ERDOĞAN'A İNANAN MÜLTECİLER ÇIPLAK AYAK AVRUPA YOLUNDA
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında, iç savaş başlamadan, Hatay’da kampları kurup, “Gelsinler” diye ellerini ovuşturarak beklediği sığınmacıların yaşadığı dram büyüyor.
Esad rejimini devirebilmek için Suriye’yi cehenneme çevirenlerin başında gelen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında, iç savaş başlamadan, Hatay’da kampları kurup, “Gelsinler” diye ellerini ovuşturarak beklediği sığınmacıların yaşadığı dram büyüyor. Gazetecileronline sitesi hürriyet'e dayandırdığı haberi şöyle sürüyor.
ERDOĞAN'IN İNADI
Erdoğan’ın inadı yüzünden Suriye’deki iç savaş uzadıkça yaşam ümitlerini kaybeden, Türkiye’de büyük zorluklar altında yaşamını sürdürmeye çalışan ya da yeni kaçan sığınmacılar, Ege Denizi’nde yaşanan faciaların ardından bu kez karayoluyla aç susuz, yalın ayak Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışıyor.
İSTANBUL'A AKIN
Doğu ve Güneydoğu’daki kamplar ve Türkiye’nin değişik illerinden İstanbul’a akın ediyor. Buradan yola çıkarak Edirne’ye giden mülteciler Yunanistan'a geçmeye çalışırken hükümet geçişleri durdurdu. Hükümet sığınmacı akınını engellemeye çalışırken otobüs şirketleri Suriyeli mültecileri taşımayı durdurdu. Bu İstanbul’da yığılmaya neden olurken mülteciler de çareyi Edirne’ye yürümekte buldu.
KAVRULA KAVRULA AÇ SUSUZ YOLCULUK
Hürriyet’ten Gülden Aydın’ın haberine göre; Türkiye’deki Suriyeli binlerce sığınmacı, 240 kilometrelik İstanbul-Edirne otoyolunda dramatik bir kaçış yürüyüşüne başladı. Güneş altında, asfalt sıcağında kavrula kavrula. Aç, susuz. Çocuk, kadın, erkek, yaşlı...
Edirne'ye 80 kilometre kala sığınmacı grupları sıklaşıyor. On kişilik bir gruptaki gençler Şam Üniversitesi’nden arkadaşlar. Elektronik bölümünden Ali, “Üç gündür yürüyoruz. Asfalt sıcağında ve susuz. Üç güne kadar varırız Edirne’ye. Oradan sınırı aşıp Almanya’ya gideceğiz” diyor. Otostop yapmak istediklerini ancak hiçbir aracın kendilerini almadığını söylüyor. Bizimle konuşarak kaybettikleri zamanı telafi için koşar adım yola koyuluyorlar.
BAŞKA YERDE HAYATIMIZ YOK
20 kilometre sonra bir köprünün gölgesinde dinlenen bir aile... Halepli lokantacı Çerho ile eşi Hendirin, beş küçük çocuğu ve babasıyla beş gün önce İstanbul’dan yola çıkmışlar. “Kararlıyız. Almanya’ya gideceğiz. Başka bir yerde hayatımız yok. Almanya’da çocuklarımıza gelecek ve mektep var” diyorlar. Aracımıza doğru yürürken Çerho arkamızdan sesleniyor: Su lazım!
IŞİD’DEN KAÇAN KÜRTLER
Yolda bir gruba, Suriye’nin hangi şehrinden olduklarını sorduğumuzda, sert bir şekilde “Arap değil, Kürt’üz” diyorlar. Afrin’den, Azez’den gelmişler. IŞİD, yakın akrabalarını katletmiş: “Bizim hedefimiz Hollanda. Orada özgürlük ve demokrasiyle yaşayacağız.”
HİCRET KAFİLELERİ
Edirne gişelerine yaklaştığımızda küçük grupların yerini, kafileler alıyor. Manzara dayanılır gibi değil. Yürümekten ayakkabısı parçalananlar, yalınayaklar, ağlayan bebekler, tüm varlıklarını doldurdukları kulpu kopmuş valizi başının üstünde taşıyanlar... Savaşın yurdundan ettiği insanların hicreti.
BEBEĞİM BOĞULMAYACAK
Edirne otoban gişelerini gösteren tabelaların olduğu noktada jandarma barikat kurmuş. Barikatı görenler, yolun üst tarafına koşuyor. “Yed vahde - birlik istiyoruz” diye slogan atılıyor. 1500’e yakın sığınmacı, gölgeliklere sığınmış, bekliyor. Kürtler ve Araplar birbirlerinden ayrı oturuyor. Her iki gruba da sözü geçen biri diyor ki, “Avrupa’ya gidene kadar kalacağız. 1 gün, 1 hafta, 1 ay, 1 sene. Zaten ev yok, yurt yok.” Bebeğini emziren bir kadın ise “Artık dönmek yok. Bebeğim suda boğulmasın diye yaya yürüdük günlerdir. Dönmek olur mu? Çok yorgunuz” diyor.
KENT GİRİŞİNDE DURDURDULAR
BBC Türkçe’den Rengin Aslan’ın konuya ilişkin çarpıcı röportajı ise şöyle:
“Ya denizde boğulacağız, ya bu yoldan geçeceğiz. Bu yolları açın bize. Çocuklar boğulmasın diyorsunuz. O zaman açın bu yolları.”
Eşini savaşta kaybetmiş, üç çocuklu Visam, Edirne’ye girişte durduruldukları otobanın kıyısında bunu söylüyor.
Çoğunluğu Suriyeli olan göçmenlerin varmak istediği son durak ise ne Edirne, ne Yunanistan. Onlar Avrupa’nın içlerine gitmek istiyor. Hava karanlık, yaz günlerinin sıcaklığı yok. Bir sivil toplum kuruluşu çorba dağıtmak için buraya gelmiş. Battaniye ve bebek maması gibi ihtiyaçların da gecenin ilerleyen saatlerinde buraya ulaşacağını söylüyorlar.
Yaklaşık bin kişinin yığıldığı bu otobanın etrafı jandarmayla çevrili. Hafif tepelik alanda ara ara çadırlar kurulmuş göçmenler tarafında. Çoğunluğu ise çocuklu aileler ve gençler oluşturuyor.
İstanbul’dan sabah erken saatlerde yola çıkan göçmenler Edirne’ye girişlerine izin verilmediği için kentin girişinde durdurulmuş, buradan kara yoluyla Yunanistan’a gitmeleri bu noktadan engellenmişti.
Bir kısmı bu yolculuğu yapmak için Suriye-Türkiye sınırını yeni geçip gelmiş. Bir kısmı ise bir süredir İstanbul’da yaşıyor.
“BİZ GÜNDE 100 KERE ÖLÜYORUZ”
Visam ise üç çocuğuyla bir seneden fazla zamandır İstanbul’da, Sultançiftliği’nde oturmuş. Bir tekstil atölyesinde 700 liraya çalışmış. 500 lira kira veriyor. “Bunun bir de faturası, yemeği var” diyor.
500 liraya oturduğu ev, bodrum katı. “Hep rutubet” diye şikayet ediyor.
Neden Türkiye’den ayrılmak istediğini sorduğumda, “Burada okul yok. Hastaneler bir süre çok iyi baktı. Ama artık bakmıyorlar. İnsan bir kez ölür, biz günde 100 kere ölüyoruz. Bıktık” diyor.
Çocuklarının eğitim alamamasını birkaç kez tekrarlıyor kısacık konuşmamızda, “Bak çocuklarım görüyor Türklerin çocuklarını, anne bak okula gidiyorlar, anne bak bisiklete biniyorlar, diye gösteriyorlar. Hem bizi çok sevmiyor Türklerin bir kısmı. Başımıza bela geldiniz diyorlar. Biz insanız” diye isyan ediyor.
Burada bir araya gelmiş insanlar arasında bir dayanışma göze çarpıyor. Visam da “Bak bu insanlar tek yürek, tek istekleri var Avrupa’ya geçmek” diye özetliyor bu dayanışmanın nedenini.
2500 GÖÇMEN DENİZDE HAYATINI KAYBETTİ
Yunanistan’ın sınır kapılarından geçiş için izin vermediğini bilip bilmediğini soruyorum.
Gözleri dolu dolu dolu yanıtlıyor sorumu, “İnşallah açarlar. Bizim başka yolumuz yok. Ne yapalım burada yaşarız. Böyle böyle yaşanmıyor, her gün ölüyoruz. Halep’te öldük. Burada ölüyoruz” diye yanıtlıyor.
Suriyeliler Türkiye üzerinden başka ülkelere geçmek için ilk kez bu kadar büyük gruplar halinde kara yolunu deniyor.
Bu yaz Ege sahilleri Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenlerin batan şişme botlarının ve Kobanili Alan bebeğin fotoğrafıyla simgeleşen ölümlerin adresi oldu.
Karayolunu kullanarak geçmek isteyen göçmenler de işte bunu hatırlatıyor sık sık. Onlar için deniz yolu “boğulmakla” eşdeğer.
Datça açıklarında daha yeni 22 göçmenin boğularak hayatını kaybettiği göz önüne alınınca böyle düşünmekte haklılar.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin geçen ayın sonunda yaptığı açıklamaya göre 200 bin göçmenin Yunanistan’a ulaştığını, 2 bin 500 göçmenin ise hayatını kaybettiğini açıkladı.
VALİ: “ZOR KULLANIP GÖNDERECEĞİZ”
Edirne Valisi Dursun Ali Şahin ise bugün bir televizyon yayınında yaptığı açıklamada, bugüne kadar şehre gelen 4 bin kişiyi geri gönderdiklerini, bu kişilerin kamplara gitmesi gerektiğini söylüyor.
Gitmemeleri halinde ise “Bekleyeceğiz, daha da olmazsa zor kullanacağız. Karşı koyarlarsa biz de zor kullanıp, arabalara koyup göndereceğiz” dedi.
Valinin verdiği bilgiye göre Edirne merkezde üç ayrı grup halinde bin 500 kişi bulunuyor.
Kaynak: