Selah Özakın
İşçisiz olmaz!
İşçisiz olmaz!
Taksim’den dönmek için otobüse bindim. Her duraktan yorgun yüzlü, vardiyacı işçiler, evlerine kapağı atmak üzere bindi otobüse.
Aralarındaki muhabbetlere kulak kesildim.
Hemen hemen hepsinin derdi aynıydı. Aldıkları ücret yetmiyor, geçinemiyorlardı. Patronla ya da ustabaşıyla iyi geçinmek gerektiğini, “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin.” sözleriyle başlayan ve biten muhabbetlerden anlaşılıyordu ki… “Gemisin kurtaran kaptan” olmaya çalışan ve emeğin birleşik gücünün öneminden habersiz olan bu insanlar, ekmeğini boyuna küçülten ve kendilerini köleleştiren kapitalizm hakkında hiçbir fikir sahibi değildiler.
Peki bu onların suçu mu?
Bu, kendisine “antikapitalist” nitelemesini yakıştıran ve sosyalizmi hedefleyen bütün solun hatasıdır.
Çünkü dünya alemin kabul ettiği işçi sınıfına, “KENDİSİ İÇİN SINIF OLMA” bilinci dışarıdan taşınır.
Gecenin köründe işten yorgun argın çıkan ve kıt kanaat geçinme derdinden ötürü bir kitap, dergi, gazete satın almaya para ve okumaya zaman ayıramayan insanların, kendisini, bir insan olarak değil de salt ham maddeyi mamul maddeye dönüştüren güce sahip, deyim yerindeyse, önündeki tezgahın bir parçası olarak gören kapitalist sistemin esas belası olduğunu görüp bilmesi ve ona karşı emeğin birleşik gücünde yer alması gerektiğini, kendi kendine düşünebilmesi neredeyse imkânsızdır.
O halde!
Devrim düşü taşıyanların, hiç vakit kaybetmeden, devrimin esas sahiplerine yani emekçilere, yılmadan ve usanmadan bu bilinci taşımayı ilke edinmeleri gerekmektedir kendilerine.
Aksi halde…
Devrimciler polisle çatışırken Taksim’de…
Daha hayli zaman “KÖPRÜDEN GEÇENE KADAR AYIYA DAYI” denilmesi gerektiği ve “GEMİSİNİ KURTARAN KAPTAN” olmayı, kapitalizmin onlara öğrettiği, kişisel kurtuluşun mümkün olduğu hayaliyle, birleşik gücünün farkına varamadan, vardiya sonlarında, yorgun argın dönecekler evlerine.