İbrahim Karamemet
PORTEKİZ’İN KEYFİ
Portekiz Avrupa Futbol Şampiyonu oldu. Eee olduysa oldu bize ne diyeceksiniz.. Bir önceki “Devlet Ne, Futbol O” yazımda da değinmiştim. Kimimiz pek ilgilenmeyiz ama, ilgilenenler için hemen herşeyden önemlidir futbol. Futbol yalnızca futbol olmayacak kadar önemlidir.
Bakınız: www.haberartiturk.com/devlet-ne-futbol-o1335yy.htm
Bu yazımızda sporun herşeyden önce bir keyif işi olduğuna ve eğer ülkenin keyfi yoksa sporda başarılı olamayacağına değinmiştik.
Sıcağı sıcağına bir örnek verecek olursak Beşiktaş’ın Arjantinli futbolcusu Ernesto Sosa bir açıklama yapmış ve ailem Türkiye’deki terörden korkuyor, Türkiye’yi terk edeceğim diye hem ingilizce, hem ispanyolca tweet atmış. Oysa hatırlayın ne zorluklarla getirtmişti Sosa’yı Beşiktaş Klübü. Yabancılara milyon dolar ödeyerek muhtacız çünkü, bizden sporcu yetiştirecek keyif yok memlekette. Ama, Onların keyfini de kaçırıyoruz ve işte durmuyorlar bu aklını ve düzenini yitirmiş ülkede. Bu iki satırlık tweet bütün dünyada yapacağınız yüzlerce basın açıklaması onlarca milyonluk gösteriden çok daha büyük etki gösterecek, Türkiye’yi bir kere daha olumsuz açıdan dünya gündemine oturtacak. Ve bir damla canlanan turizme bile olumsuz etki edecek.
Evet, futbol yalnız futbol olmayacak kadar önemli malesef. Hele maçosu bol ülkelerde. Pek anlamlı ve zarif bir spor dalı olmasa da, çağımızda spor değerini kaybetmiş ve tamamen bir iş kolu haline dönmüş, hatta mafyalaşmış olsa da kitleleri hatta bazı ülkelerde neredeyse ülkenin tamamını peşinden sürükleyen bir spor endüstrisidir. Ama her şeye rağmen bir spor dalıdır.
Bizim hemen hiç varlık gösteremememiz karşısında, küçücük İzlanda’nın ve İrlanda’nın yarattığı mucizeleri gördük bu Avrupa şampiyonasında. Ve futbolde oldukça iyi olmasına, birçok ünlü futbolcu da yetiştirmiş olmasına rağmen bugüne kadar uluslararası şampiyonalarda çok büyük neticeler alamamış küçük Portekiz’in şampiyonluğuna da şahit olduk.
Neydi bu işin sırrı?..
İber yarımadasının iki ülkesi İspanya ve Portekiz geçen yüzyıl boyunca futbolla yatıp, futbolla kalkmış iki ülkeydi. Bizim Türkiye de öyle. Gecen yüzyılın neredeyse tamamında da bu iki ülke tam anlamıyla faşist diktatörlüklerle yönetilmiştir. Bizim Türkiye’de ise iyi kötü bir demokrasi vardı. Adnan Menderes bir ara diktatörlüğe heveslenmişti ama, akabinde de dersini almıştı ve maalesef üç arkadaşıyla beraber aşırı ağır ödedi bu hevesini.
İspanya’da Franco ben bu ülkeyi üç F ile uyutuyor yönetiyorum diye öğünürdü. Flamenco, Fiesta ve Futbol. Portekizde’de Salazar benzer şeyler söylerdi ama, bir farkla. Orada Flamenco’nun yerini Fado almıştı. Fado, Fiesta ve Futbol. Fado sonraları çok populer olacaktı, halâ da aydınlar arasında çokça dinlenen bir müzik türü. Ama Fado Salazar’ın hüküm sürdüğü sıralarda pek beğenilip dinlenmezdi. Diktatörlük yıkıldıktan sonra bütün dünyayı bir Fado çılgınlığı sardı. Flamenco içinde taşıdığı hırs ve kışkırtıcılığından dolayı Franco’nun diktatörlüğü sırasında da oldukca dinleniyor, özellikle turistlerce ilgi ile izleniyordu. Ama ne zaman ki, Franco rejimi yıkıldı, İspanya’ya turist akımı da patladı flamenco da tavan yaptı. Bize de şimdi pek bir turist gelmiyor. Rusya ile arayı düzelttik, birkaç uçak Rus kızı geldi diye yandaş ve muhafazakâr gazeteler manşet atıyor, hükûmete başarı övgüleri düzüyor. İspanya ve Portekiz’de futbol hep vardı, organize edilmiş büyük kulüpler de. Diktatörlerin resmi programında vardı futbol. Ama ne zaman ki, bu iki ülke diktatörlükten kurtuldu, iki ülkede de herşeyde olduğu gibi bu spor dalı da tavan yaptı.
İspanya belki de daha büyük bir ülke olması nedeniyle bazı uluslararası başarılara daha erken ulaştı. Portekize de bu başarı son Avrupa Şampiyonası’nda nasip oldu. Türkiye ise futbolda ve basketbolda bazı önemli başarılar elde etmişti. Bayağı umutlanmıştık. Ama AKP kendine özgü iktidarını sağlamlaştırdıkça bu başarılar eridi gitti, umutlarımız da söndü.
Acaba neden dersiniz?..
Daha önemlisi bir daha ne zaman sporda başarılı oluruz?..
Ha, ne dersiniz.
Şimdi birileri çıkıp da Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda aldığımız üç altın madalyadan söz etmesin bana. Aklı gelip giden doksanını aşkın bir teyzem var. Aslında bunamış falan değil. Bir beyin damarı tıkanıklığından üç hafta komada kaldıktan sonra yırttı ve yaşama geri döndü. Ama arada dalıyor. Kendini toparladığı zamanlarda mantığı ve zihni gayet düzgün çalışıyor. Televizyonda Türk bayrağı ile altın madalya şeref turu atan atleti görünce güldü. “Siyahiye bak Türk bayrağı ile madalya almış”, dedi. Canıyla uğraşan ihtiyar teyzem bile işin farkında. Bize düşen başarı işte herşeyde olduğu gibi yabancılara bağımlı ithal başarı malesef.
Ne demişler, el parasıyla düğün yapıp gerdeğe giren…