Ali Rıza Aydın
Procuste’ün yatağı
AKP, yasamasıyla yargısıyla devletin yatağını, Procuste’ün yatağı gibi kullanıyor.
12 Eylül 1980’i anımsayınca, faşizmin karanlığıyla birlikte Procuste’ün yatağı aklıma gelir. Haziran direnişçileri içinde, bu karanlıktan sonra doğan gençleri daha bir saygıyla düşünürüm.
Yunan mitolojisinde, haydut Procuste yoldan geçenlere saldırıp yalnızca hırsızlık yapmakla kalmaz, kurbanını bir yatağa yatırır, yataktan uzunsa, kollarını ve bacaklarını keser, kısaysa gererek bağlarmış.
AKP, yasamasıyla yargısıyla devletin yatağını, Procuste’ün yatağı gibi kullanıyor.
Halk, savaşa karşı barış için seferber olmuş iken, savaş histerisi içinde mevcut Suriye tezkeresine dört elle sarılarak Türkiye’yi savaşa sokma isteği, savaş olmazsa savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi bahanesiyle seferberlik çalışması… On bir yıla yaklaşan iktidarı döneminde, devletin lime lime dağıtılıp, kamusal alanların paramparça edilerek sermayeye peşkeş çekilmesi, sermayenin birikimi için emeği mengeneyle ezilmesi… Halkı, polis şiddeti, gözaltı ve tutuklamalarla sindirme girişimleri; bireyin ve toplumun eğitim, öğretimine, yaşam tarzına müdahale… Nihayet, devlet organlarını kullanarak yarattığı istibdat ve baskıya, gerici yaşam tarzına karşı direnmekten başka çaresi kalmayan halka güç ve şiddet kullanması... Böyle birçok örneğin AKP iktidarında buluşması, Procuste’ün yatağını anımsatıyor.
Bir yandan yurttaşlar için yükümlülükler getirirken, diğer yandan yasaklar getiriyor. Özgürlükleri kısıtlıyor, gerekirse durdurabileceğinin emarelerini veriyor. Anayasa’ya, Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu’na uygun bir seferberlik ilanını düşünün; hukuksal meşruiyet sorunu olmayacak, siyaseten güç kazanılacak, ekonominin krize sürüklenmesine kılıf bulunacak, adaletsizlik, hukuksuzluk, seçim heyecanı unutulacak, Haziran Direnişi’nin Eylül korkusu saf dışı edilecek… Halk, savaşçı AKP’nin selameti uğruna susacak, kabuğuna çekilecek.
Hedef açık: Tam suskunluk, tam kontrol…
Bir de şimdiki AKP yönetimini düşünün. Aslında bugünkü olağan durumda yaptıkları ile olası olağandışı durumda yapacakları arasında pek de fark yok. AKP’nin, hizmet etmeyen, dayatan iktidar rolü ve gözü karalığı, zaten seferberlik ve savaş hali ilan edilmiş gibi sonuç doğuruyor.
Bu arada PKK çekilmekten vazgeçti, Haziran Direnişi’nin Eylül uzantısı önlenemedi; liseler, üniversiteler açılacak, ekonomik ve sosyal yangın devam edecek, kriz derinleşecek, AKP’nin eli kolu bağlanacak… Sermayenin huzuru kaçacak… Halkın ezici çoğunluğu savaşa karşı, büyük savaşçı ağabeyler yan çiziyor, Suriye devleti ve halkı pes etmiyor… Savaş olanaksız, seferberlik ilanı ürkütücü gözüküyor. O zaman biraz provokasyon ile “olmazsa biz olağanüstü hal verelim” de denilebilecek, AKP de kasıp kavurmaya devam edecek.
Düzene, yalnızca bireylerin boyun eğmesiyle yetinilmiyor. Kurumların ve kuralların da boyun eğmesi, 1980’lerden bu yana yeni liberal düzende görüldüğü gibi, “demokrasi”nin de boyun eğmesi isteniyor. Renklerin, seslerin ve satırların boyun eğmesi isteniyor. Boyun eğmeyenlere karşı da her yola girişiliyor, her şey yapılıyor. Yeter ki üretim ilişkileri ulusal ve uluslararası sermayenin istediği biçimde sürsün, AKP iktidarı tökezlemesin.
12 Eylül 1980’de sınıf mücadelesi içindeki herkesi Procuste’ün yatağına bağladılar, AKP döneminde ise yatağın boyuna uydurmak için hâlâ işkenceye devam ediyorlar. Sınıf mücadelesinin direncini, ezilen halkın, emekçilerin, gençliğin, aydınların direnme hakkını unuttular. Sanatçı duruşunu unuttular.
Geleceğini kurtarmak isteyen AKP’nin oyunlarının tüm cephelerde yıkılmaya yüz tuttuğunu, tuzaklara düşülmediğini, “savaşa ve AKP’ye hayır” denildiğini gördükçe de yeni arayışlara giriyorlar. Darbe diye diye, kendileri halka ve emekçilere saldırıya giriştiler, hem de intikam hırsıyla, her gün her gece...
Yeni liberalizmin, 12 Eylül’ün mirasına konsalar da, Procuste’ün yatağında işkenceye devam etseler de 12 Eylül’den ve AKP’nin sözde güçlü günlerinden bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Haziran Direnişi sel oldu, çoğalıp geliyor, oyunları bozuyor, yatakları dağıtıyor. AKP’ye karşı direnme ile düzene karşı direnmeyi özdeşleştiriyor. Her şeyin kapitalizmin tekelinde olmadığını anımsatarak, devletin ve AKP’nin enkazı üzerinden vahşi kapitalizmin çözümünü ve sosyalizmi düşünmeye, düşünceden eyleme çevirmeye davet ediyor.
soL gazetesi