Mehmet Şimşek İle BirGÜN Gazetesi Kapışması

Mehmet Şimşek İle BirGÜN Gazetesi Kapışması

MEMLEKETİMDEN YALAN MANZARALARI

Birgün gazetesinde 2 gün süre boyunca yayınlanan ekonomi içerikli yazı geniş bir yankı uyandırdı. AKP cephesinden ise yanıt Maliye Bakanı Memet Şimşek tarafından Twitter hesabından yanıtlandı. Bakan Şimşek'in yazısına ise BirGÜN yanıtı gecikmedi. Bakanın Twitter hesabından madde madde isim vermeden yazdığı tweetlere ise, Gülşah Karadağ "Çarpıtarak Saptırma Sanatı" başlığı ile yanıt verdi. İşte, "Bakan Şimşek'e cevabımızdır" foto manşetli o yazı.

BAKAN ŞİMŞEK'E CEVABIMIZDIR

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, BirGün'de iki gün boyunca yazdığımız 'Memleketimden Yalan Manzaraları' yazılarına hayli sinirlenmiş olsa gerek ki oturmuş, yazının "AKP'nin ekonomi efsaneleri" başlığını taşıyan ve Ege Cansen ile Atilla Yeşilada'nın görüşlerini taşıyan ikinci bölümüne 18 tweet'le yanıt vermiş.
"Bugün Twitter'da AK Parti hükümetlerince yakalanan başarıların çarpıtırılarak saptırıldığına şahit oldum. Buyrun rakamlar konuşsun!" demiş, başlamış yazmaya...
Bakanın, doğrudan isim vermemek için 'çarpıtıRIlarak saptırılan' edilgenliğiyle yazdığı yanıtlara cevap yazmak hasıl oldu. Hasıl oldu dememe bakmayın, 'rakamları çarpıtarak saptıranın' esasen kendileri ve bakanları olduğunu bir kez daha yazma fırsatını bulmanın keyfiyle yazıyorum.
 
Karşılaştırma öyle yapılmaz, böyle yapılır!
 
Sayın Şimşek, diyorsunuz ki, "Reel gayrisafi yurtiçi hasıla 2003-2012 döneminde %63 büyüdü ve sabit fiyatlarla kişi başı milli gelir %45 arttı. Ancak bilinmeli ki, ülkeler arasında kişi başı milli gelir karşılaştırmaları nominal dolar cinsinden yapılır. Bu anlamda, Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir 2002: 3,500. 2012: 10,500. Kaç kat artmış?"
Yanıtlayalım: Evet, yaklaşık 3 katına çıkmış (2 kat artmış.)
Ancak,
1- Siz bu rakamı ülke karşılaştırmaları için kullanmıyorsunuz. Bu rakamı, başka hiçbir ülkenin verisini vermeksizin, halka ve basına dönük seslenmelerinizde bir 'propaganda aracı' olarak kullanıyorsunuz. Türkiye insanını ilgilendiren gelir artışı, ancak bu ülkede reel olarak görülen gelir artışıdır. O da, tam da yazdığınız gibi -ve yazdığımız gibi- 10 yıllık süreçte yüzde 45'tir.
2- Madem karşılaştırma dediniz, o zaman Dünya Bankası verilerine bakarak 2002-2012 arası kişi başına milli gelir Türkiye kategorisindeki ülkelerde ne kadar artmış ona bakalım. Aşağıda tabloda son sütunda bu oranları görebilirsiniz. Bir bakın bakalım, nominal dolar cinsinden en az kişi başına milli gelir artışı hangi ülkede olmuş? Tablonun altında, krizden krize koşan Mısır ekonomisi ile en az 5 yıldır düşük büyümenin pençesinde bulunan üç gelişmiş ülkenin kişi başına milli gelir artışını da bulabilirsiniz.
 
ARTIŞ GÜDÜK KALDI
Şimdi biz soralım: Dolar bazında kişi başına milli gelir artışı bu ülkelerde büyümenin hızından mı doların değer kaybından mı kaynaklanmıştır? Türkiye'nin kişi başına milli gelir artışıyla dolar cinsinden övünmesi bu tabloyla nasıl mümkün olabilir? Sayın Şimşek, rakamları siz çarpıtıyorsunuz, siz saptırıyorsunuz.
Sayın Şimşek, dediğiniz gibi 'nominal dolar cinsinden ülke karşılaştırması' yapınca, görülen o ki, bizim kişi başına milli gelirimizdeki artış neredeyse 'güdük' kalıyor!
 
YÜZDE 45 ARTIŞ KİME GİTTİ?
Sayın Şimşek, devam edelim. Kişi başına milli gelir 10 yılda yüzde 45 arttı ya hani, bu artış zenginler için anlam ifade etti, yoksulların refahtan aldığı pay geriledi.
Bakın Kalkınma Bakanlığınızın verileri ne diyor:
"2002-2012 arasında, ortalama memur maaşı yüzde 37,9; ortalama kamu işçisi maaşı yüzde 4; ortalama SSK emeklisi maaşı yüzde 36,4; ortalama Emekli Sandığı emeklisi maaşı yüzde 8,7 arttı."
Şimdi soralım: Kişi başına düşen reel milli gelir yüzde 45 artarken, çalışan ve emekli kesimlerin maaşlarındaki artış yüzde 4-38 arasında kaldıysa, hangi kesimin milli gelirden aldığı pay arttı?
 
2 DOLAR YALANI
Sayın Şimşek, dolar merakınıza uygun düştüğü için Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ı da işe katarak devam edelim. Babacan mart ayında dedi ki "Türkiye'de 2 doların altında yaşayan nüfus kalmamıştır." Elbette kalmadı. Ama sebebi yoksulluktaki azalma değil, doların alım gücündeki (reel değerindeki) kayıp oldu.
Türkiye'de 2002-2012 arası enflasyonu yaklaşık yüzde 130, dolar aynı dönemde sadece yüzde 10 değer kazandı. Reel olarak bu bize yaklaşık rakamlarla şunu anlatıyor: 2002'de 1 dolarla alabildiğimizi bugün ancak 2 dolarla alıyoruz. Ya da şöyle diyelim: Bugün 2 dolar 7,5-8 lira olsaydı, günlük 2 doların altında geliri bulunan nüfusun kalmaması anlam kazanabilirdi.
Buna bir ek daha yapalım: 2003 başında bir kişinin açlık sınırının üzerinde yaşayabilmesi için 2 dolar, yoksulluk sınırının üzerinde yaşayabilmesi için 6,2 dolar günlük gelir elde etmesi gerekiyordu. Bugün bir kişinin açlık sınırının üzerinde yaşayabilmesi için 4,74 dolar, yoksulluk sınırının üzerinde yaşayabilmesi için 15,4 dolar günlük gelir elde etmesi gerekiyor. Sayın Şimşek, Aile Bakanlığınızın verilerine göre Türkiye'de ailelerin yüzde 30'u aylık 800 liranın altında, yüzde 72'si 1200 TL'nin altında gelirle geçiniyor. Bu, yaklaşık olarak her 100 aileden 72'sinin açlık sınırında ya da sınıra yakın bir noktada yaşadığını gösteriyor. Üstelik, bu araştırmada aileler 4 kişilik değil. Sayı 10'un üzerine kadar çıkıyor.
 
KISSADAN HİSSE
Sayın Şimşek, Sizlerin 'dolar cinsinden' halka propagandasını yaptığınız 'zenginleşme', bir yanılsamadan ibaret. Türkiye sizin iktidarınız altında kişi başına milli gelirde ancak yüzde 45'lik artış gördü; onun da ücretlilere düşen payı geriledi. Nominal dolar cinsinden başka ülkelerle kıyaslandığında ise Türkiye'nin gelir artışı anlam ifade etmez hale geldi.

 
 
Yüksek büyüme hızı, öyle mi?
Sayın Şimşek, diyorsunuz ki, "Ortalama reel büyüme oranı 1923-2002: %4.5 2003-2012: %5.1 Hangisi daha yüksek? Kim yalan atıyor? Türkiye'nin nominal dolar cinsinden milli geliri 1990: 198; 2002: 230; 2012: 786 milyar dolar. 90'lı yıllar daha mı iyi!?"
Bir hatamızı düzelteyim. Cumhuriyet tarihinin 80 yıllık ortalamasına bakınca (1923-2002) reel büyüme yüzde 4,5; haklısınız. Cumhuriyet tarihine (90 yıla) bakınca ortalama yüzde 5. Yazımızda ifade yanlışlığı var. Yani cumhuriyet tarihi ile son on yılı kıyaslayınca, ortalama büyüme oranının aynı olduğunu görüyoruz.
Ancak Sayın Şimşek, burada daha önemli soru(n)larımız var: 2012 yılı hedef büyümeniz yüzde 4 iken yüzde 2,1 büyümeyi tutturmuş, bunu da "Üç aşağı beş yukarı tuttu" demiş olan, bu yıl da yüzde 4 büyüme diye yola çıkıp yüzde 3'e razı olmuş olan hükümetiniz; 0,5 puanlık büyüme farkını bize 'yüksek büyüme hızı' olarak mı sunuyor? Dahası, Türkiye'nin işsizlikle boğuşmaması için gerekli yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 6,5-7 iken, yüzde 5 ortalama büyümeyle mi övünüyorsunuz?
Sayın Şimşek diyorsunuz ki "Dostlarım ve iddia sahipleri, bu başarılar, son 60 yılın en büyük küresel krizine rağmen sağlanmıştır."
Madem öyle 1929 Büyük Buhranı'na denk gelen bir süreci hatırlatalım: İki savaş atlatmış, tarihin en büyük küresel buhranını yaşamış cumhuriyetin ilk 15 yılında büyüme oranı ne? Yüzde 7,9. Buyrun size yüksek büyüme hızı.
Sayın Şimşek, burada 'nominal dolar' işine burada bir kere daha girmeyeceğiz, yine de takılırsanız, 'kişi başına düşen milli gelir' yazısına geri dönebilirsiniz.
 
IMF'ye borcu sıfırladınız, ülkeyi borç bağımlısı yaptınız
Sayın Şimşek, diyorsunuz ki, "Biz Türkiye'nin iç/dış borcunu sıfırladığımızı iddia etmedik. Ancak AK Parti hükümetleri ülkemizin IMF'ye borcunu sıfırlamıştır. Türkiye'nin IMF'ye borcu 2002: 23.5 milyar; 2013: 0 (sıfır) Doğru mu? Yalan mı? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin (kamu) borcunun milli gelire oranı 2002: %74; 2012: %36. Devletin borcu artmış mı? Azalmış mı? Kamu net borç stoğunun milli gelire oranı 2002: %60; 2012: %17 Devletin borcu artmış mı? Azalmış mı?"
 
BİZ NE DEDİK?
Sayın Şimşek, biz de tam olarak dedik ki IMF'ye olan borç bitti. Ama iş orada mı bitiyor? Siz, Babacan, Başbakan Erdoğan, IMF borcuyla ilgili açıklamalarınızın tümünde, bu borcun bitişini Türkiye'nin 'borç kamçısının bitişi' olarak sunmadınız mı? Bunun propagandasını yapmadınız mı? Oysa, gerçekte, IMF'ye olan borç biterken Türkiye'nin dış borcu katlandı. İçeride halkın borç yükü katlandı, dışarıda ve içeride özel sektörün borç yükü katlandı. Kamu borcunun milli gelire oranının düştüğünün farkındayız, lakin sağlıktan enerjiye, telekomdan eğitime ve ulaştırmaya  kamuya ait olan ve çoğu kamu hizmeti olması gereken her şeyi ya paraya bağlayan ya da satıp özelleştiren hükümetiniz; benzin, içki, tütün vergilerini, dolaylı vergileri halkın yoksulluğuna bakmaksızın artıran hükümetiniz, kamu yatırımlarını düşürdükçe düşüren hükümetiniz, bugün 'kamu borcunun düşmesiyle' nasıl övünebilir? Ortada kamu kalmayınca, kamunun borç yükü azalmaz mı?
Dahası, özel sektörün ayyuka çıkan borç yükü, Türkiye'yi dış finansmana bağlı ve dış sermayenin istekleri dışında hareket edemez hale getirmedi mi? Özel sektör borç ödeyemez hale gelirse, yaşanacak kriz, bu ülkenin krizi olmayacak mı?