Boraz Kanıpak
MAHÇUPYAN'A MUHALİF ERMENİLERDEN TOKAT GİBİ CEVAP
AKP İKTİDARI TOPLUMU BÖLDÜ DİYORUZ YA…
Laiklerle Müslümanlar, Kürtlerle Türkler, Alevilerle Sünniler…
İçenlerle içmeyenler, başörtüsü takanlarla takmayanlar, 3 çocuk yapanlarla yapmayanlar, sezeryanla doğum yapanlarla normal doğum yapanlar…
Şu tv kanalını seyredenlerle bu tv kanalını seyredenler, x gazetesini okuyanlarla y gazetesini okuyanlar…
Açılımcılarla ulusalcılar, ‘Eski Türkiye’cilerle ‘Yeni Türkiye’ciler, milli iradenin bu yarısıyla diğer yarısı, Gezicilerle ‘pala’cılar, tribünlerde 34. dakikacılarla onları yuhalayanlar…
Olimpiyatları almayalım diyenlerle kıl payı kaçırdık diyenler, Türk Bayrağı’nın ‘Atatürk’lüsünü asanlarla normalini asanlar, yeşil sevenlerle asfalt-beton sevenler, AVM’cilerle mahalle bakkalcıları…
Şiddet gören kadınlarla şiddet kullanan erkeği programına çıkaran kadınlar, dayak yiyen vatandaşla dayak atan müşavirler…
‘Ya bizdensiniz ya onlardan’cılarla ‘durun, bir orta yol bulabiliriz’ciler, AKP yüzünden dinden soğuyanlarla AKP desteğiyle cebini dolduranlar…
Lucca’ya gidenlerle Huqqa’ya gidenler, bu mahallede yaşayanlarla o mahallede yaşayanlar, milletin anasına avradına küfreden müteahhitlerle Erdoğan’a söven bilimum meslek erbabı…
…VE ASLINDA SÜRPRİZ SAYILMAYACAK YENİ BÖLÜNME
İktidar yanlısı Ermeniler ile muhalif Ermeniler…
Özellikle Erdoğan’ın “… ve benim için mesela neler söylediler; çıktı bir tanesi Gürcü diyen oldu, çıktı bir tanesi afedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu…” sözlerinden sonra gözlerin çevrildiği Ermeni camiasından tepkilerin gelmesi gecikmedi.
Tahmin edilebileceği gibi başını Etyen Mahçupyan ve Markar Esayan’ın çektiği ‘yandaş’ Ermeniler duruşlarını değiştirmeyerek Erdoğan’a destek vermeye devam ederlerken, Hayko Bağdat ve Yetvart Danzikyan ‘muhalif’ duruşlarını daha da sertleştirdi.
Bu farklı iki tavrın köşe yazıları üzerinden çarpışmaya başlaması için de fazla beklememiz gerekmedi.
FİTİLİ MAHÇUPYAN ATEŞLEDİ
Bir süredir ‘azınlıkların’ AKP ile aralarını düzeltmesini, hatta daha da ileri giderek AKP iktidarının azınlık hakları konusunda devrim sayılacak gelişmelere imza attığını savunup Ermenileri AKP saflarına davet eden yazılar yazan Mahçupyan, bombayı 26 Ağustos 2014 tarihinde Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde patlattı.
‘Palyaçonun Cehennemi’ başlıklı yazısında, ‘muhalif’ Ermenileri çok sert sözlerle eleştiren Mahçupyan, ‘’Ermeni ‘aydınları’ diye ortalıkta dolaşanların büyük kısmı utanç verici bir yüzeysellik ve kabalık sergiliyor. Kendilerini seyre gelmiş sol/liberal ‘aydın aristokrasisinin’ alkışını almak için, burunlarına kırmızı toplar yapıştırmış, yeri geldiğinde taklalar atan palyaçolar gibiler.’’ sözleriyle köprüleri tamamen atmış görünüyor.
İşte Mahçupyan’ın o yazısındaki ilgili bölümler:
‘’Azınlıkların kendi zihinlerinde ve küçük dünyalarında Müslümanları aşağıladığı gerçeğiyle yüzleşmek işlerine gelmedi. (…) Gerçeği kendi kimliğinin ve siyasi davasının aracı kılmanın pespayeliğini kavramaktan ise uzaktılar.
Azınlıklar içinde ve özellikle Ermeni cemaatinde bu pespayelik son derece yaygın… Ermeni ‘aydınları’ diye ortalıkta dolaşanların büyük kısmı utanç verici bir yüzeysellik ve kabalık sergiliyor. Kendilerini seyre gelmiş sol/liberal ‘aydın aristokrasisinin’ alkışını almak için, burunlarına kırmızı toplar yapıştırmış, yeri geldiğinde taklalar atan palyaçolar gibiler. Seyircilerin ön sıralarında malum cinayetten bu yana cemaate kapılanmış, onu şefkatli kolları arasına alarak emmeye çalışan parazitler oturuyor. Localarda ise bu pespayelik bataklığında çimlenirken, aşağıdakileri takdir etme ‘büyüklüğünü’ gösteren, entelektüelliği bir şarlatanlık pratiği haline getirmiş laik/sol literati…
Sunulan ve birlikte yaşanan gösterinin hakkını arsızlık veya densizlik kelimeleriyle ödemek mümkün değil. Ortak bir psikolojik boşalma yaşanıyor. Ne var ki benim gibilerin karşı cephede yer almasının toplu dışlama ritüellerine vesile edilmesi ancak geçici rahatlama sağlıyor. İhtiyaç duyulan doz artarken, söz konusu düzeysizlik sosyal medya ve yazılı basın üzerinden her yere bulaştırılıyor. Ağzından çıkanı kulağı duymayan, sözünü söylediği yerde terk ederek bir sonraki aklınca zeki kelimenin peşinde düşen ve etrafındaki alkış sayesinde ‘aydınlaşma’ mertebesine ulaştığını sanan bu zavallılık bugün Ermeni cemaatini kuşatmış durumda. Kişilik eksikliği artık sirkin büyülü ortamında gideriliyor. O nedenle de gösteri hiç bitmesin, seyirci hiç gitmesin, gösteriyi ayakta tutan ‘malzeme’ hiç tükenmesin isteniyor.
Mesele çoktandır gerçeklik değil… ‘Bizim’ gerçek olarak görmek istediğimizi engelleyen her şeyin mahkum edilmesine yönelik ortak hezeyanın bir seferberlik coşkusuyla taşınması. Parazitlerin çok seçme şansı yok çünkü fazlasıyla derinlere giden bu yozlaşmayı kişilik kılmış durumdalar. Onlar kavganın ve heyecanın artmasını, şapkaların havaya fırlatılmasını, herkesin birbirine sarılıp dans edeceği fırsatların çoğalmasını, emdikleri ile bütünleşmeyi arzuluyorlar. Şarlatanlar ise içi geçmiş ideolojik hikmetlerini yazıp sakladıkları küçük kağıtları ceplerinde aramakla meşguller. Zaman gelecek ve ne kadar haklı olduklarını herkes anlayacak… O zamana kadar tarihsel maceranın jürisi olduklarını düşünüyorlar, ama devrim yanlarından bütün gürültüsüyle geçerken bile tarihe sağırlıkları nedeniyle idrak yoksunluğu çekiyorlar. Bu yaşlıların da artık ne değişecek ne de kendilerine samimiyetle bakacak gücü var. Ama palyaçoların ufak da olsa bir şansı var. Sirki ayakta tutanlar onlar. Gösteri sürerken alkış almak hoş… Ama her palyaço kalbinin derinliğinde o alkışların aslında kendisini aşağıladığını ve son kertede yalnızlaştırdığını bilir. Çünkü hiçbir zaman locaya çıkamayacak, eteğine yapışıp kendisini baygın gözlerle pohpohlayan parazitlerden kurtulamayacaktır. Oysa gerçek hayat sahnenin arkasında onu bekliyor… Sorumluluk almak,sahiplenmek, vatandaş olmak mümkün… Yabancılaşmayı siyasi kimlik haline getirmek, gösteriye dönüştürmek kendi kimliğinizin de iflasıdır. Bu sirk sizlerin cehennemidir…’’
BAĞDAT VE DANZİKYAN’DAN ERTESİ GÜN CEVAP
Yazı yayınlandıktan bir gün sonra yankısını buldu. Yetvart Danzikyan Agos’tan, Hayko Bağdat Taraf’tan cevap vermekte gecikmediler. Yazıdaki hakaretleri haklı olarak üzerlerine alınan iki yazar, kendi üslupları çerçevesinde yazdıkları yazılarla Mahçupyan’ı yanıtladılar.
DANZİKYAN: MAHÇUPYAN’IN AĞZI BOZUK!
Bağdat’a göre konuya daha ılımlı yaklaşan Yetvart Danzikyan, 27 Ağustos 2014 tarihinde Agos Gazetesi’nde yayınlanan yazısında Mahçupyan’ın bazı tespitlerine hak vermekle birlikte, lafını da esirgemedi doğrusu. Liberal bir aydın olarak Mahçupyan’ın düştüğü hali sorgulayan Danzikyan şunları kaleme aldı:
‘’Öncelikle azınlıkların ve Ermenilerin AKP’ye niçin sempatiyle yaklaşmadıklarını bir türlü anlayamıyor Mahçupyan, ve bu yüzden öfkeleniyor. Sağa sola hakaretler yağdırıyor. Ona bir kere şunu hatırlatmak isterim: Kendisi nasıl gerekli gördüğünde ‘Ermeni’ gibi davranmayabiliyor, gerekli gördüğünde ise içeriden konuşacak derecede ‘Ermeni’ gibi davranabiliyorsa, başka azınlık toplumu üyeleri de böyle davranabilir. Azınlıklar için hayatta her şey AKP’nin eski hükümetlere oranla daha hayırhah davranması olmayabilir. Azınlıklar ve Ermeniler de bu kimliklerini ‘her şey’in önüne koymak istemeyebilir, bunu tercih etmeyebilirler. Mahçupyan kendine tanıdığı bu hakkı/lüksü neden diğer azınlık toplumu mensuplarından esirgiyor?
Yahudiler ve Ermeniler, diyelim, AKP’nin bu dindar/kindar kuşak yetiştirmeye dayalı eğitim politikasına karşı çıkabilirler. Kentsel dönüşüm ve talan politikalarına karşı çıkabilirler. Polisin her toplumsal vakada sert tavır almasından yılmış olabilirler. Gayet güçlü görünen yolsuzluk iddiaları yüzünden AKP’den hazzetmiyor olabilirler. Kendilerini ısrarla AKP’ye çağıranların, iki yıl önce Cemaat’e laf ettirmezken, şimdi en azılı Cemaat düşmanı kesilmesinden huylanmış ve bu kesimi tutarsız, liderlerini korumak için her türlü argümanı kullanabilecek tıynette, bireysel tutum alamayacak/alamayan insanlar olarak görmüş olabilirler. Yine kendilerini ısrarla AKP’ye çağıranların ve AKP’nin, Hrant Dink cinayeti davasındaki performansını en hafif tabirle ‘hayal kırıklığı’ ve riyakârlık olarak tanımlamış olabilirler. Bunların hepsi olabilir ve kimi Ermeniler, kimi azınlıklar AKP’yi sevmiyor olabilir. Ve elbette, azınlıklar ve Ermeniler, bütün bunların ötesinde, ‘eski devlet’in süt kardeşi yeni devletin Sünni merkezli siyasetinden de huylanıyor olabilirler, ki buna hakları vardır – hele ki burnumuzun dibinde 1915’in neredeyse bir tekrarı yaşanır ve bütün bu tabloda AKP’nin katkısı ayan beyan ortada duruyorken.
Bu manzara içinde kimi Ermenilerin AKP muhalifliğini sol kamuoyundan alkış almak için icra ettiğini düşünmek ve söylemek, bir hıncın, yazının başında da bahsettiğim gibi, “Niçin AKP’yi sevmiyorlar?” kızgınlığı ve hıncının ürünü. Burada yapacağımız şey, temel ilkeleri saptamak: Her Ermeni ve her azınlık toplumu mensubu AKP’den hazzetmek zorunda değil. Nedenlerini kabaca tarif etmeye çalıştım. Bu konuda ısrarcı oluyorsanız, başka bir açıdan özcülük yapıyor ve Ermenileri, azınlıkları “AKP size iyilik yaptı. Bu iyiliği alın, oturun, sağa sola bulaşmayın ve sesinizi çıkarmayın” kafesine hapsetmeye çalışıyorsunuz demektir. Bu, sadece Ermeniler ve Türkiye’deki azınlıklara değil, dünyanın hiçbir yerinde bir azınlık toplumu üyesine teklif edilecek bir şey değil. Ve bunu yapmak, bu ülkede yıllardır değişmeyen çoğunluk-azınlık dengesini, hiyerarşisini yeniden kurmak, yeniden üretmek demek. Üstelik, çok basit suçlamalar eşliğinde... Mesele şu: İktidar içinden konuşan bu ağız, Ermeniler ve Yahudiler için ikinci bir otorite ve ikinci bir ‘baskı’ aygıtına dönüşmüş durumda. Üstelik en ağzı bozuğundan... Burada asıl hikâye, liberal olarak bilinen bir aydının bu hale düşmüş olması.’’
HAYKO BAĞDAT BİR ADIM İLERİ GİTTİ: SARAY SOYTARISI!
Tarz olarak Danzinkyan’dan daha sert ve sivri dilli olarak bilinen Hayko Bağdat ise Mahçupyan’a, kendisinin kullandığı üsluba yakın bir dille cevap verdi. Danzinkyan’ın yazısıyla aynı gün, 27 Ağustos 2014 tarihinde Taraf Gazetesi’nde yayınladığı yazıda Bağdat, ALS hastalığı nedeniyle başlatılan kafadan aşağı buzlu su dökme metaforuyla başladığı cevabını giderek sertleştirdi. Yazısının sonunda ‘’Uzun süredir bizlere çapulcu, kemirgen, vandal deyip duranlara “öyleyiz ulan” deyip duruyoruz zaten. Şimdi de kaderde palyaço olmak varsa başımızın üstünde yeri var. Palyaçolar neticede çocukları eğlendirirler. Saray soytarıları ise çocuklara “vurun” emrini veren kralları.’’ sözleriyle Mahçupyan’a ağır bir cevap veren Bağdat’ın yazısının ilgili bölümü:
‘’Peki, niye böyle olduk biz abi?
Karakterimiz mi zayıf?
Derdimizi itibar arayışına, iki alkışa, meşhur olma çabasına falan mı pazarladık?
Mesela hangi talebimizin gerekçesi “Müslümanlardan nefret etme” sebebimizden kaynaklanıyor?
15 yaşındaki Berkin Elvan’ın öldürülmeyi hakettiğini meydan meydan anlatıp ondan bir “Allah rahmet eylesin” duasını esirgeyen bir adama “yüzyılın devrimcisi” diyemememizin neresini anlamadın?
Roboski’de çoluk çocuğu bombayla öldürüp ardından Genel Kurmay’a teşekkür eden bir anlayışa karşı mesafemizi korumamız burnumuzdaki kırmızı top yüzünden midir?
Bu iktidar Hrant Dink cinayetinin olağan şüphelilerinin tamamına terfi verip soruşturulmalarına mani olmadı mı?
Parazit diye tarif ettiğin bu ülkenin diğer yarısı mı bulacaktı arkadaşımızın katilini?
Kazlıçeşme meydanında “Dink cinayetinin sorumlularını gizlemeyin” diye bir pankart açabilirdik de başörtülülere olan antipatimiz yüzünden mi yolumuz oralara düşmedi?
Başbakan’ın “afedersin, çirkin ve Ermeni” kelimelerini aynı cümlede kurmasına tahammülün var da Yahudilerden birkaçının Sözcü okumasından mı miden bulanıyor bu kadar?
Sen “gerçek vatandaş” olabilmeyi bu iktidara muhalif olan tüm Ermenileri değersizleştirip aşağılayarak mı başarabildin?
Cinayetten sekiz yıl sonra “iki gencin Dink’in yazılarını hazmedememesi meselesidir” diyen Erdoğan’ı samimi buldun da benim haykırdığım adalet talebini mi soytarılık olarak niteliyorsun?
“Dink yaşasaydı AKP’li olurdu” deyip duruyorsun.
Öldürülmüş bir arkadaşımız hakkında böylesi farazi cümleleri nasıl kurabiliyorsun?
Sen vurulsaydın (Allah korusun) “Hrant Abi bugün senin yaptığın hiçbir şeyi yapmazdı be adam” demekten imtina ettiğimizi, böylesi argümanlar kurmaktan utandığımızı göremiyor musun?
Elinde MİT’i, polisi, askeri, yargısı olan bir iktidarı savunurken “mazlumun yanında” pozlarıyla devlet sanatçısı gibi davranarak bizleri aşağılamaya utanmıyor musun?
Niye bu kadar kızgınsın bizlere?
Niye bizlere yazı yazarken öfkeni bastıramıyorsun?
Ettiğimiz iki kelamı palyaçoluk diye aşağılarken sana saray soytarısı diyemeyecek kadar terbiyeli davranma çabamızı niye zorluyorsun?
Çıkardığımız bütün sesleri “azınlıkların genetik bozukluğu” ve “İslam düşmanlığı” olarak duyulması için gösterdiğin çabayı gördükçe kanım donuyor.
Bu “gerçeği tespit etme” çabanın yarısını “büyük devrimci” Erdoğan için kullanabilecek yüreğinin olmamasına çok kızıyorum.
Uzun süredir bizlere çapulcu, kemirgen, vandal deyip duranlara “öyleyiz ulan” deyip duruyoruz zaten.
Şimdi de kaderde palyaço olmak varsa başımızın üstünde yeri var.
Palyaçolar neticede çocukları eğlendirirler.
Saray soytarıları ise çocuklara “vurun” emrini veren kralları.
Senin işin bizden zor be abi.
Allah kolaylık versin...’’
PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?
Cevap basit: Yukarıda yazılarından örnekler okuduğunuz ve ‘’Bugün azınlıkların büyük çoğunluğu, ama Yahudi cemaatinin neredeyse tümü Sözcü okuyor. Erdoğan’a hakaretleri ezberleyerek ve aralarında paylaşarak biriktirdikleri öfke ve nefret duygusunu günlük olarak tazeliyorlar. Oysa sorsanız AKP hükumetlerinin bugüne dek en azınlık yanlısı iktidar olduğunu da söylerler! Ama ortada birkaç yüzyıl geriye giden bir Müslüman alerjisi ve gizli aşağılaması var.’’ diyebilen Etyem Mahçupyan ile Yeni Şafak’taki köşesinde, 31 Ağustos 2014 tarihli ‘Muhalefeti Tarih Yeniyor’ başlıklı yazısında; ‘’ (…) Kutuplaşma denen meselenin tüm sorumluluğunun tek başına reformcu liderin, partinin ve dindarların sırtına yıkılması yapay gündem yaratmaktan ve 'reformları engelleme' çabasının bir kaldıracı olmaktan öteye gidemedi. (…) Değişime karşı son büyük iki kalkışma Gezi sürecinde ve 17-25 Aralık'ta yaşandı. Gezi krizindeki hatalar ve gençlerin itirazı anlaşıldı ve buna değer verildi. Aynı şey 17-25 Aralık'taki yolsuzluk iddiaları için de geçerlidir. Ancak bunların suiistimal edildiğini, asıl meselenin halk ihtilaline karşı gerici bir kalkışma olduğu da teslim edildi. Seçim sonuçları bunu doğruluyor.’’ diye yazabilen bir tıynete sahip Markar Esayan gibileri tarihe ‘küçük adam’lar olarak geçer, Hayko ve Yetvart gibiler ise asla unutulmaz.
Kendini gururla ‘Gezici’ olarak tanımlayan, yaşı kemale ermiş biri olarak, önadlarını kullanarak seslendiğim kardeşlerimin yanındayım.
Tıpkı Erdoğan, Davutoğlu, Atalay, Çelik, Kuzu, Arınç vb. zevat yerine; Elvan, Sarısülük, Korkmaz, Cömert, Ayvalıtaş ve Yıldırım ailelerinin yanında olduğum gibi.