Bülent Esinoğlu
HALKTAN DA KORKMASALAR
Önce şunu tespit ederek söze girelim.
Siyasi iktidarın, halka zerre kadar saygısı yoktur. Ama halktan korku dağları sarmıştır.
Saygı yoktur. Korku vardır.
İç Güvenlik Yasası bir korku yasasıdır. Halktan korkanların, halktan korunma yasasıdır.
Halk, zulümden, yoksulluktan, ezilmişlikten, yalanlardan bir gün uyanır da, iktidarı alaşağı eder korkusudur.
Demokrasi onlar için bir araçtır. Aracı(treni) kullanarak almaları gereken yolu almışlardır.
Şimdi bindikleri demokrasi trenine, arkalarından başkaları binmesin diye, “o treni imha”ediyorlar.
Halktan korkunun sonu yoktur.
Bir kez, halkı hasım yerine koydunuz mu, yeni şiddet tedbirleri almak zorundasınızdır. Zor, zoru çağırır. Yeni şiddet yasalarına ihtiyaç duyulur.
Zaten faşizm diye tanımlanan rejimin özü de budur. Halka saygı duymak ve onun hayatını kolaylaştırmak yerine, halktan korkup, zecri tedbirler alma düzenidir.
Önümüzdeki günlerde, aşırı borçluluktan doğan, ekonomik çıkmazlarla karşılaşılacaktır. Yunanistan’ın geldiği yere doğru hızla ilerliyoruz.
İşsizliğin, halkta yarattığı tepkinin farkındalar.
Yeni psikolojik harp modelleri, yeni polis güçleri, yeni hapishaneler, yeni istihbarı tedbirler, bu sebepten gündemdedir.
200 bin kişilik Jandarma Kuvvetlerini, siyasi iktidarın kolluk gücü yapma çalışması bundandır.
Faşist iktidarlar, halktan korktukça, yeni “zor” arayışına girerler. Başka bir çözüm yolu göremezler. Zaten içinde yaşadığı ekonomik ve siyasi düzen bir avuç zümreyi temsil eder.
Onun dışındakiler, her geçen gün, siyasi iktidarla şu veya bu şekilde bir karşıtlık içindedir.
Yani “toplumsal rızanın” ortadan kalktığı yere gelinince; yeni yalanlar, zor yasaları ve şiddete başvurulur.
İktidarın oylarını tespit eden Gezici Araştırma Anket Şirketine, baskın yapılması buna en güzel örnektir. Büyük bir zafer olarak gösterdikleri Şah Fırat Operasyonu IŞİD ile görüşerek yapmış olmaları gibi…
Faşizm, istişareye ve halka saygı göstermediği için, keyfi yönetime eğilim gösterir. Bu sebeple de, en kötü yönetim biçimidir.
Diktatörlüğün yaşandığı devletler, hep toprak kaybı yaşarlar.
Faşizm, güvenlik işini, kendi iktidar güvenliği olarak anladığından; ülke halkının güvenliği talidir.
Böyle yönetimlerin ekonomi politikaları, belli bir zümrenin refahına yönelik olduğundan, üretim ve üretkenlik giderek azalır.
Gelir dağılımı iyice bozulduğundan, halkla yönetim arasındaki gerilim giderek artar.
Bu gerilim, dalga dalga çeşitli eylemlerle iktidara çarpar. Böyle bir halk muhalefeti, iktidar cenahında çatlaklar yaratır. İktidar içerisinde, bölünmeler ve çatışmalar çoğalır.
Yürütülen Suriye düşmanlığı siyaseti, Türkiye’yi PKK(PYD) ile birlikte hareket etmeye yöneltir. Ki mevcut durum zaten budur. Bu durum bölünmeyi daha da hızlandırır.
Sonuç; Böyle bir durumda, tekrar tarihin söylediklerine dönecek olursak; Ülke hepten yönetilemez bir konuma gelmiştir.
Toplumsal düzeni yeniden tesis etmek için bir kuvvete ihtiyaç hâsıl olur.
Milli kuvvetler, aniden kendilerini iktidar sorumluluğu içinde bulurlar.
Milli kuvvetlerin mevcut siyasi iktidar ile uyumlu gibi görünmesi hiç kimseyi yanıltmasın. İş başa düşünce, milletin duygu ve düşünceleri yolunda olmak durumundadır.
Böyle bir durumda, ortada zaten başka çıkış bir olmadığından, milletin rızası da, bu yönde tecelli edecektir.
Aksini düşünmek; bölünmek ve yok olmaktır.