Her yer nasıl Gezi Parkı oluyor...

İnsanların kaç çocuk sahibi olması gerektiğinden tut da nerede içebileceği, nasıl giyineceği, hangi eğitimi alacağı, neye inanacağı,nerede ibadet edeceği, nerede gezineceği, hangi tür ekmeği yiyeceğine varana kadar, giderek daha da saldırganlaşan buyruklarla azgınlaşıyordu dinci faşist iktidar.

Üç beş ağacın koparılmasıyla başlayan sürecin sonrasında, salt Taksim’de, salt İstanbul’da, salt Türkiye’de değil, bütün dünyada bir değişim başladı.

İlk başta, ideolojik bir içerik taşımayan bu kalkışma, bütün halk kesimlerini içine çekti. Çünkü gün geçmiyordu ki, dinci faşist iktidar, halkın yaşamına müdahalede yeni adımlar atmasın!

İnsanların kaç çocuk sahibi olması gerektiğinden tut da nerede içebileceği, nasıl giyineceği, hangi eğitimi alacağı, neye inanacağı,nerede ibadet edeceği, nerede gezineceği, hangi tür ekmeği yiyeceğine varana kadar, giderek daha da saldırganlaşan buyruklarla azgınlaşıyordu dinci faşist iktidar.

Devlet etme erkini, seçimle ele geçirmiş olan bu iktidar, kendisine oy vermiş olanlarda dahi şaşkınlık yaratmaya başladı.

Demokrasiyi salt seçim sandığına indirgeyen bu iktidarın hesap etmediği şey, kendi güdümü altındaki medya ve basın organlarıyla apolitikleştirdiğinden emin olduğu gençliğin, genç olmaktan kaynaklanan sorgulayıcılığıydı.

Gençlik, kendisine bir yaşam tarzı dayatılmasına karşıdurmuştur tarih boyunca.

Ve teknolojiye, “sanal” iletişime son derece hâkim olan doksan gençliği de salt bu nedenle çıktı sokaklara ilk başta.

Dinci faşist iktidar, zor yoluyla, büyümeden bastırabileceğini düşündüğü bu direnci, kontrolündeki güvenlik güçlerini harekete geçirerek ezmeye kalktı.

Ama giderek yayılan ve tüm ülkeyi, hatta dünyayı saran bir direnç dalgasına çarptı.

Herhangi bir politik yapıya bağlı olmamak, iktidarın yalan ve entrikalarla bölüp parçalamaya çalışmasının karşısında bir avantaja dönüştü.

Çünkü gençler, Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ı, Çerkez’iyle…

Komünisti, sosyalisti, ulusalcısı, evrenselcisi, dinsizi, dincisiyle… en temel hakları için bir araya gelmişlerdi.

O hak da özgürlüktü.

O hak da birey olmaktı.

O hak da yarın güvencesiydi.

Yine bu iktidarın hesap edemediği bir başka şey, gericileştirdiği eğitim sisteminin, gençliğin bilgilenmesine ve bilime, sanata, kültüre ulaşmasına engel olmaya yetmeyeceğiydi.

Hesap edilmeyen bir başka şey de, bu gençliğin, “sanal”iletişimi gerçeğe döndürüp direniş dalgasını inanılmaz bir hızla yaygınlaştırıp büyütebileceğiydi.

 

Panikleyen iktidar, kendi sivil tabanını, resmî güvenlik güçleri desteğinde, harekete geçirmeye ve bu dev dalgaya karşı durmaya çalıştı.

Bu da ters tepti.

Çünkü bu sefer halk, mahalle parklarında, meydanlarında toplanmaya başladı. Oralarda örgütlenip mahalle konseyleri kurmaya başladı. Parklarda düzenlenen forumlarda ortak kararlar alıp o kararları hayata geçirmeye başladı.

Böylece salt iktidarın ceberutluğuna “karşı” olanlar, giderek kendi örgütlenmesini yarattı.

Ve adım gibi biliyorum ki bu gençlik, bu halk, klasik politikaların dışında, kendi politikasını da yaratacaktır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar