelerek sıkıntılarını, işlerini söylüyorlardı, yapıyordum. Ben ülkücü gelenekten geliyorum. Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptım. 12 Eylül darbesinde idamla yargılandım, 7 buçuk sene cezamı da yattım. 17 yıl da Muhsin Yazıcıoğlu’nun Genel Başkan Yardımcılığını yaptım. Sonra onun ölümünden sonra AK Parti’ye katıldım, üç dönem milletvekilliği yaptım. Bu saldırılar, yeni olmadı. 60’a yakın gazeteciye saldırı yapıldı. Hepsinin ortak özelliği şu, bütün gazetecilerin ve bütün siyasetçilerin, kim MHP’yi ve Devlet Bahçeli’yi eleştirdiyse, iki gün sonra, üç gün sonra beş gün sonra, on gün sonra saldırıya uğradılar. Evlerinde, camilerde, işyerlerinden çıkışlarında veya bir televizyondan çıkarken veya evlerinin önünde bana yapıldığı gibi, bana saldıranların hepsi ülkü ocakları mensuplarıydı. Oradan bir kamera çekti, bilmiyoruz hala kim çekti bilmiyoruz o kamerayı, teşekkür ediyoruz. O ezberleri bozdu, onlar başka türlü demeç verip işi örtbas edeceklerdi: ‘Selçuk beyi gördük ne PKK’yı destekliyorsun ne FETÖ’yü destekliyorsun dedik, o da vatanseverliği sizden mi öğreneceğiz. Bize vurdu biz de itekledik kafasını demirlere çarptı ayrıldık.’ Hepsinin yalan olduğu kamerayla ortaya çıktı. Sonra ben bir kamera buldum. Emniyet burada görevini yapmış, yargıya teslim etmiş yargıdan aldığımız kamerada yoktu o kamera, benimle konuşmaları falan hepsi yalandı. O yalan olduğunu ortaya çıkaran o karşıdaki evin kamerasıydı. Ben evden çıkıyorum sırtımda pardösüm var, pardösümü alıyorum. Şoförüm arabanın yönünü öbür tarafa çevirdiği için Cuma namazına gidecektim. Beni görmüyor, tam o sırada arkamdan gelerek 8 kişi ellerinde silah ve sopa ve bir silah da bana doğrultulmuştu bir silah da şoförüme doğrultulmuştu. Şoförüme de şunu dediler, ‘çıkarsan seni de öldürürüz.’ Niye? Ben aynen böyle bir gazeteciler gününde Orhan Uğuroğlu’na bir demeç vermiştim. Demecimde hakaret yoktu, iftira yoktu, yalan yoktu, tahkir yoktu. Ama Sayın Bahçeli şöyle demeç verdi; ‘Selçuk Özdağ kendi kamera koydurdu, kendini dövdürdü’ dedi. Tamam saldıranları ben buldum, ben kendimi dövdürdüm. İyi de onu Bursa Ülkü Ocakları Başkanı da ben mi yaptım? Burada Sayın Bahçeli’ye görev düşüyor. Bu saldırıların hepsini kınayacak ve yargıya dönecek, kolluğa dönecek ve ‘bunları yakalayın ve gereğini yapın, benim hareketimin bunlarla alakası yoktur. Hareketime sızmışlarsa gereğini yapın’ diyecek. İkinci, Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum, benim hayatım fırtınalarla geçti. 12 Eylül öncesini yaşadım. Sağ sol kavgalarını yaşadım. Gençlik lideriydim. Bu kollarımda arkadaşlarım öldü. Cezaevlerinde tam 6 tane, 3 sağcıyı 3 solcuyu, 3 devrimciyi 3 ülkücüyü idama gönderdim ben, yanımdan gittiler idama. O kadınların feryatları hala kulaklarımda, kadın koğuşundakiler. Şöyle yazmıştım o gece, ‘giden bir hasımdan çok giden bir dost gidiyor, bir kardeş gidiyor idam sehpasına’ diye yazmıştım. Giden bizden biri gidiyor diye yazmıştım.
"SİYASET NEFRET DİLİ VE TEHDİTLE YAPILMAZ"
Lütfen Sayın Bahçeli, senin hareketin acılar yaşadı. Hiç kimseye acılar yaşatmayalım. Kuran-ı Kerim’e inanıyorsunuz Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan değil mi? ‘Kim bir insanı haksız yere öldürürse bütün bir insanlığıöldürmüştür’ ayet-i kelimesini nasıl unutuyorsunuz? Ve siz Ahmet Yesevi’yi örnek alıyorsunuz değil mi Anadolu topraklarını vatanlaştıran Ahmet Yesevi’yi? Ne diyordu Ahmet Yesevi? ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyordu. Niye insanları yaşatmak istemiyorsunuz? Farklılıklara niye tahammül etmiyorsunuz? Siyaset sözle yapılır, siyaset sopayla yapılmaz. Siyaset silahla yapılmaz, siyaset nefret dili ve tehditle yapılmaz. Ben bunlardan hiçbir zaman korkmadım ve çekinmedim. Ben Manisa’da siyaset yaparken de bütün samimiyetimle söylüyorum hiç ayrım yapmadım. Bir kişiye ırkını, mezhebini, partisini sormadım. CHP’li milletvekilleri burada, HDP’nin milletvekilleri burada, sorabilirsiniz. MHP’nin milletvekilleri burada hepsinin işini yaptım ve hepsine iltifat ettim. İyi ki varsınız diye konuştum. Siz varsınız biz çekidüzen veriyoruz kendimize diye konuştum. Sinan Ateş olayını yapanlar failler değil efendim, arkasını bulacaksınız, arkası bulunmaz. Hem buradan kolluk, görevini yapamıyor siyaset baskı yapıyor ve kamera kayıtları yok HTS kayıtları yok hem de aynı zamanda burada yargı görevini yapamıyor. Benim olayımda benim davamın yargıcı bizzat yargı tarafından ve siyaset kurumu tarafından tehdit edildi. Allah nasip ederse, mayısta veya haziranda yapılacak seçim sonrası Ayhan Sefer Üstün ve Hasan Seymen ile beraber kimin kimleri nasıl tehdit ettiğini, nerede tehdit ettiklerini tek tek delilleriyle ispat edeceğiz.”
Kaynak: ANKA Haber Ajansı