HİTLER'İN KAÇ VİLLASI VARDI

"Berghof Berchtesgaden yakınlarında Bavyera Alpleri'nde Obersalzberg'de Adolf Hitler'in dinleme eviydi. Berghof on yıl boyunca Hitler'in tatil ikameti oldu.
1928 yılında Hitler Hamburglu bir sanayicinin dul karısından ayda 100 marka kiralamış ve başbakan olduktan sonra Berghof villasını satın almıştır. Yeniden yaptırıp genişlettiği bu villanın ismi Hitler tarafından, "Haus Wechenfeld"den Berghofa çevrilmiştir. Daha sonra Berchtesgaden'de Kartal Yuvası olarak bilinen malikane 1939'da Martin Bormann tarafından (Hitler'in 50. doğum günü için ulusal bir hediye olarak harcanan oldukça cömert devlet parasıyla) Hitler'e 50. yaşgünü hediyesi olarak verilmiştir." Vikipedi sitesine "bergof" yazarak ayrıntıları bulabilirsiniz.

Şimdi size gerçektende yaşanmış, gerçek bir hikaye anlatacağım.

Herşey katıksız gerçek. Ama bu gerçek hikayenin içerisinde geçen gerçek kişileri, tarihleri ve yerleri gizleyeceğim. Bir oyun oynayalım istiyorum. Gerçek geçmişin noktalı yerlerine kendi zamanımızı, ülkemizi ve tarihlerimizi koyarak.

Yapacağınız şey basit. Koyulaştırılmış "......." boşluklara, kendi ülkenizin gerçeğini yerleştirip, okuduklarınızı baştan almanız gerekiyor sadece. Ve sonra arkanıza yaslanıp şaşırmanız. "Ne kadar benziyor geçmişin acıları yaşadıklarımıza" demenizi istiyorum. Benzetemeyenler dilediği küfürleri sıralayabilir yorum olarak yazının altına. Hepsini yayınlayacağım hiç sansürlemeden.

Hikaye tümüyle gerçektir. Sadece yer, zaman, kurum ve karekter isimleri bilerek "........" şekilde tarafımdan gizlenmiştir. Bu gerçek hikayeyi, siz o boşlukları doldurarak tamamlayacaksınız. Atış Serbest. İşte bulmacalı gerçek hikayemiz.

AHLAKSIZLIK PROPAGANDASI

Siyasal partiler sorunlara çözüm bulamıyor, sadece birbirleriyle boğuşuyordu. Halkta partilere ve  siyasetçilere karsı tam bir güvensizlik, hatta nefret egemendi .  Dış politikada, bütün ülkelerin “…….. ye” komplo kurduğu, ülkeyi  parçalamak istediği inancının yaygınlaşması, en aşırı “….. “ duyguları harekete geçirirken sanat ve kültür dünyası ile ilgili haberler, basının bir bölümünce “sefahat,  çıplaklık, ahlaksızlık, azgınlık” olarak işleniyor, issiz ve  yoksul kesimlerle tutucular kışkırtılıyordu.


“…….”yılların
 başında  adını duyuran, önce kimsenin önemsemediği bir parti, “………………Partisi” , bu ortamdan en çok kazanç sağlayan  partiydi; “Onlar” kitle psikolojisinden çok iyi yararlanıyor ve çok iyi örgütleniyordu. Gerçi “…....tarihinde..” kurulan, bu  partinin lideri “……… adında birisi” bir darbe girişiminde bulunmuştu, ama girişim polisin el koyması, bir iki el ateş ve birkaç kişinin vurulması ile hemen sona ermiş, darbeciler sağcı  ve vatansever olduklarından, is örtbas edilmişti. Adını bu olayla duyuran “ ………”, birkaç ay bir “hapiste” kalmaya mahkûm edilmişti. 
“………” yılında, yeniden  siyasete başladığında, hapiste kaldığı sürede değiştiğini, artık iktidara  kanlı değil, demokratik yollardan gelmek istediğini söylüyor, hatta bu  konuda yazılı belge veriyor ve ona inananların sayısı hızla  artıyordu. Gerçi söylediklerinde önemsiz bir ayrıntı vardı, “sadece iktidara gelene kadar demokrasi kurallarına uyacağını” söylüyordu, ama kimse bunu o kadar önemsemiyordu;  adamın değiştiğini söylemesi yeterli sayılıyordu.

BİR DE BUNLARI DENEYELİM PSİKOLOJİSİ

Her şeye karşın “o” yıllar “onlara ”iktidar yolunu açmadı.  Ancak yapılan  seçimlerde hiçbir parti çoğunluk sağlayamıyordu. Bu  yüzden sürekli olarak ve her biri kendisinden öncekinden zayıf  koalisyon hükümetleri kuruluyor, bunlar da üçer dörder ay içinde  devriliyordu. Her seçimde güçlenen tek parti “onlardı”. Varoşlardaki  eğitimsiz-kültürsüz yığınlarda “Bir de bunları deneyelim”  sloganı, büyük yankı buluyordu. Çünkü “bunlar”, onlara istedikleri her  şeyi verecekti ya da sinirsiz ve soyut vaatlerden insanlar bunu  anlıyordu..

LİBERALLERİN DESTEĞİNİ ALIYORLAR

“……yılında yapılan”
seçimlerinden  yüzde “….” oyla ikinci parti olarak  çıktılar. En güçlü parti “….”oyların yüzde 24.5’ini  alabilmiş, “……” yüzde “….” te kalmıştı. Bunun yanında bir sürü harfli neredeyse tek kişilik onlarca “sol” parti vardı.  Bunlar hem birbirleriyle uğraşıyor hem de kendi içlerinde fraksiyonlara, hiziplere bölünüyordu; bazı aşırı sol gruplar, kendi aralarında uzlaşma yerine, rejimi yıkmak için “onlarla” işbirliğini bile tercih ediyordu. Aralarında hiçbir fark bulunmayan partilerin  liderleri, “ufak olsun, benim olsun” düşüncesi ile başkaları ile değil işbirliğini, görüşmeyi bile kabul etmiyordu.

SOL KESİM BİRBİRİNİ YERKEN

Sorunlara çözüm  üretemeyen “…….Meclisi”, sonunda “……….tarihinde” erken seçim  yapılmasını kabul etti; bu seçimle ülkenin önü açılacak, dış borçlara ve  işsizliğe çare bulacak bir yönetim işbaşına  gelecekti.  Bazıları, istikrarlı bir hükümet kurulmasın için,  seçimlerden önce Seçim Yasası’nda değişiklik yapılmasını istiyordu; ama buna zaman bulunamamıştı.  “….yılında ”’da yapılan ilk seçim, ne istikrar sağladı  ne de dağınıklığı ortadan kaldırdı; ancak “…..” oyların yüzde 37.4’ünü  alarak en güçlü parti oldu. Bu durumda hemen yeni bir seçim gerektiği anlaşıldı.

Yüzde 5-10 oy oranlı partiler bir hükümet kuramayınca, rahatsızlık daha da arttı.  “……” durdurmak, ona karsı bir demokratik set oluşturmak için çabalar da gösterildi. Fakat solun temsilcileri, “demokratik sol”, “sol demokrasi,”, “sosyal demokrasi”, “sosyalist demokrasi” vb. kavramlar üzerinde sonu  gelmez akademik tartışmalar dışında hiçbir  sonuca ulaşamadı.
Merkez sağda da bütün particikler birbiriyle kavgalıydı. Yine de toplumda bazı kesimler, tehlike karsısında silkinmişlerdi ve “zorunlu olarak” yapılan “……..yılı” seçimlerinde  “………partinin”oy oranının yüzde 33.1’e düşmesini sağladılar. Buna karşılık diğer bütün “büyük” partilerin oy oranları yüzde 8.8 ile 20.4 arasında oynuyordu; onlarca küçük sol parti ise oyların toplam yüzde  5.8’ini almıştı.

DEMOKRASİ VAR SEÇMEN İRADESİNE SAYGI GÖSTERELİM
Yeniden pazarlıklar yapıldı, ama bir türlü hükümet kurulamıyor, ülke kararnameler ile yönetiliyordu. “…….yılında” başbakanlığa getirilen “…………. ” başarılı olamayınca,  aşırı sağcı bir başka partinin desteğini alan “……..”, “…..yılında, Cumhurbaşkanı " ……..” tarafından başbakanlığa  atandı.
Kamuoyu, “…..” iktidarını normal karşılayacak biçimde hazırlanmıştı.

Yaygın inanç şöyleydi: “Madem demokrasi var,  seçmen iradesine saygı göstermek gerekir. Bir kere de bu partiye bir şans verelim. Adam zaten değiştiğini söylüyor. Hem bu ülkede yasalar var, kurumlar var, hele hele ordu var . O zaman yeni seçimlere gidilir, halk da bunları görmüş olur ve bu is biter.”

TÜM MUHALİFLER HAPİSE

İşler gerçekten bir ay içinde bitti ama başka biçimde. “….yılında…… " binası yandı. Daha o aksam, bu saldırının “……..”marifeti olduğu ilan edildi ve hemen ertesi gün, “......tarihinde “ “Halkı ve Devleti  Koruma Kararnamesi” bahanesi ile olağanüstü yetki yasası çıkarıldı. Anayasadaki bütün haklar kaldırıldı, sayısız suç için ölüm cezası getirildi. Bir iki gün içinde bütün “vatan hainleri” toplandı, bir iki hafta içinde  toplama kampları kuruldu. İlk  temizleme dalgasında öldürülmemiş, “kaçarken vurulmamış” veya  yurtdışına kaçamamış bütün parti liderleri, her renkten solcular,  liberaller, muhalifler, “milli örf ve âdetlere  uymayan” insanlar bu kamplara tıkıldılar.
“Liderler” in çoğu, o kamplarda enselerine birer kursun sıkılarak veya  ağır işkencelerle öldürüldü.
Ortalık biraz temizlendikten,  “huzur ve düzen” sağlandıktan(!) sonra, “….yılında..”’ son bir  göstermelik seçim daha yaptılar ve bu son seçimde oyların 43.9’unu  aldılar.   “Sayıların ne önemi var? Devlette efendiler artık biziz!”

TOTALİTER REJİM İÇİN MUTLAK ÇOĞUNLUK GEREKMİYOR  

Bu hikaye gerçektende ülkesinde 13 yıl iktidar olan bir diktatörün hikayesidir. Ve sadece bold olarak noktalı bölümler, Mersin Üniversitesi Öğretim üyesi Prof.Dr.Vural Ülkü'nün yazdığı metne sadık kalınarak aynen verilmiştir. Hikayede olmayan bölüm ise diktatörün sonuna dair olan bölümdür.

HERKES İÇİN KÖTÜ SON

Ülkesi işgal edilen diktatör kapandığı yüksek korunaklı sığınağından, kendisini önce zehirleyip sonra kafasına kurşun sıkıp intihar etmeden önce, tek bir kere çıkmıştır. Oda sığınağı, yaklaşan düşmana karşı korumakla görevlindirilmiş ve kendisine hala inanan küçük yaşta çocuklardan oluşan, son askerlerini teftiş etmek ve yanaklarını sıkmak içinDİ. Diktatörün o yanağını sıktığı çocuk destekçiler ile birlikte, milyonlarca insanın ölümüne neden olan idealleri, tüm dünyada hala lanetle anılmakta. Diktatörün iktidarın ilk yıllarında ekonomik büyümeyi gerçekleştirip, ardından ilk işinin tüm komşularına saldırmak olduğu ise herkesin bildiği bir gerçektir.

Yer, insanlar ve coğrafya değişebilir ama noktalı yerleri yaşadıklarınıza göre doldurduğunuzda, bir başka zaman diliminde ve başka bir ülke insanlarının yaşadıkları ile kendi yaşadıklarınızın birbirinin aynı olduğunu görebileceksiniz.

Antik diktatörlerin siyasi hırsları herşeyden önce geliyordu. Hitler intihar etmeden önce tüm mal varlığını Alman Ulusuna bıraktığını vasiyet eden bir belge hazırlamıştı. O malların içerisinde kaç villa ya da malikane vardı bilemiyoruz. Günlerdir havada uçuşan ses kayıtları ve fotoğraflardan çıkan iddialar siyasi hırsların yerini mal sahibi olmaya bıraktığının bir sonucu olabilir mi?

Tarih sürekli birbirini tekrar eden diktatör hikayelerleri ile dolu. Tek fark ise şu noktadır.

Bazen diktatörlerin sonu, milyonlarca masumun hayatından önce, bazen de sonra geliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar