"Kafandaki polisten kurtul!"
“Herkesin içinde bir polis vardır. Onu öldürmelisin. Kafandaki polisten kurtul.”
1968 olayları neyse, Gezi olaylarının dünya üzerindeki etkisi aynıdır. 1968 yılının Mayıs ve Haziran aylarında Paris-Sorbonne üniversitesinde başlayan öğrenci hareketlerinde hedef, diktatör eğilimleri gösteren Charles De Gaulle’dü. Daha sonra öğrencilere işçiler de destek olunca ülke çapında genel grevler başladı. Meclisin feshedilmesi ve yeni seçimlerin yapılmasıyla da son bulmuştu. Yeni seçimlerin De Gaulle’ü devirmesi bekleniyordu, ama umulan olmadı. De Gaulle yeniden ve daha güçlü seçildi. Dünya devrimci bir kuşakla tanışmıştı, ama bu “domino” etkisi Fransa dışını daha çok etkilemişti.
Fransa’daki 68 hareketi bir gençlik hareketi olarak başlamış, siyasi sonuçlar verinceye kadar da sürmüştü. Gezi olayları da bir gençlik hareketi olarak başladı, ancak henüz siyasi bir sonuç vermiş değil. De Gaulle’ün diktatörlük heveslerini kursağında bırakan 68 hareketi, Fransa Cumhurbaşkanı’nın yeniden seçilmesini engellememiştir belki, ama diktatöryal yönetime de dur demiştir.
Nanterre Üniversitesi’nde öğrencilerle yönetim arasındaki anlaşmazlık sonucunda üniversitenin kapatılması kararına Sorbonne üniversitesinden tepki gelir. Tepki, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi uyarı dahi yapılmadan polis tarafından zor kullanılarak dağıtılır ve polis üniversite kampüsüne yerleşir.
Olaylar yatıştı sanılırken, 6 Mayıs’ta Fransa Öğrenci Ulusal Birliği’nin çağrısıyla 20 bin üniversite öğrencisi, hocası ve aydınlar Sorbonne’a yürüyüş düzenler. Polis tıpkı ülkemizde olduğu gibi göz yaşartıcı gaz, cop ve tazyikli su kullanarak kalabalığı dağıtmak ister. Göstericiler polisin müdahalesine kaldırım taşları ile cevap verirler. Yüzlerce öğrenci tutuklanır.
Aradan dört gün geçer. Yeniden toplanan öğrencilere bu kez Çevik Kuvvet (Compagnies Republicaines de Securite) tarafından müdahale edilir. Sabaha kadar süren çatışmalardan sonra yüzlerce insan yaralanır ve tutuklanır.
Polisin aşırı güç kullanımına karşı, bizde olduğunun tam tersine, sanatçılar ve sol aydınlar tarafından büyük tepki gösterildi.
68 olaylarının Gezi olaylarından farkı, 68 olaylarına işçi sınıfının dahil olması. Artık bir işçi sınıfından en azından Türkiye’de söz edemeyeceğimizden, Gezi bu destekten tamamen yoksundur. Sarılaşan sendikaların hükümetten korkusundan değil destek vermek, aksine olayları görmezden gelmek, hatta kötülemek gibi bir eğilimi var. Medya zaten tamamen hükümete teslim olmuş durumda. Bu durumda Gezi hareketi yalnızlaşmak zorunda kalabilir. Siyasi bir harekete dönüşmesi siyasi bir liderle aşılabilir ancak.
Gezi olaylarında işin lokomotifliğini Çarşı grubu üstlendi. Bu biraz kendiliğinden oldu, biraz da Çarşı grubunun yapısından kaynaklandı. Daha önce siyasi hareketler karşısında “haksızlık” boyutunda müdahalelerde bulunan Çarşı grubu, Gezi hareketiyle birlikte bir muhalefet odağı haline geldi.
Bunun cezası da çabucak kesildi. Maçlara girme yasağından tutun da, tutuklamalara, gözaltına almalara, fişlenmelere kadar varan bir sürece girildi. Çarşı grubu ise kaplumbağa gibi kabuğuna çekilmek yerine, sesini daha da yükselterek, sivil muhalefet görevini en yukarı seviyeye taşıdı.
İktidar, her zaman karşısında yumuşak bir muhalefet bulmanın alışkanlığıyla önceleri Çarşı grubundan pek rahatsızlık duymadı. Ama Çarşı protestolarını azaltmadı. Aslında yapılan yalnızca protestolarda kalıyordu, ama iktidarın buna bile tahammülü yoktu.
Tezgah çok önceden hazırlandı. Hatta bunu fikstür çekimlerine kadar götürmek bile mümkün. Kendi sahası olmayan Beşiktaş’ın olimpiyat stadında veya Kasımpaşa stadında maçlara çıkması, Çarşı grubunun kendine müsait protesto eylemleri bulması demek olacaktı ki, buna tahammül edilemezdi.
Oyun, tıpkı Yunanistan’da Albaylar Cuntası döneminde olduğu gibi sahneye kondu. Ama öylesine aptalca, öylesine kör gözüm parmağına şeklinde yapıldı ki, toplumun hemen her kesiminden aynı ses yükseldi: “Çarşı yok edilmek isteniyor.”
Çarşı grubunun başı çektiği Gezi hareketi Başbakan’ı ve iktidarı oldukça ürküttü. Ana muhalefetten daha sert muhalefet yapan gençler aslında tek bir şeyde odaklanıyordu: “Bizim neyi tercih edeceğimize karışma.” Bu mesaj bile iktidar için fazla eleştirel bulundu. Başbakan bu karşı duruşu frenleyebileceğini sandı, ama aldandı. Hareket giderek güç kazandı. Bu kez hareketi içten yok etme yolu seçildi. Tüm diktatöryal yönetimlerde olduğu gibi, kaba kuvvetin yetmediği yerlerde Gladyo devreye sokuldu.
Son Çarşı müdahalesi de bu amaçla yapıldı, ama boyalar çok çabuk döküldü. Daha profesyonelce yapılsaydı belki Gezi grubu tamamen dağılacaktı, Çarşı grubu da yalnızca Beşiktaş için tribünlere dönecekti. Hesap tutmadı.
68 kuşağının şu sloganını unutmamak gerek:
“Herkesin içinde bir polis vardır. Onu öldürmelisin. Kafandaki polisten kurtul.”