A.İklim Bayraktar
Ruhunu, Kalemini, Beynini ve Onurunu Satanlar
Soruyorum; beynini, ruhunu satanlar da bir çeşit fahişe sayılmaz mı?
Dünyanın en eski mesleği de olsa, fahişeliğin tek anlamını kadının vücudunu satması gibi algılamak ne kadar doğru?
Soruyorum; beynini, ruhunu satanlar da bir çeşit fahişe sayılmaz mı?
Ruhunu? Kalemini? Onurunu?
Goethe'nin ünlü tragedyası Faust'a, Dr. Faust ruhunu şeytana, oradaki adıyla Mephisto'ya satar. Mephisto'nun kendisine sağlayacağı bazı ayrıcalıklar karşılığında her dediğini yapacaktır. Oysa tanrı Faust'a güvenmekte ve onun satın alınamayacağını sanmaktadır.
Aslına bakarsanız inanç, iyiliğe dayandığı kadar kötülüğe de dayanır.
İyinin kötüyü yok edeceği üzerine ciltler dolusu kitap yazılmasına, filmler çevrilmesine rağmen kötülük değerinden hiçbir şey kaybetmeden, hatta günün koşullarına göre daha da ivme kazanarak sürüp gitmekte.
Goethe'nin Faust adlı tragedyası bu gerçeğe dayanır. İyilik var olduğu sürece kötülük mutlaka olacaktır. Her boyutta ve her alanda...
Hayatında herkes en az bir kere ya da sayısız kere şeytan ile pazarlığa girmiş, kapalı kapılar ardında şeytanla alış verişini yapmış ve kendini avutacak bir yığın gerekçe de bulmuştur. Bu küçük beyaz yalanlardan, kaya gibi aldatmacalara kadar her daim var olan bir olgudur.
Faust'ta bu satış sözleşmesinin ayağı yere basan bir öyküsü anlatılır.
Yani her insanın satın alınmamak için direneceği bir nokta vardır, ama mutlaka kırılma noktası da bulunur.
Aslında Faust yalnızca Goethe'nin ele aldığı bir öykü değil. Goethe bu öyküyü, kendisinden yüz yıl kadar önce doğmuş Christopher Marlowe'dan almıştır. Goethe'den sonra Thomas Mann'ın da aynı konuyu işlediği görülür.
Yani değişmeyen, insanın doğasına her zaman uyabilen bir öyküdür Faust. Yeter ki, insanlar şeytanla pazarlık ettiğinin farkına varsın. Ama madalyonun yüzü hiç de öyle değil.
Günümüz insanları artık "fiyat kırdırma" yoluna gitmeden, şeytanın her türlü teklifine açık hale gelmiş durumdalar. Tuhaf olan, her şeytanın da kendi Faust'unu yaratıyor olması. Faustlar çoğunlukta, şeytanlar ise azınlıkta.
Hal böyle olunca, insan erdeminden söz etmenin fazlaca anlamı kalmıyor. Dr. Faust, şeytanla girdiği pazarlıktan kurtulmak için büyük çabalar sarf eder. Günümüz modasına uygun şekilde tanrıya yalvarır, yaptığından pişmanlık duyar ve bedelini de hayatıyla öder.
Günümüzün ucuz Faust hikâyelerinde istisna olarak, sonu hüsranla biten bazı olaylar olsa bile, asla bedelini ölümle ödeyene rastlanmıyor.
Elde edilen kazanımlar kişileri yaşamları boyunca rahat ettirecek düzeyde olabiliyor ve kaybedilen sadece bedensel özellikler olduğu için de beyin fahişeleri ortalıkta cirit atıyor.
Bu biat karşılığındaki beklentiler de genellikle başarılı ve ünlü olmak, maddi manevi çıkar sağlamak, statü atlamak, senatör olmak, köşe yazarı olmak, yönetim kuruluna üye olmak, bir yerlere genel müdür, ya da başkan olmak, televizyonlarda boy göstermek, dünyayı dolaşmak vs. vs... Artık içine ne doldurursanız.
Bir kez şeytanla pazarlığa girdiyseniz eğer, zaten karşılığını bir şekilde alacaksınız demektir. O an itibariyle de artık karşı koyma şansınız olmadığından, özgür olma şansınız da yoktur.
Başkaldırdığınız anda bütün "dünyevi" nimetlerinizi de ardınızda bırakmak zorunda kalırsınız. Sonuçta bu terk edişin getirdiği bir yıkım sonucunda Faust'un aksine onurdan değil, yoksulluktan ölürsünüz. Hatta çıkılan zirveden rezil edilerek inersiniz basamakları.
Şeytanın kimliği önemli değildir. Şeytan her hangi biri olabilir, Faust'tur burada belirleyici olan yani önemli olan şeytana biat etmeyecek iradeyi göstermektir.
"Ey tanrının kulları! Tanrıdan asla umudunuzu kesmeyin. O sizlere annelerinizden daha sevecendir. Belaları ve şeytanları size acı çektirmek için değil, bulunduğunuz konumu yüceltmek için yaratmıştır." (Dr.Faust tragedyasındaki meleklerin korosu)
Melekleri görüyor musunuz? Hep bizden yana düşen belaların bize neden bahşedildiğini ne de güzel anlatıyor!
Ne diyor kitapta Dr. Faust: "Eğer rahatlayıp köşeme çekilirsem, bu benim sonum olsun. Kendimden hoşlanmamı sağlayacak kadar bana dalkavukluk edip beni kandırırsan, beni zevkle aldatabilirsen, bu benim son günüm olsun. Bir an, çok güzelsin dersem, beni zincire vurabilirsin. O zamsan mahvolmaya razıyım."
Şimdi de gördünüz mü erdemli Dr. Faust'u?
Az gelişmiş ülkelerde yaygın olan devlet eliyle kumar işletme ile Faust arasındaki benzerliğe dikkat eder misiniz? Her türlü kötülükler Faust olmayı kabul etmeyen insanlar için yaratılmıştır. Bunun için "biat" etmeniz halinde önünüzde çeşitli fırsatlar sunulacaktır. Bunlardan birini seçmek kişilerin elindedir.
Ortada tanrı falan yoktur. Ortada kendini tanrı yerine koyan egemen ideoloji vardır ve insanları kendine kul köle yapmak üzere sistemi kurmuştur.
Gerçek inancın ve inançlının bu hokkabazlıklarla ilgisi yoktur... Zaten gerçek anlamda dini inancı sağlam olanların bu tür kul-köle olmakla hiç işleri olmaz. Onlar zaten bu dünyanın nimetleri için yaşamazlar. Kabul eder veya etmezsiniz, ama saygı göstermek zorundasınız.
Hem bu dünyanın nimetlerini sonuna kadar kullanabilmek için beyninizi hatta bedeninizi kiraya vereceksiniz hem de fahişe olmadığınızı iddia edeceksiniz, bu en hafif deyimiyle ekmeğini taştan çıkaran gerçek fahişelere haksızlıktır.
Trajedinin ikinci bölümünde Goethe, Faust'un düştüğü insani durumu anlatır. Artık Faust, bütünüyle Mephisto'nun egemenliği altındadır.
İstemeden kötülükler yapmakta, Mephisto'dan yardım istedikçe de batmaktadır. Sonunda, Mephisto'yu da aldatarak, kendini tanrıya bağışlatmayı başarır: Kendini öldürür. Bu, şeytandan kurtulmanın en onurlu ve tek yoludur.
Onursuz olanı ise, başkalarının yaşamını söndürmekten geçer. Yani, Mephisto'nun gücü büyümüştür artık, Faust'un da hırsı... Artık Faust, potansiyel bir tehlike olarak şeytanı bile öldürmeyi göze alabilecek denli "korkunç" bir yaratığa dönüşmüştür. O artık Mephisto'dan da tehlikeli bir şeytandır. Hırsı uğruna vermeyeceği taviz, satın alamayacağı beden ve satmayacağı ruh yoktur.
Bu karmaşık ilişkiler ağında, kendi değer yargılarını korumaya çalışan insanlar bir köşeye sinmek ve fırtınanın geçmesini beklemek eğilimindedir. Ama fırtına geçmez. Yeni Faustlar ortalığı kaplar, babadan oğula geçer, hanedanlaşır.
Yapacak şey elbette susup bir kenarda oturmak değil, tüm cazibesine rağmen onunla boğuşmaktır. Şeytana yenilmeden de başarılı olacağına inanarak umut ve azimle bayrağı devralıp şeytanla kavgaya devam etmektir.
Şeytana külahını ters giydirmek için sırada bekleyen bunca insan varken, bilmiyorlar ki şeytan onlara külahlarını çoktan ters giydirmiş durumda. Şeytan olmadan şeytan çarpıyorlar utanmadan.
Kendilerini şeytan sanan bu şaklabanlar, biat ettikleri şeytanı çarptıklarını sanırken çarpılıyorlar.
A.İklim Bayraktar
Twitter/ @aiklimbayraktar