HIRSIZLIK BABADAN OĞULA GEÇER


Geçen gün Twitter hesabımdan bu fotoğrafı paylaştım.  İnanılmaz bir ilgi gördü. 1963 yılında, adamın biri elinde bir kepçe, İstanbul boğazının kenarında Torik tutuyor. Faceebok’ta “Eski Türkiye Fotoğrafları” diye bir sayfa var. Üyeleri ellerinde ne varsa ekliyorlar. Kullanıcılar binlerce "özlem" yorumları yazıyor altına. Nostalji (eskiye özlem) dediğimiz bu olmalı.

Fotoğraflarda eski İstanbul caddelerinin ıssız trafiği, Ankara’nın yemyeşil mahalleleri, Şimdilerde, kenarlarından içerisine ayak bile sokulmayacak deniz kenarları, üzerine yollar, köprüler, binalar ve otellerin henüz yapılmadığı ormanlar. Daha neler, neler. İç çekerek bakıyorum hepsinede.
 
Aslında, o fotoğrafların çekildiği yerlerin, güncel anları da “yanına koyulabilse” diye düşündüm bu fotoğrafı gördüğümde.

Örneğin, o kepçeyle "Torik" yakalayan balıkçının o gün durduğu yerin, bu gününe ait fotoğrafı nasıl dururdu ki yanında? Ya o birkaç aracın, eski otobüslerin, köhne tramvayların, fotoğrafları yanına, bu günün İstanbul trafiğinden kareler, neler anlatırdı ki bize?

Ben kendi adıma, o günlerin şahidi biri olarak, gözümü kapatıp bu gün ile geçmişi yan yana getirebiliyorum. Gözümü tekrar açtığımda ise, bu güne dair ortaya çıkan tek gerçek kavram, “Kötüye alışmak” oluyor. Fena halde "kötüye alışmışız" diyorum.

Tabi akla hemen, "başka alıştığımız kötüler nedir?" sorusu sıralanıveriyor. Alıştığımız, katlandığımız, başka bir deyişle normal sandığımız, başka neler var hayatımızda?

 

Günlerdir ortalığa saçılan ve gerçeğin tam olarak ne olduğunu asla bilemeyeceğimiz, "yolsuzluk ses kayıtları, tapeler, anlam veremediğimiz tuhaf yakınlıkları ve ilişkileri ortaya seren fotoğraflar, ülke insanının % 90’nın, hayatlarında sahip olmayacağı bir villanın değerinde kol saati hediyeler." en güncel gelenler bunlar haliyle.

Ardından; "Yargı ve emniyette akıl almaz uygulamalar, devletin her işinde ortaya çıkan skandallar," ekleniyor akla gelen "
kötüye alışmışlıklardan."
Örnekler sürer gider. Yaptığımız haberlere aldığımız yorumlara, tepkilere ve anketlere bakıyorum da, ortaya atılan her skandal iddianın arkasından gelen daha vahim bir iddiaya, okurların tepkisi azalıveriyor. Yorumlar sosyal medya paylaşımları seyrekleşiyor.

Alışıveriyor insanlar kötüye. Artık normale bağlanıyor hiç istemezsek de "alıştığımız yeni kötü" durum.

Ülke insanı yeni bir yolsuzluk iddiası duyduğunda, büyük bir çoğunlukla kafadan inanıp “doğrudur “diyor genelde. Dinledikleri her ses kaydına “ evet böyledir” diyor. İşin kötü tarafı ise ardından gelen her konuya aynı mantıkla yaklaşıyor. Yani ülke sosyolojisi en ağırından “ kötüye alışmışlığı” yaşıyor hep birlikte. Anket sonuçları da bu tespitimi destekliyor. Sitemizde son yolsuzlukları sorduğumuz bir anket yaptık, belki gördünüz. Ezici bir çoğunluk "ülkenin çivisi çıktı" seçeneğini işaretledi. Çünkü en mantıklı seçenek oydu kötüye alışanlar için.

Vatandaşlar tam bir kafa karışıklığı içerisinde neyin gerçek, neyin yalan olduğunu bilemez haldeler. Ezelden beridir ezberlediğimiz bir lafın tam karşılığını yaşıyoruz koro halinde. “Burası Türkiye.” Her türden saçmalığa yapıştırdığımız bu etiket, bizim artık kötüye alışmış ve bunu normal sayan bir hayatımız olduğuna delalet.
 
Ortalıkta birçok görüntü, ses kaydı, fotoğraf dolaşıyor. Bilgisayar kullanan nüfus bunları görüyor. Gazete alanların pek azı işin farkına varabiliyor. Tv izleyenlerin %90 ı ise, Türkiye’de bu olup bitenlerin ayrıntısını hiç bilmiyor. Neden? Kaç Tv kanalı var ki gerçeği göstersin izleyenine?

Bilgisayar kullanan bir genç babasına “Baba yolsuzluğu duydun mu, ses kayıtları patladı, iş adamları, bakanlar, çocukları, başbakan, oğlu var?” diyor. Babası sadece, Tv'lerden takip ediyorsa olup biteni,“Burası Türkiye” diye yanıt veriyor. Baba çoktan kötüye alışmış  normal geliyor çünkü yolsuzluk, hırsızlık arsızlık pişkinlik. Oğulda, bu durumu Türkiye gerçeği olarak kabul edip, “ gelecekte ya çalmayı ,çarpmayı öğrenecek,” ya da kötüye alışıp yakında oda , içinden yüksek sesle, burası Türkiye” diyecek. Ünlü büyük sözü oldu son günlerde bildiğiniz gibi.

"Hırsızlık Babadan oğula geçer, oğuldan babaya değil"
 
Ben ne “Burası Türkiye” lafını etmeyi, nede olup biteni normal sayıp, “Kötüye Alışmaya” razıyım. Direnceğim haliyle.

Yaşadığımız rezaletten ve onu yaratan zorbadan kurtulmanın yolu hala var bence, bu ülke çoğunluğunda olan güzel insanlar için. "En doğruyu bulma şehveti," çoğu zaman zorbaya ve iktidarına hizmet ediyor. Bir arada yaşamayı ezber etmiş tüm toplumlarda olduğunca, bireyin bu hastalığını sonuna kadar sömürüyor, böyle kanını içiyor zorba.

Kötüye alışmışların tarih boyunca en büyük sorunu, çoğunlukta olmalarına karşın, örgütsüz olmaları yüzünden sürünmekle geçen bir yaşam  kaderi olmuştur. Bu nedenle en kötünün, biraz daha iyisinin kim olabileceğini, seçenek olarak düşünmezler. Çünkü zorbanın en iyi bildiği yöntemlerden biri, "kandıramadıklarını şaşırtma." becerisidir.

Öyle illüzyonlar, öyle tezgahlar ve öyle gizli anlaşmalar yapar ki, iktidarı kaybetmek istemeyen zorbalar topluma hissettirmeden, sandık başında kullandığımız oyları ona vermesek bile, onun rakibi olduğunu sandığımız kişilere verip, onların iktidarına hizmet ederiz.

Bakın Google abiye görün, Hitler nasıl iktidar olmuştur. Erdoğan’da aynı yöntemler ile hala iktidarda kalma hevesindedir.

Kötüye alıştırılmış çoğunluk olduğumuzu biliyorum. Ama çok net bildiğim başka bir şey daha var. Erdoğan’ın arkasında duranlar azınlıkta, nefret edenler ise büyük bir farkla bence çoğunlukta.  
Bu durumda tek seçeneğimiz var "kötüye alıştırılmış halk" olarak bizlerin.
 
Seçimler de, yine bölünüp,  Erdoğan iktidarına destek vermemek. Çünkü Erdoğan’ın artık başarması gereken tek seçeneği kaldı. Oda ana muhalefeti bölüp ayrıştırmak ve azınlık oyları ile iktidarda kalıp, yine bildiğini okumak.

https://twitter.com/CumaHikmet

Önceki ve Sonraki Yazılar