Halit Çelenk, Vedat Aydın ve İHD Genel Kurulu
Serpil Güvenç
7 Temmuz 1991’de Vedat Aydın öldürüldü. Bu cinayet Türkiye’de fail-i meçhullerin yoğunlaştığı bir dönemin de başlangıcıdır. Kendisini saygıyla anıyoruz.
Bu yıl Vedat Aydın’ın anılması çerçevesinde Diyarbakır baro başkanı Mehmet Emin Aktar’ın 1990 yılında yapılan İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Kurulundaki bir olaya ilişkin görüşlerinden BDP milletvekili Sabahat Tuncel’in retweeti ile haberdar olduk.
M. E. Aktar, sözü edilen Genel Kurulda Vedat Aydın’ın Kürtçe konuşma yapması üzerine Divan Başkanı olan Halit Çelenk’in konuşmacıya “Türkçe konuş çok konuş” dediğini, kendisinin de bunu “hazin” bulduğunu ifade ediyor.
Öncelikle şunu ifade edelim: 12 Eylül faşizminin Diyarbakır zindanlarının duvarlarında yazılı olan ve faşizmin anadili sorununa bakışını özetleyen bu sözleri Halit Çelenk’e söyletmeye çalışmak sadece gerçek dışı değil, kendini bilmezliktir, dengesizliktir.
M. E. Aktar’ın bu gerçek dışı iddiasını Halit Çelenk hayatta olduğu süre boyunca yani 20 yıl boyunca kamuoyuyla neden paylaşmadığı ve neden konuyu bugün gündeme taşıdığı anlaşılmaktadır. Yirmi yıl sessiz kaldıktan sonra kendisini yanıtlayamayacak bir insanın arkasından yalana dayalı böyle bir kara çalma ise en hafif deyimle ahlâk dışıdır. Bu tutum avukat kimliğiyle de bağdaşmamaktadır.
Şimdi Genel Kurul’da gerçekten neler olduğuna bakalım.
Konudan haberdar olduktan sonra Halit Çelenk’in sağlığında bizlere olayla ilgili aktardıklarıyla ilgili olarak belleğimizi tazelemek için söz konusu Genel Kurulda bulunmuş bazı yönetici dostlarla görüştük.
İHD Genel Başkanı Nevzat Helvacı, geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Karanlıkta Yol Aramak” başlıklı kitabında söz konusu Genel Kurul’da yaşananları şöyle aktarmaktadır;
“… Genel Kurul’da Avukat Halit Çelenk divan başkanı, Dr. Haldun Özen başkan yardımcısı, Hediye Felekoğlu yazman üye olarak yer aldı. İkinci yazman üyenin adını anımsayamıyorum. GYK üyesi ve Diyarbakır Şube başkanı Hatip Dicle bana geldi, “Güney Doğu’dan gelen Kürt kökenli delegelerden dört kişi olarak bizler, birbirini tamamlar nitelikte konuşma metinleri hazırladık. Bütünlüğün bozulmaması için artarda konuşmak istiyoruz. Divan başkanı ile konuşup bunu sağlamanızı istiyoruz” dedi… İsteklerini Halit Çelenk’e ilettim. Daha önce söz isteyen üyelerden sonra bu arkadaşları sıraya aldı… Sanırım ilk konuşmayı Hatip Dicle, ikinci konuşmayı Zübeyir Aydar yaptı. Sonra sıra Vedat Aydın’a geldi. Vedat Aydın kürsüye geldi ve Kürtçe konuşmaya başladı. Divan başkanı Halit Çelenk, ‘Konuştuklarınızı anlayamıyoruz. Lütfen Türkçe konuşun, dinleyenler ne dediğinizi anlasın’ diye uyarıda bulundu. Vedat Aydın uyarıyı dinlemedi ve Kürtçe konuşmayı sürdürdü. Bunun üzerine toplantıya ara verildi. Halit Çelenk, Haldun Özen ve yazman üyelerden biri toplantıyı terkettiler. Ancak Hediye Felekoğlu divanda kaldı. Diyarbakır şubesi delegelerinden avukat Mustafa Özer de divanın boşalmadığını ve toplantının Kürtçe konuşmayla sürdürülmesini istedi… İstanbul delegelerinden avukat A. Zeki Okçuoğlu kürsüye geldi ve çevirmenlik yapmaya başladı. Vedat Aydın konuşmasını sürdürdü…” (s.197-199)
İHD yönetici olan başka arkadaşlar da olayı Sayın Helvacı ile benzer bir şekilde anlatıyorlar.
Halit Çelenk’in Vedat Aydın’ a yaptığı uyarının gerekçesi açıktır. O yıllarda 2932 sayılı kanun uyarınca Kürtçe yasağı vardır. Ve yine o yıllarda yürürlükte olan 2908 sayılı Dernekler Yasasının 3. Maddesine göre Derneklerin “… genel kurullarında, özel veya resmî, açık veya kapalı yer toplantılarında kanunla yasaklanmış dilleri … kullanmaları yasaktır”. İHD’nin tüzel kişiliğini temsil eden Başkanlık Divanı’nın uyarı yapmaması, sessiz kalarak olayı geçiştirmesi halinde İHD büyük olasılıkla kapatılacaktır. Uyarının amacı bu tehlikeyi önlemektir.
Son olarak bir avukat arkadaşımızın anısını da kaydedelim: Halit Çelenk ile Ulucanlar Cezaevine gittiklerinde, Çelenk Vedat Aydın’ı ziyaret ediyor ve savunmasını üstlenebileceğini söylüyor.
Türkiye’nin yasal ve siyasal ortam açısından çok ağır koşullar altında olduğu günlerde Türk/Kürt ayrımı yapmaksızın tüm devrimci örgüt ve kişileri savunmuş ve yaşamını devrimci mücadeleye adamış Halit Çelenk’i hedef alan bu düzeysizlikler sadece ve sadece sahiplerini ilzam eder. Halkımız ne güzel söylemiş: kem söz sahibini bağlar.
Halit Çelenk’in sosyalist kimliğiyle yürüttüğü avukatlığına, faşizme karşı mücadelesine gölge düşürmeye kimsenin gücü yetmez.
Gerisi ise lâf-ü güzâftır.