İbrahim Karamemet
EYVAH, EYVAH!.. Gene Kemâl Derviş Sahnede
Eyvah ki, Ne Eyvah, Kemâl Derviş Abdullah Gül ile buluşup görüştü.
Yaaa, ne büyük rastlantı değil mi? Kemâl Derviş Aspen Enstitüsü’nün Berlin kolunun düzenlediği bir seminere katılıyor. Ve o seminere katılan kişilerden Abdullah Gül beyefendi ile buluşuyor ve seminer kapsamı dışında kapalı kapılar ardında görüşüyorlar. Görüşmenin içeriği ise açıklanmıyor, gizli tutuluyor.
Aspen Enstitüsü’nün temelleri Amarika, Colorada’da aynı zamanda bir kış sporları merkezi olan Aspen kasabasında dünya savaşından sonra, Kore Savaşından önce 1949 da atılıyor.
Aspen deyince aklıma ilk Dodge’nin efsanevî Aspen modeli geldi. Bende 1979 model bir station wagonu vardı. Bir zamanlar amerikan polisiye filimlerinin baş aktörü. İnanılmaz bir arabaydı General Motors’un belki de gelmiş geçmiş en baba arabası. Bir Cadillac konforunda, her türlü ağır işi yapabileceğiniz bir station wagon. Bir seferinde bir ton yükle, sanki hiçbirşey yokmuş gibi taa Kayseri’den gaz kesmeden son sürat İstanbul’a beş buçuk saatte gelmiştim. Korkunç benzin yakardı. Benzin önceleri ucuzdu, sonra pahalıydı ama, kaldırabileceğimiz ölçüdeydi. Sonra Aspen’in benzinine güç yetmez oldu fakat, elden çıkaramadım. Ara sıra kullanıyordum. Yıllar geçti, elimde çürüdü, hurdaya çıktı. Aspen kış sporları merkezi ise bir arabaya adnı verecek başka bir efsane.
Aspen Enstitüsü’nü ilk kez duyuyordum, araştırmak gereğini duydum. Vakit dar olduğundan pek itibar etmesem de Google hazretlerinin Wikipadia ansiklopedisine baktım. Ben onun yalancısıyım. Alman Faşizminden kaçan devrimci BAUHAUS grubunun mimarlarından Herbert Bayer, 1949 da Aspen dışında, Şikago’lu iş adamı Walter Peapcke’nin (adından anlaşılacağı üzere muhtemelen o da Alman kökenli) desteği ile sanatçıların, müzisyenlerin, düşünce önderlerinin ve toplumun ileri gelen aydınlarının bir araya geleceği Bauhaus anlayışında minimalist bir lokal inşaa ediyor. Daha sonra çok yakında Atlantic Richfield’in kurucusu olacak petrolcü Robert O. Andersen (adından onun da kuzey Avrupalı olduğu sezinleniyor) bir av gezisi sırasında burayı görüyor, etkileniyor ve büyük destek veriyor. Bu desteklerle 1949 da ilk olarak Wolfgang von Goethe’nin 200, doğum yılı nedeniyle 20 gün süren bir uluslararası çalıştay düzenliyorlar. Aspen Enstitüsü 1950 de resmen kurulduğunda ilk faaliyet olarak Aspen müzik festivali ile ortaya çıkıyor. Sonra bir seminer düzenliyorlar konu: “İnsan ruhu, buna yaşam sevinci de diyebiliriz hangi ortamlarda gelişir”. Sonra 1951 de Ansel Adams, Dorothe Lange, Bejamen Sahn, Berenice Abbott gibi, daha çok ezilmişlerin ve şehirleşmenin baskısını unutulmaz karelerle tarihe kazandırmış dev fotoğrafçıların katıldığı bir fotoğraf semineri düzenliyorlar. Ne kadar güzel ve ne kadar yararlı işler değil mi? Tam da devrimci Bauhaus mimarı Herbert Bayer’in hayal ettiği gibi.
1960 ve1970 li yıllarada bu enstitü aldığı destek ve yardımlarla gelişiyor ve Aspen Tıp merkezi, Aspen iletişim ve Sosyal Gelişme Programı, Aspen Strateji Grubu, Aspen Uluslararası İlişkiler, Aspen Asya Düşünceleri, eğitim, hukuk, çevre, bilim,teknoloji gibi önemli ve etkili gruplar ortaya çıkıyor. Nereden nereye. Aspen Enstitüsü’nün Berlin, Roma, Madrid, Paris, Lyon, Tokyo, Yeni Delhi, Prag, Bükreş’de şubeleri, Hindistan, Afrika ve Orta Amerika’da kolları var. Adeta bir devletin büyükelçilikleri gibi. Nasıl bir evrimleşme ve değişim, akıllara seza.
Bu değişsel evrimleşmenin kapsamını anlamak için Aspen Strateji Grubunun açıklanan resmi amacına bakmak yeterli: Amerikanın karşılacağı ciddi meydan okumaları gözönünde bulunduracak, önemli dış politika ve ulusal güvenlik uzmanlarının fikirlerini biraraya getirmek. Evet, ana amaç bu. Yönetim kurulundaki aşina olduğumuz isimler Madeline Allbright, Javier Salana, H.L. Gates JR., Salman Han, Condolosse Rice. Bu Enstitüye büyük ölçüde destakçi olan ve maddi yardımda bulunan vakıflar arasında Carnegie Coorparation,Rockefeller Vakfı, Lumina Vakfı, Henry Ford Vakfı gibi kuruluşlar var.
İşte bu grubun Berlin kolunun düzenlediği toplantıda Abdullah Gül ile Kemal Derviş bir araya geldi ve kapalı kapılar arkasında görüştüler ve görüşmenin içeriği açıklanmadı.
Kemâl Derviş daha önce de, CHP lideri Kemâl Kılıçdaroğlu’na yanaşmıştı. Dünyanın çeşitli olur olmaz yerlerinde tesadüfen karşılaşır başbaşa içeriği açıklanmayan görüşmeler yaparlardı. Bu görüşmeleden birinden sonra kimsenin tanımadığı Ekmeleddin İhsanoğlu Cumhurbaşkanı adayı ilan edildi ve Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını kazanması garantilendi. Birinden de birşey çıkmadı, Kılıçdaroğlu’nun Kemal Derviş’e milletvekilliği adaylığı teklifine Derviş, hele senin boyunun ölçüsünü bir görelim, gerekirse ben nasıl olsa gene senin başına gelirim gibisine bir cevap vermişti. Kemâl Derviş kendini sosyal demokrat olarak dillendirir. Kemâl Kılıçdaroğlu da buna inanır, daha doğrusu bunu yutar ve onu ama o bir sosyal demokrat diye savunmaya kalkar. Aslında kendi hatasını örtbas etmek için bunu bize yutturmaya kalkar. Bu iki olayı da enine boyuna ele almıştık önceki yazılarımızda. Kemâl Derviş şimdi de Abdullah Gül’e yanaşıyor anlaşılan. Bakalım arkasından ne çıkacak. Bu buluşmadan sonra Aptullah Gül’ü çok daha dikkatli izlemek gerekir. Ama önce kendimize dönüp bir eyvah çekmemiz ve paniklemeden endişemizi akılcı bir şekilde biçimlememiz, kendimizi olası her türlü olumsuzluğa hazırlamamız, tedbirini almamız gerekir. Kısacası toplumca aklımızı başımıza devşirmemiz gerekir.
Eyvah ki ne eyvah. Yazık, çok yazık ediliyor bu ülkeye, bu ülkenin saf insanlarına. Bilin ki, başımıza çok işler gelecek bundan sonra. Bir yanda güneyimizde oynanan oyunlar, bir yandan iç işlerimize yapılan entrikalar. Bir yanda Tayyip. Bir yanda göya sosyal demokrat saflıklar, bir yanda milliyetçi horozlanmalar. Bu arada HDP nin hiç sesi çıkmıyor farkında mısınız? Sahi bizde etkin bir strateji grubu var mı? Ya da kafası stratejiye basacak bir lider, bir politikacı..