Kemal Okuyan 'AKP'nin cahil cesareti'ni yazdı

Kemal Okuyan 'AKP'nin cahil cesareti'ni yazdı

Haziran ayında Erdoğan çok korktu. Ama ondan çok çalışma arkadaşları, bütün geleceğini Erdoğan’a bağlayanlar korktu. İnsanlık halidir, korkulur... Korkuyu cahil cesaretiyle bastırıyorlar...

Kemal Okuyan -soL
 
CAHİL CESARETİ
 
Adam Gençlik ve Spor Bakanı… Gençlik ve Spor Bakanı, hangi hükümetin üyesi olursa olsun, daha özenli konuşur, örnek olsun üniversiteye ve spora siyaset sokulmasına izin vermemeyi kafaya takıntı haline getirmişken, spordan söz eder, eğitimden, kültürden, ne bileyim gençlik programlarından söz eder.
 
Öyle yapmıyor, “yan bakanın kafasını koparırız” türünden şeyler söylüyor. Polis diyor, radar diyor, ceza diyor, sabıka kaydı diyor, fişleme diyor.
İçişleri Bakanı gibi davranıyor.
 
İşin gerçeği, AKP’lilerin tamamı içişleri bakanlığına soyunuyor. Ben olsam, Muammer Güler’in yerine sinirlenir, “kardeşim ben sizin işinize burnumu sokuyor muyum” diye diklenirdim. Birkaç gün önce yazdığım gibi, AKP polis partisine dönüşmüş durumda ve herkes bir polis amiri.
 
Bir süredir, ben dahil soL yazarları, başka gazetelerden kalemler bu psikolojiyi çözmeye çabalıyor. Ortada “derin” şahsiyetler olmadığı için, doğal olarak en ilkel güdüler üzerinden açıklanıyor, bu tehditler, efelenmeler…
 
“Korku”da birleşiliyor. Hükümeti halk korkusu sardı, bu tamam. Peki artık akıldışı hale gelen önlemler, tehditler bu korkunun kontrolden çıkması anlamına mı geliyor, yoksa korku yaratıclığa mı yol açıyor?
 
Görebildiğimi, anladığımı paylaşmak istiyorum.
 
Haziran ayında Erdoğan çok korktu. Ama ondan çok çalışma arkadaşları, bütün geleceğini Erdoğan’a bağlayanlar korktu. İnsanlık halidir, korkulur.
 
En büyük korkularıysa, Erdoğan’ın pes etmesi, geri çekilmesiydi. Düşüncesi bile bir felaket. Kendileri diyorlar, “iktidardan düşersek bizi çiğ çiğ…”
 
Evet, bir yandan Erdoğan’ın çıkışlarından, asabiliğinden şikayet ediyor, bunun sonuçlarından korkuyorlardı ama daha fenası Erdoğan’ın her şeyi yüz üstü bırakmasıydı.
 
Erdoğan bunu anladı. Tayfayı toplamak için asla ama asla geri adım atmayacağını hissettirdi, dahası herkesle ve her yöntemle hesaplaşacağını ilan etti. Kendisini yarı yolda bırakacaklarla özellikle…
 
Kaçış yolu diktatör tarafından kapatılınca hükümet partisinin bazı üyeleri “cenk kaçınılmazsa, cengaverlik de kaçınılmaz” demeye başladı.
 
Ancak bir sorun vardı. AKP kavgaya değil sindirmeye alışmıştı; dikensiz gül bahçesinde dolaşmaya, otoriteyi paylaşmamaya, boyun eğdirmeye, cilalanmaya, pışpışlanmaya, birbirini doldurmaya… Oysa şimdi karşısında boyun eğmemeye kararlı, eğmeyeceğini ilan eden bir halk vardı.
 
Hayat felsefelerine uymuyordu bu durum. Onlar için mutlak itaat, istediğini yapabilmek ve yeni rant kapılarına yelken açmak esastı. Haziran ruhu onlara bu imkanı vermiyordu.
 
O ruh bir an önce öldürülmeliydi.
 
Öyle belirsiz bir anda değil, hele halkın istediği zaman ve koşullarda hiç değil. Hemen şimdi, bu iş bitmeliydi.
 
Halk bir yandan sindirilmeli, bir yandan da tahrik edilmeliydi.
 
“Bana yan bakarsan kafanı patlatırım” belki yan bakmanın önüne geçerdi. Olmadı… Birileri “yan bakmak suç mu” dedi ve baktı.
 
O durumda kafa patlatılırdı!
 
Ama her durumda halk işkencesi biterdi…
 
Erdoğan yol arkadaşlarını bu hale getirdi işte.
 
Her tür çılgınlığa hazır hale…
 
Korkuyu cahil cesaretiyle bastırıyorlar özeti!