KIRMIZI FULARLI KIZIN ANNESİ, BABASI VE AVUKATI KONUŞTU
Her şeyi ayrıntılarıyla anlattılar
ANTALYA'daki Gezi Parkı eylemlerinde 'kırmızı fularlı kız' olarak tanınan 21 yaşındaki Ayşe Deniz Karacagil, cezaevinde aynı koğuşta kaldığı kadın PKK'lıların etkisiyle örgüte katıldı. 'Memin' adlı bir PKK'lıya aşık olan ve kod adının 'Destan Yörük' olduğu belirtilen Ayşe Deniz Karacagil, annesinin doğum günü olan geçen 20 Mayıs'ta bıraktığı mektupta Rojava'ya (Suriye'nin kuzey bölgesi) gideceğini yazdı.
Kızının PKK'ya katılarak dağa çıkmasından devleti sorumlu tutan annesi Nuray Erçağan, "Bu yolu Deniz çizmiş gibi görünmekle birlikte, aslında Gezi'de çocuklarımıza saldıranlar o yolu gösterdiler. Deniz'i bu yola devletin, yargının, çalanların uygulamaları itti" dedi.
İki kızından büyüğü Ayşe Deniz Karacagil'in liseyi bitirdiğini ve üniversite sınavlarına hazırlandığını belirten Erçağan, Deniz'in adını 'Deniz koydum adını' türküsünden aldığını belirtti. Kızı Ayşe Deniz'in çok küçük yaşlardan bu yana toplumsal mücadelenin içinde olduğunu kaydeden anne Erçağan, “Biz Deniz'i kendi kararlarını alabilen, ayakta durabilen ve kararlarının sonucunu da yaşamasını katlanmasını bilen bir genç olarak yetiştirmek istedik" dedi.
Ayşe Deniz'in 13 yaşında İstanbul'da 'Gelme Bush' eylemlerinde ilk kez gözaltına alındığını söyledi.
Eşinden boşanan ve Olympos'ta bir pansiyonda çalışan anne Nuray Erçağan, kızının, devlet şiddetinin hukuksal boyutuyla da Antalya'da katıldığı Gezi Parkı eylemleriyle tanıştığını kaydetti. “Küçücük bir fular delil olarak gösterildi ve tutuklandı" diyen Nuray Erçağan, kızının tutukluluğun bir bölümünü geçirdiği Alanya Cezaevi'nde PKK'yla tanıştığını söyledi.
Kızının bu kararı almasında Alanya Cezaevi'ndeki ilk gününde yaşadığı bir olayın etkili olduğunu söyleyen Nuray Erçağan, o gün yaşananları şöyle anlattı: "Alanya Cezaevi o kadar soğuk ki, üşüyor. Sürgün gittiği için üzerinde 150 lirası yok ve kantinden battaniye alamıyor. PKK'lı koğuş arkadaşı Serhıldan, battaniyesini kesiyor ve onunla paylaşıyor. Deniz orada takıldı. Sonrasında da Deniz ezilen halkın 13 kadınıyla orada karşılaştı ve onların tek tek hikayelerini 4 ay 9 gün boyunca dinledi ve kendini onların yerine koydu. Onların savaşına göre, kendi savaşımını, bizim Türk soyunun sosyalistlerin yaşandığı savaşı daha basit gördü. Bunların hepsi Deniz'i etkiledi."
Cezaevinde Deniz'in PKK tutuklu ve hükümlüleriyle bir duygudaşlık içine girdiğini söyleyen Erçağan, cezaevinde kurulan bu ilişkinin tahliye olduktan sonra da sürdüğünü aktardı. Bu ilişkinin BDP üzerinden, cezaevindeki PKK hükümlülerine sahip çıkılması üzerinden geliştiğini anlatan Nuray Erçağan, “Deniz, Alanya Cezaevi'nde 13 kızın çığlığını duydu ve bunu daha da büyütmek istedi" dedi.
O dönem Deniz'in edindiği yeni arkadaşların birkaçını tanıdığını anlatan anne Erçağan, şunları söyledi: “Bir kız arkadaşı vardı. Zaman zaman onunla birlikte kalırdı. Yine Kürt bir arkadaşına aşık olduğunu söyledi, Deniz. Ben kızdım. 'Bir dur kızım cezaevi süreci var. Üniversite okuyacaksın' demiştim. Doğaldır. Ben kendimi Deniz'in yerine koyuyorum. Eğer Küba'da olsaydım, Che'ye aşık olurdum. Gençle tanışmadım, ismi Memin diye biliyorum. Bir gece 'Aşık olduğum adam, sevdiğim adam' diye bahsetti. O gerillaya katıldı mı bilmiyorum ama Deniz'in PKK'ya katılması 'O giderse ben de giderim' gibi küçük bir şey değil. Deniz, aşk için gitmedi."
BU YOLA DEVLETİN UYGULAMALARI İTTİ
Ayşe Deniz'in Gezi sürecinde yaşanan isyanı yeterli görmediğini, bir adım ötesini hedeflediğini anlatan anne Nuray Erçağan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şimdi Deniz'ler şu anki mücadelenin ve Gezi sürecinde yaşanan isyanın yeterli olmadığını gördüler. Daha farklı, bir adım ötesini. Yani bu devlet yine onları hapislere tıkacak, yine onlara üzüntüler yaşatacak. Adaletin olmadığı, hukukçuların, hakimlerin, belli görüş sahibi insanların tekeline girdiğini görüp, yani adalete inanmıyorlar. Peki çözüm neydi, çözümü kendisi arıyor. Deniz böyle bir karar almış, belki de başarılı olacak. Ama bence bu yolu Deniz çizmiş gibi görünmekle birlikte, aslında bu yolu Gezi'de çocuklarımıza saldıranlar gösterdiler. Deniz'i bu yola devletin, yargının, çalanların uygulamaları itti."
ANNESİ'NİN DOĞUM GÜNÜNDE YOLA ÇIKTI
Gezi Parkı eylemlerinin 'Kırmızı fularlı kızı' Ayşe Deniz Karacagil'in örgüte gidişi ise annesinin doğum günü 20 Mayıs'a rastlıyor. Herkes Deniz'i annesinin, Olimpos'ta çalıştığı pansiyona gelmesini beklerden doğum gününden iki gün sonra ondan elden bir mektup geldi. Deniz, annesine iki mektup bıraktı. Mektubun birinde Ahmet Telli'nin bir şiirini yazdı diğer mektupta ise Rojava'ya gitme kararı aldığını anlattı. 'Merhaba annelerin gülü' diye başlayan mektubunda Deniz, aşık olduğu Memin'den 'Sevdiğim adam' diye bahsetti. Annesine seslendiği mektubunda, “Beni anlayacağımızı düşünüyorum" yazan Deniz, yola koyulmadan önce denize para atarak bir dilekte bulunduklarını belirterek, şu satırları yazdı: “Bir dilek tut deyip verdiğin parayı atarken ben size bir gün geri dönebilmeyi tuttum ve öyle ya da böyle bedenim size geri dönecektir."
ÜNİVERSİTEYE KAYIT YAPTIRACAKTI
Anne Erçağan, Deniz giderken babasına bir tespih, teyzesine pahalı bir kıyafet, kardeşine cezaevinde aldığı mektupları ve yine cezaevinde yanından ayırmadığı kuru yaprağı bıraktığını anlattı.
Halbuki, Temmuz ayında Deniz'in okumayı istediği Gürcistan'a gidip tıp alanında üniversite kaydı yapmaya hazırlandıklarını söyleyen Nuray Erçağan, “Evini de bulmuştuk. Doğal tahtadan yapılmış bir ev" dedi.
BAĞIRIP ÇAĞIRMIYOR
Kızının romantik biri olduğunu ama asla maceracı olmadığını söyleyen Erçağan, “Ölümü göze almak asla macera değildir. Ben ilk duyduğumda Deniz artık gitmişti. Yapacak bir şey yok. Deniz bir şey yapmak istiyor. Geleceğini görmüyor" dedi. Anne Erçağan, tüm bunları anlatırken gözleri dolsa da ağlamıyor, bağırıp çağırmıyor, 'Kızımı kandırdılar' demiyor. Aksine onu anlamaya ve yer yer hak vermeye çalışırken “O benim kızım" dedi. Nuray Erçağan, “Tabii ki üzülüyorum. Saçları upuzun, sarı. Banyo yaptığında 'Saçlarımı tara anne' derdi. Şimdi o üzüyor. Saçlarını tarayamamak. Süt verememek, kavga edememek. 'Bulaşıkları niye kaldırmadın' diyememek üzüyor. Bunda vicdan, özlem ve biraz da 'Bana ait olsun' bencilliği var. Deniz bana ait olmayı tercih etmedi" diye konuştu. Ağladığını ve üzüldüğünü söyleyen Erçağan, “Niye ayrılalım, anne ve kızını ayıran bu baskı nedir?" dedi.
PKK'DAN BİR TELEFON GELDİ
Nuray Erçağan, kızının mektubuyla evden Rojava'ya gitmek için ayrıldığını bildiğini fakat PKK'ya katılma noktasında bir gün kendisine gelen bir telefonla emin olduğunu söyledi. Erçağan, “Telefondaki kişi Türkçe'yi çok iyi bilmiyordu. 'Deniz PKK'ye katılma kararı aldı. Deniz PKK' dedi ve kapattı telefonu. Sonra tekrar bir telefon geldi. Polis ağzımdan laf almaya çalışıyor diye düşündüm. 'Sen kimsin' dedim, 'Deniz nerede?' diye sordum karşımdaki kişi 'Bilmiyorum' dedi ve kapandı. O zaman ağladım işte. Deniz'in gittiğine de o zaman tam emin oldum" diye konuştu.
ÖLÜM YAŞANMADAN BİLİNMEZ
Bu süre içinde Deniz'den birkaç mektup da geldiğini anlatan anne Erçağan, “Bir gün ölüm haberi gelirse?" sorusuna ise “Ben Deniz'in kandırıldığına falan inanmıyorum. Niye kanalım ki? Ölüm haberi gelirse? Yaşanmadan bilinmez. Ama ilk önce sarı saçlarıyla cenazesinin geldiğini aklıma getirdim. Ölümden Deniz korkmuyorsa ben de korkmuyorum" dedi.
BABASI: YAŞANACAĞI DOĞALDI
Baba Ömer Faruk Karacagil ise kızının dağa çıktığı haberini ilk aldığında çok şaşırdığını söyledi. Kızının kendisi hakkında istenen hapis cezası nedeniyle zor günler geçirdiğini ve psikolojisinin bozulduğunu belirten baba Karacagil, kızının daha önce böyle bir düşüncesi olmadığını, Alanya Cezaevi'nden sonra etkilenmiş olabileceğini kaydetti. "Kızım Halkevleri kültüründen gelir" diyen Ömer Faruk Karacagil, şöyle dedi: "Kızım hep parasız eğitim, parasız sağlık, çevre ve doğanın talanına karşı, kentsel dönüşüme karşı her alanda demokratik yollarla haklarını talep etmiştir. Mücadelesini hep sokaklarda yürütmüştür. Biz ona inanıyoruz zaten. Hakların sokaklardan alınacağına inanıyoruz, kızım da öyle yaptı. Böyle bir şeyin olacağını tabi ki seziyorduk. Bunun yaşanacağı doğaldı."
CEZAEVİ DEĞİL HAPİSHANE
Cezaevinde geçirdiği 4 ay 6 günlük sürede Ayşe Deniz'in farklı insanlarla tanıştığını ve bu kararında etkili olduklarını belirten baba Karacagil “Biz oraya cezaevi değil hapishane diyoruz. Hapishane onu iki yönlü etkiledi. Antalya'da tutmadılar kızımı götürdüler, 130 kilometre mesafedeki Alanya hapishanesine tıktılar. Orada da PKK'lı 13 kadın arkadaşla tanışmışlar. Kendisi mecburen, orada o güzel insanları tanımış. Benimsemiş herhalde düşüncelerini. Bize açmadı ama benimsemiş olmalı ki böyle bir şey yaşandı. O insanların ömür boyu hapis cezası aldığını bizzat kendisi gördü. Dağda PKK'yla mı yoksa PYD ile mi hareket ediyor? Bunu zaman gösterecek" diye konuştu.
İSİMLERİ DEVRİMCİLİKTEN GELİYOR
Üniversitede Alman Dili Eğitimi bölümünü birinci olarak tamamladığını fakat kendisine düşüncelerini ifade etmesinden dolayı Almanca öğretmenliği yaptırılmadığını, 10 yıl cezaevinde kaldığını anlatan Ömer Faruk Karacagil, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunu hak etmediğimi düşünüyorum. Kızım da bizim yolumuzdan devam etti. Biz böyle bir anlayış sahibiyiz. Güzel bir dünyada, bütün insanların eşit bir ortamda yaşamasından yanayız. Biz doğru bir seçim yaptığımıza inanıyoruz devrimci bir yaşam sürdürmekle. Ne hırsızlardan medet umarız, ne yalancılardan ne de katillerden. Benim kızımın adı Deniz Gezmiş'ten gelirken, Ekin Devrim de Devrim'den gelir. Biz bu ülkenin bereketli olacağına devrim olacağına inandığımız için çocuklarımızı böyle adlandırdık."
Kızının verdiği kararların arkasında hep durduğunu belirten Ömer Faruk Karacagil, “Ben kızımın her zaman yanındayım çünkü benim kızım ne hırsızdır, ne talancıdır, ne de katildir. Halkın içinde yetişmiştir, halkın nabzıyla hareket etmektedir. Doğru şeyler yaptığına inanıyorum. Halkın hakları mücadelesinde yer almıştır, demokrasi mücadelesi vermektedir. Halkların kardeşliğine inanmaktadır, demokrasiye inanmaktadır, devrime inanmaktadır" dedi.
TÜRKÇE KONUŞULMAYAN ORTAM
Ayşe Deniz Karacagil'in avukatı Hakan Evcin ise PKK'ya katıldığı iddialarını eylemlerin başladığı günden itibaren değerlendirdi. Ayşe Deniz'in kırmızı fular takarak katıldığı Gezi Parkı eylemlerinden bir süre sonra İstanbul'da gözaltına alınıp Antalya'ya getirildiğini söyleyen Evcin, 3 gün terörle mücadele şubesinde psikolojik işkence altında tutulup çıkarıldığı mahkemece tutuklandığını söyledi. Tutuklanma gerekçesinin 'kırmızı fular taktı çünkü kırmızı sosyalizmin rengi, fularla polisten saklanıyorsunuz, o zaman siz sosyalist teröristsiniz' olduğunu anlatan avukat Hakan Evcin, "Mahkeme tutukladıktan sonra Antalya Cezaevi'ne gönderildi. Burada iki kişi kalıyorlardı. Daha sonra Alanya Cezaevi'ne sürgün edildi. Ama şöyle bir fark var. Alanya Cezaevi'nde kadınlar koğuşunda Türkçe konuşulmuyordu. Tamamı PKK'lı tutsaklardı. Onların arasına katıldı. Orada Türkçe konuşulmayan bir ortamda, ranzada ancak resim yaparak zamanını geçirdi. Daha sonra üç ay tutsak kaldı, ilk duruşmada serbest bırakıldı" dedi.
'SİSTEM ONU BURAYA GÖTÜRDÜ'
Sonrasında Ayşe Deniz Karacagil hakkında 24- 98 yıl arasında hapis cezası istendiğini aktaran avukat Evcin, şöyle dedi: "Suçsuz olduğumuz halde bir savcı 98 yıl hapsimizi istiyor. Mahkeme bizi tutukluyor sadece kırmızı bir fular olduğu için ondan sonra da bizi bir hapishaneden bir başka hapishaneye hiçbir gerekçe yokken sadece keyfi olarak gönderiyorlar. Gördüğümüz fiziksel, ruhsal işkenceler hepsi bir tarafa. Sonuçta diyoruz ki 'adalet yok'. Adalet beklemiyorsak o zaman ne yapacak adaletini insanlar kendisi sağlayacak. Ne yazık ki sistem onu buraya götürdü. Ben şahsen kendi kulaklarımla onun ağzından dağa çıktığını duymadım. Ama inanın adalet yoksa bu sonuç kaçınılmaz. Bundan farklı bir sonuç da beklemiyorduk zaten."
Kaynak: