ERDOĞAN TRABZON'DAN KONUŞTU
Birileri çözüm sürecini şımarıklık olarak algılıyorsa çok büyük yanılgı içindeler”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kobani’yi bahane ederek sokağa çıkanları eleştirdi, “Çözüm süreci şımarıklığa göz yummak değildir. Gayri meşruluğa, illegaliteye müsamaha göstermek değildir. Tehditlerden korkup geri çekilmek değildir. Birileri çözüm sürecini şımarıklık olarak algılıyorsa çok büyük yanılgı içindeler” dedi.
FİLİSTİNLİ AİLE
Geceyi geçirdiği otelden Cuma namazı öncesinde ayrılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, otobüse binmeden önce otel önünde toplanan vatandaşları selamladı. Otobüse binmek üzereyken kendisine, “President” diye seslenen Filistinli bir aileyi yanına çağıran Erdoğan, baba ve çocuklarla fotoğraf çektirdi. Erdoğan daha sonra vatandaşların sevgi gösterileri arasında Bahçecik Mahallesi’ndeki Mehmet Akif Ersoy Camisi’ne geçerek Cuma namazını kıldı.
Atatürk Alanı’nda Trabzon Valiliği ve Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan yatırımların toplu açılış törenine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, alana gelişinde eşi Emine Erdoğan’la birlikte halkı selamladı. Törene, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfü Elvan, milletvekilleri, belediye başkanları ve vatandaşlar katıldı.
“TELEFONLA GÖRÜŞTÜM”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasının başında dün Bingöl’deki saldırıya değinerek şunları söyledi:“Dün Bingöl’de haince saldırı neticesinde şehit edilen iki polisimize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Ailelerine, milletimize sabırlar diliyorum. Yaralı emniyet müdürümüze ve polisimize Rabbimden şifalar diliyorum. Kendileriyle az önce bir telefon görüşmesi yaptım. Hamdolsun gelişmeler iyi. Rabbim şifalarını acilen lütfetsin. Emniyet birimlerimiz bu hainlerin peşine düştü ve hainleri ölü olarak ele geçirdi. Diğer sorumluların da yakalanması için operasyonlar devam ediyor. Tekrar şehitlerimize rahmet diliyorum. Milletimizin ve emniyet teşkilatımızın başı sağ olsun.”
“61’İNCİ GÜNDE TRABZON’A GELDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, vatandaşlara cumhurbaşkanlığı seçimlerinde verdikleri destekten dolayı teşekkür ederek şu ifadeleri kullandı:
“10 Ağustos’ta yüzde 71 gibi çok yüksek oy oranıyla şahsıma verdiğiniz destekten dolayı teşekkür ediyorum. Bugün aynı zamanda anlamlı bir gün. Niye? Seçimin yapıldığı günden öyle bir rastlantı ki, bugün 61 gün geçti. 10 Ağustos’ta seçimi yaptık, 61’inci günde bu toplu açılış ve teşekkür ziyaretimiz gerçekleşiyor. Trabzon kendisinden bekleneni en güzel şekilde yaptı. Kendisine yakışanı yaptı. 12 yıl boyunca 8 seçimde Trabzon bizimle olmuş, bize en güçlü desteği veren illerimizden olmuştu. Tarihimizde ilk kez halkın oylarıyla doğrudan cumhurbaşkanı seçilirken de yani 9’uncu seçimde de Trabzon yine yanımızda oldu, yine bize çok güçlü destek verdi. Ahde vefanızdan, desteğinizden, itimadınızdan dolayı her birinize tek tek şükranlarımı sunuyorum. Başbakanlık görevinde olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı görevinde de Trabzon’a mahcup olmayacağız. Türkiye ekonomisiyle, demokrasisiyle, huzurlu, aktif barışçıl dış politikasıyla hedeflerine doğru ilerliyor. 2023’e 9 yıl kaldı. 19 gün sonra Cumhuriyetimizin kuruluşunun 91’inci yıldönümünü kutlayacağız. 9 yıl sonra da 100’üncü yıldönümünü coşkuyla idrak edeceğiz. 2023 hedeflerine adım adım ilerliyoruz. Ekonomide büyüme devam ediyor. 230 milyar dolardan aldığımız milli gelir 820 milyar dolar oldu. Çok çalışacak ve bunu 2023’te 2 trilyon dolara kadar yükselteceğiz. Kişi başına milli gelir 3 bin 500 dolardan 10 bin 500 dolara çıktı. Daha çok çalışacağız. 2023’te 25 bin dolara hep birlikte yükselteceğiz. İhracatımız 12 yıl önce 36 milyar dolardı, dün açıklanan rakamlarla bunun yıl sonunda 160 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor. İhracatımızı da katlayarak artıracağız. 500 milyar dolara ulaşmış olacağız. Sadece ekonomide değil, demokratikleşme, özgürleşme, toplumsal barış, huzur ve kardeşlikte de Türkiye’yi kat kat büyütecek ve bölgesinde örnek bir Türkiye’yi daha güçlü şekilde inşa edeceğiz.”
“ÇATIŞMALARDA TARAF DEĞİLİZ”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye ve Irak’taki olaylara da değinerek sözlerini şöyle sürdürdü:“Bölgemiz son derece hassas. Son derece kritik süreçten geçiyor. Yanı başımızda Irak’ta, Suriye’de son derece kanlı çatışmalar yaşanıyor. Tüm bu hadiseler karşısında Türkiye’yi güvenli, istikrarlı ve huzurlu şekilde güçlendirmeye çalışıyoruz. Buradan tüm ülkeme, milletime, dünyaya açık açık ifade ediyorum; Türkiye bölgemizde yaşanan çatışmaların hiçbirinde taraf değildir. Türkiye hiçbir mezhebin, hiçbir etnik kökenin yanında ya da karşısında değildir. Tüm bu krizler başladığı andan itibaren bizim tarafımız hep barış, diyalog, oldu. Hep insanların özgürce ve emniyet içinde yaşamalarını istedik. Suriye ve Irak’ta Arap, Türkmen, Ezidi, Süryani ayrımı yapmıyoruz. Şii, Sünni, Nusayri, Müslüman, Hıristiyan, Musevi gibi ayrımlara asla prim vermiyoruz. Çünkü biz yaradılanı yaradandan ötürü sevdiğimizi hep söyledik ve söylüyoruz.”
“ADİL SİSTEMLER KURULMASI İÇİN ÇALIŞIYORUZ”
Erdoğan, çabalarını anlamayanlar olduğunu da vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizi ne ülkemizin belli bir kısmı ne de dünya ülkeleri hala anlamadı. Anlamamakta da ne yazık ki direnenler var. Bölgedeki tüm terör örgütlerine karşı son derece ilkeli, sorumlu ve dik duruş sergiliyoruz. Çünkü biz ülkemizde 30 yılı aşkın süredir bölücü terör örgütüne karşı, PKK’ya karşı çok insanımızı kaybettik. Aynı şekilde şimdi de Irak’ta başlayıp Suriye’de palazlanan, hala terör estiren IŞİD’e karşı da aynı tavrımızı sürdürüyoruz. Bunun dışındaki terör örgütleri de bizim için bir tehdittir. Onlara karşı da her türlü tedbiri aldık, alacağız. Irak ve Suriye’de çatışmalardan kaçan kardeşlerimize de kapılarımıza açtık. İmkanlarımız seferber ettik. 1.5 milyonu aşkın insanı ülkemizde misafir ediyoruz. Niye? Bu bizim insanlık anlayışımızdır. Vicdani, İslami anlayışımızdır. Bundan dolayı bunları yaptık. Onları terörist eylemlerin, kurşunların, bombaların altında bırakamazdık. Katil devlet terörü estiren bir Esed rejiminin altında bırakamazdık. Biz onlara ensar olmaya mecburduk. Biz de bunu yaptık. Hala yapıyoruz. 4.5 milyar dolar harcamamız oldu. Şu anda sadece Avrupa’da 130 bin sığınmacı var ve Avrupa bundan dert yanıyor. Sadece Türkiye’de 1.5 milyon sığınmacı var. Bizim farklılığımız batıya göre bu. Tekrar ediyorum; Suriye ve Irak’taki hiçbir etnik köken ve mezhep arasında ayrım yapmıyoruz. Terör örgütleri arasında bu iyidir bu kötüdür gibi bir ayrıma asla gitmiyoruz. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bu hadiseler karşısında uluslararası hukuk içinde ilkeli, sorumlu, sağduyulu tavır sergiliyoruz. Bölgede akan kanın bir an önce durması, insanların evlerine dönebilmesi, Irak ve Suriye’de herkesi kucaklayan adil sistemlerin kurulması için elimizden ne geliyorsa tereddüt etmeden yapıyoruz.”
“HALA ESED REJİMİNİ KORUMAK AKLA ZİYANDIR”
Bayramda Islahiye kampını ziyaret ettiğini de hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:“Mültecilere kendi ülkelerine dönmekten bahsettiğim zaman orada yükselen alkış görülmeye değerdi. Kimse kolay kolay gurbette evindeki huzuru bulamaz. Ondan sonra çadırları dolaştım. Orada daha çok Türkmen ve Araplar vardı. Onları gezdik. Hepsi Türkiye’ye dua ediyorlardı. Bazı komşu ülkelerin kalkıp da hala Esed rejimini korumak için ellerinden geleni yapmaları akla ziyandır. Örgüt olarak teröristler olduğu gibi devlet bazında da devlet terörü estirenler var. Bunun örneği Suriye rejimidir. Suriye halkı kardeşimizdir. Onlarla sorunumuz yok. Ama Suriye yönetimiyle terör estirdiği için sorunumuz var. 250 bin insanı öldüren böyle bir rejime nasıl alkış tutabiliriz? Halkı Müslüman olan bazı ülkeler Esed rejimine sahip çıkıyorlarsa bunun hesabını bu dünyada da ebedi alemde de veremezler. Dürüst olmaya mecburuz. Esed rejiminin kimyasal silahlarla, konvansiyonel silahlarla insanları katletmesinin hiçbir izahı olamaz. Şu anda 1.5 milyon insan bizde, 1.5 milyon insan Lübnan’da, 1 milyon Ürdün’de. Irak’ta, şurada burada olanlarla yaklaşık 5 – 6 milyon Suriyeli yurtlarının dışında yaşıyorlar.”
ALGI OPERASYONU YAPIYORLAR
Erdoğan, Türkiye’nin bölge meseleleri karşısında ilkeli, dik ve hukuk içindeki duruşunun hem Türkiye içinde hem dünyada bazı çevreleri ciddi şekilde rahatsız ettiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Büyüyen Türkiye ekonomisi hem içeride hem dışarıda birilerini ciddi şekilde rahatsız ediyor.Demokratikleşme adına attığımız adımlar, özellikle çözüm süreci birilerini rahatsız ediyor. Türkiye teröre destek veriyor diye algı operasyonu yaptılar, ardından ekonomiye karşı algı operasyonu yaptılar. Şu anda içerideki piyonlarını kullanarak sokakları terörize etmek gibi alçakça yöntemi uygulamaya başladılar. İnanın bunu da başaramayacaklar. Gezi olaylarında başaramadılar. 17 – 25 Aralık darbe girişiminde başaramadılar. 30 Mart, 10 Ağustos’ta başaramadılar. Şimdi de bu kirli oyunlarında başarılı olamayacaklar. Son birkaç gündür yaşanan şiddet, vandallık ve yağmacılık olaylarında maalesef 31 insanımız hayatını kaybetti. Kamu binalarını, bindikleri belediye otobüslerini, esnafın işyerlerini yaktılar, Kızılay’ın kan araçlarına alçakça saldırdılar. Türk bayraklarına haince saldırdılar. Atatürk’ün büstünü yaktılar.”
CHP’ YE YÜKLENDİ: “BU MAKAMDA BÖYLE KONUŞMAK İSTEMEZDİM, SEN O AKLI KENDİNE SAKLA”
Muhalefet partilerini de eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne yazık ki muhalefet partisi bunlara sahip çıkıyor. Aynı şekilde parlamentodan bir parti bunlarla hareket ediyor, eylemlerde bunlarla birlikte hareket ediyor. Ana muhalefet ve bu parti tezkere olayında da beraber hareket ettiler. Orada tezkereye karşı çıkanlar şimdi Türkiye’nin Kobani’ye asker göndermesini konuşuyorlar. Biz Kobani’den 200 bin insanı içeri aldık. İnsani yardım ve bakımlarını üstlendik. Olay sadece Kobani mi? Suriye’deki 250 bin insan öldürülürken sesi çıkmayan ana muhalefet partisiyle bu partinin şimdi ne oldu da sesi çıkıyor? Ana muhalefet partisinin başındaki zat Esed’i korumak için bu adımları atıyor. Çıkmış akıl veriyor. Sen o aklı kendine sakla. Böyle konuşmak istemezdim bu makamda. Ama bir cumhurun başı olarak bunları söylemek ve konuşmak zorundayız” dedi.
“TÜRKİYE BOYUN EĞMEZ”
Türkiye’nin bu şiddete, vandallığa ve yağmacılığa asla boyun eğmeyeceğini de vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
“SOKAK SERSERİLERİ” İFADESİNİ KULLANDI
“Tarih boyunca eğmedi yarın da eğmeyecek. Bunların canı yanmıyor. O vandallar, yağmacılar Türk bayrağına saldıran o hainler er geç bulunacak,. Hepsinden de bunların hesabı sorulacak. Türkiye iç ve dış politikasını teröristlerin, sokak serserilerinin şiddet eylemleriyle belirleyecek bir ülke değildir. Hem sokaktaki o maşalar, hem de iplerini tutan efendileri bilsinler ki, Türkiye sokak eylemlerinden korkup istikamet değiştirecek bir ülke değildir. Gereken neyse devletimiz onu yapıyor ve yapmaya devam edecek. Sokaktaki şiddet durduğunda da bu şımarıklığın hukuk içinde hesabı sorulacak. Tüm Karadenizli kardeşlerimizden, tüm vatandaşlarımızdan bu olaylar karşısında soğukkanlı ve itidalli olmalarını rica ediyorum. Tuzak çok açık. Kobani’yi bahane ederek sokağa çıkıyorlar. Aslında amaçları ülkenin huzurunu kaçırmak, öfkeyi büyütmek, nefreti yaymak, kardeşliğimizi sabote etmek. Parlamentoda malum siyasi partinin dışındaki partiler de bakıyorsunuz bir tanesi aynen onunla hareket ediyor, bir diğeri de maalesef temkinli duruş sergilediğini zannediyor. Bakıyoruz iktidarla uğraşıyor. Bırak iktidarla uğraşmayı. Birlik, beraberlik zamanı olan böyle bir dönemde, teröre karşı el birliği, güç birliği zamanıdır. Bu tuzağa düşersek kaybeden hep birlikte millet olur. Öfkesine yenilen bu hainler karşısında sabrını, itidalini muhafaza edemeyen, bunların tuzaklarını düşmüş, ekmeklerine yağ sürmüş olur. Bunlar istiyorlar ki, Türk ile Kürt birbirinden nefret etsin, birbirine öfke beslesin. Bunu tarihin hiçbir döneminde başaramadılar bugün de başaramayacaklar. Sağduyumuz ve itidalimiz ile bu kirli tuzağı bozacağız.”
“ÇÖZÜM SÜRECİ ŞIMARIKLIĞA GÖZ YUMMAK DEĞİLDİR”
Erdoğan, Kobani’ye Türkiye’den başka kimsenin yardım etmediğini de vurgulayarak şöyle konuştu:“Kobani’ye Türkiye’den başka yardım eli uzatan ülke var mı? Kobani’yi Türkiye’den başka dert edinen ülke var mı? Halep’i, Humus’u, Lazkiye’yi Musul’u, Erbil’i ne kadar kendimize dert edindiysek Kobani’yi de kendimize dert edindik. ‘Türkiye Kobani’ye yardım etmiyor’ diyerek hem içeride hem dışarıda Türkiye’yi hedef yapmak en başta nankörlüktür. Hem tezkerede karşı çıkacaksın, hem de Kobani’ye yardım etmiyoruz diye şımarıkça şiddet çağrısı yapıyorlar. Kimler yapıyor bunu? Maalesef o partinin milletvekilleri, ya iktidar partisine yürüyerek, molotof kokteyli atarak. Maskeler. Nedir o maskeler? Demek ki sen teröristsin. Eğer terörist değilsen o maskeyi çıkar yüzünden. Bunlara yönelik ayın 14’ünden sonra gerekli bütün tedbirler alınacaktır. Azami ölçüde yasalarda gerekli değişiklikler yapılacaktır. Bu barış kervanıdır. Barış kervanını tehdit eden hangi unsurlar varsa bunlara karşı hukuki zemin çok daha güçlü hale getirilecektir. Kusura bakmasınlar, bu tür alçakça hareketlere prim vermeyiz. Çözüm süreci şımarıklığa göz yummak değildir. Gayri meşruluğa, illegaliteye müsamaha göstermek değildir. Tehditlerden korkup geri çekilmek değildir. Birileri çözüm sürecini şımarıklık olarak algılıyorsa çok büyük yanılgı içindeler. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çıkacaksın sevgiden barıştan saygıdan bahsedeceksin, sonra da sıkılmadan utanmadan milleti sokağa davet edeceksin. Ondan sonra kalkıp ‘ben bunu şiddete karışmak suretiyle demedim’ diyor. Ne diye dedin? Sokağa davet ettiklerin ellerinde sopalarla, taşlarla, molotoflarla, silahlarla, polisin, askerin üzerine saldırdıkları gibi kamu binalarını, araçlarını yaktılar, okulları yaktılar, yıktılar. Her şey açıkça ortada. Biz sorunların sokakta, dağda, silahla değil, konuşarak ve siyaset zemininde çözümünü istedik. Siyaseti değil şiddeti ve terörü tercih edenler çözüm sürecine hiçbir katkı sağlayamazlar. Silahlı efendilerinden korkup iradelerini ayaklar altına alanlar, çocukların gençlerin arkasına saklanarak korkakça siyaset yapıyormuş gibi davrananlar sürece katkı sağlayamazlar.”
ÇÖZÜM SÜRECİNE CANIMI KOYDUM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çözüm sürecine elimi, bedenimi, canımı koydum. Her ne pahasına olursa olsun 77 milyonun kardeşliğini tesis etmek, barış ve huzur için son nefesime kadar mücadeleye devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki bu millet bizimledir. Milletimin çizdiği istikamette hem Türkiye’yi, hem kardeşliği büyütmek için mücadelemiz asla kesintiye uğramayacaktır. Ortak akılla çözüm inşa etmek isteyenlerle yürürüz. Korkarak, ürkerek, silahlı efendilerine boyun eğerek her gün farklı kılığa girenlerle çözüme ulaşılamayacağını da çok iyi biliriz. Öfkesine mağlup olan bu alçakların tuzağına düşer. Kardeşine karşı nefret hissine kapılan bu hainlerin tuzağına düşer. Büyük bir ülkenin büyük milleti olarak bu şiddete, vandallığa, ahlaksızlığa karşı dimdik ama itidalli durmayı sürdüreceğiz. Güneydoğuda veya farklı yerlerde ölenler, öldürülenler kim diye baktığınız zaman Kürt vatandaşlarımı göreceksiniz. Araçları yakılanlar Kürt vatandaşlarım. Nokta nokta her şeyi tespit etmişler, mağazaları yakıp yıkıyorlar. O mağazalar onların dünya görüşünü paylaşmadığı için bir de yağmalıyorlar. Bunun özgürlükle, barış ortamıyla ne alakası var? Sağolsun polisimiz, askerimiz, istihbarat birimlerimiz fedakarca çalışıyor. Hem bu olayları durduracağız, hem de bunun hesabını soracağız. Gençlerimizin kışkırtmalara, tahriklere son derece hassas olmalarını rica ediyorum. Onların istedikleri gençlerimizin sokağa dökülmesi, öfkenin, nefretin büyümesi. Onlara istediklerini asla vermeyeceğiz. Hep birlikte çok çalışacak, kardeşlik hukukumuzu ve bu hukukun içinde ekonomiyi, demokrasiyi, özgürlükleri daha da büyüteceğiz. Enerjisini boşa harcayan, gereksiz tartışmalar yapan bir ülke değil, enerjisini birliğe kardeşliğe kalkınmaya sarf eden bir ülke olacağız.”
Konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, 53 milyon lira değerindeki 17 tesisin açılış kurdelesini törene katılanlarla birlikte kesti.
KORUMA ENGELİNİ AŞTI, HAREKET HALİNDEKİ OTOBÜSÜN ÖNÜNE ATLADI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trabzon'da toplu açılış töreninin ardından Trabzon Valiliği'ni ziyaret etti, Vali Abdil Celil Öz ile görüştü. Erdoğan valilikten ayrılırken hareket halindeki otobüsün önüne atlayan 70 yaşındaki Mahşure Köroğlu, korumalara zor anlar yaşattı. Korumaların uzaklaştırmaya çalıştığı kadın, otobüsün duraklayınca engeli aşarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanına ulaşmayı başardı. Cumhurbaşkanı ile görüşen kadın, daha sonra uzaklaştı. Karadeniz Teknik Üniversitesi'nden işten çıkarıldıklarını belirten bir grup işçi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan yardım istedi. İşçileri dinleyen Erdoğan, daha sonra Trabzon Belediye Başkanlığı'nı ziyaret etti ve Başkan Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu ile görüştü. Belediyeden ayrılışı sırasında da istekte bulunan bir kadını dinleyen Cumhurbaşkanı, Akademik Yıl açılışına katılmak üzere Karadeniz Teknik Üniversitesi'ne gitti.
KALKANLA BU İŞİN ÖNÜNE GEÇİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Osman Turan Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen 2014 - 2015 Akademik Yıl Açılış Töreni'nde yaptığı konuşmasına, Bingöl'de dün silahlı saldırı sonucu şehit olan emniyet mensuplarına Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar dileyerek başladı. Başbakanlığı döneminde Türkiye'deki üniversite sayısını 76'dan, 175'e çıkardıklarını, bazı çevrelerin bunu eleştirdiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eleştirenlerin haklı yanları yok mu? Doğru, ama biz istiyorduk ki artık şu göç dalgalarını durduralım. Bugün Hakkari'deki bir genç üniversite okumak için illa da Ankara'ya veya komşu bir ile veya İstanbul'a gitmek durumunda kalmasın. Bizim görevimiz nedir? Eğitim kurumlarını onların ayağına getirmektir. Öğrenciyi alıp farklı illere çekmek değil. Göçün önemli nedenlerinden bir tanesi de budur, biz bu adımı attık" dedi.
Üniversitelerde ciddi akademisyen açığı bulunduğunu ve bunu çözmesi gerekenin de mevcut akademisyen kadroları olduğunu, yeni akademisyenlerin yetiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bütün branşlarda sıkıntılarımız var, ama kutlu doğum sıkıntılı olur. Ben inanıyorum ki bu kutlu doğum da sıkıntılı bir şekilde gerçekleşiyor ve gerçekleşecek. Üniversitelerin kendi asli vazifelerine, eğitim ve bilim alanına dönmesi için artık en başta başarılarla gündeme gelebilmesi için yoğun gayret sarfettik, ediyoruz, edeceğiz. Daha katetmemiz gereken uzun bir mesafe var. Eğitim nasıl hayat boyu devam eden uzun soluklu bir süreçse, iyileşme, gelişme, değişim ve tekabül de uzun soluklu bir süreçtir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de sadece üniversitelerin değil, yakın tarihe bakıldığında birçok kurumun asli vazifelerin dışında faaliyet gösterdiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir çok kurumun enerjisini ne yazık ki asli vazifelerinin dışında sarf ettiğini ya da sarf etmek zorunda kaldığını görürsünüz. Siyaset kurumu çok uzun yıllar enerjisini Türkiye'nin ilerlemesine, kalkınmasına, huzur ve istikrarın pekişmesine değil, kendi ayakları üzerinde durabilmeye maalesef teşrif etmiştir. Bürokrasi kendisine hizmeti, kendi varlığını güvence altına almayı çok uzun yıllar millete hizmetin önüne koymuş, enerjisini milletten ziyade kendisi için sarf etmeyi tercih etmiştir. Adalet kurumları milletle kucaklaşma yerine, hızlı ve tatmin edici adalet dağıtmak yerine enerjisini siyaseti kısıtlamaya harcamıştır. Güvenlik birimleri milletin çıkarlarını öncelikle korumak, demokrasiye ve siyasete güvenli alan açmak yerine statükoyu korumayı öne çıkarmış, enerjisini buna sarf etmiştir. Devlet enerjisini milletle kucaklaşmak, milletiyle el ele verip ileri hamle yapmak yerine milletiyle arasına mesafeler açmak için seferber etmiştir. 2000'li yılların başına kadar Türkiye'nin son derece gereksiz, sanal üstelik ülkede ağır tahribata yol açan kimi yapay sorunlarla sürekli enerji kaybettiğini görürüz. 1945 sonrası Avrupa ülkelerine bakın, ABD'ye, Japonya'ya bakın. İkinci Dünya Savaşı'na katılmış ve ağır zayiatlar vermiş bu ülkelere bakın. Bu ülkeler enerjilerini kalkınma için, ilerleme, demokrasi, eşitlik, adalet, insan hakları için çok yoğun şekilde seferber ederken, Türkiye 10 yılda bir darbelerle, kısır siyasi tartışmalarla, anlamsız yasaklarla, kısıtlamalarla, kimi zaman iç çatışmalarla, kimi zaman terörle mücadeleyle maalesef kendi içine kapanmıştır. Türkiye'de çok partili siyasi dönemde 16 ayda bir hükümet değişti. Bu ülkede istikrar, kalkınma olabilir mi? İstikrarın yakalandığı dönem 2002 sonrası şu ana kadar gelen dönemdir. Bu da Türkiye'yi zaten sıçratmıştır ve hiçbir askeri darbe Türkiye' ye kazanç sağlamamıştır. Tam tersine Türkiye'ye çok ağır bedeller yaşatmıştır. Hiçbir yasak, hiçbir kısıtlama Türkiye'yi ileriye taşımamıştır. Siyasetin faaliyet alanının daraltılması demokrasiye hiçbir fayda getirmemiş, tam tersine demokrasiyi kırılgan hale getirmiştir, ürkek bir hale getirmiştir. Sorunlu bir muhalefet sergilenmediği için hizmeti öne çıkaran iktidar anlayışı yerleşmediği için, koalisyon ve sık tekrarlanan seçimler nedeniyle istikrar tesis edilemediği için Türkiye uzun yıllar önünü göremeyen bir ülke konumunda kalmıştır.
ESED’İ KORUMAK İÇİN Mİ BUNU YAPIYORSUN?
Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eski Türkiye'de belli zümreler kazanırken millet hep kaybediyordu. Yeni Türkiye'de millet kazanırken kaos lobisi, faiz lobisi, kan lobisi kan kaybetmektedir. Son günlerdeki şiddettin nedeni asla ve asla Kobani değildir, eski Türkiye'yi diriltme çabasıdır. Son BM Genel Kurulu'ndaki konuşmamda da söyledim. Orada da bu işi çok açık ve net gündeme getirdim. Fakat bizim bu söylediklerimiz öyle zannediyorum ki bir kulaktan giriyor, bir kulaktan çıkıyor. Bizim sınırımız Irak, Suriye'de 1300 kilometre. Burada tehdit altında olan her an biziz. Şu anda 1,5 milyon mülteciye ev sahipliği yaparken Avrupa'nın tamamında 130 bin mülteci var. Amerika vesaire oradan var mı, yok. İşte ben sadece havadan bombalarım. Bunu söyledik, ‘havadan bombalamakla çözemezsiniz’ dedik. Siz havadan bombalıyorsunuz, o ise tanklarıyla toplarıyla yürüyor. Silahlar ABD'nin tankı topu. Kime vermişti bunu? Maliki'ye. Maliki Musul'u bırakıp kaçtı ve bütün ağır silahlar IŞİD'e kaldı. Şimdi IŞİD Amerika'nın ağır silahlarıyla oradaki halkı ne yazık ki vuruyor. Türkiye'deki bazı siyasi partiler şunu söylüyor; 'sadece kobani'ye yönelik tezkere yapabiliriz'. Yahu insaf, Kobani'den 200 bin insan Türkiye'de. Ama sen 200 bin insanı öldüren Esed'i korumak için mi bunu yapıyorsun? Suriye'de devlet terörü var. Katil Esed, bunu görmediğin sürece siyasette yeni bir gözlüğe ihtiyacın var demektir"
"KALKANLA BU İŞİN ÖNÜNE GEÇİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL"
Erdoğan son olaylara da değinerek, "Bütün bunlarla beraber soruyorum; şehirlerimizi yangın yerine çevirmek için eylem yapanlar kimler? Bunları bilmek için ordinaryüs olmaya profesör olmaya da gerek yok. Her şey ortada. Bölücü terör örgütü baş sorumludur. Çocukların eline taş verenler, silahı verenler, polislerimizi şehit edenler ortada. Bütün bunlara karşı polisimiz ne yapacak? Hala kalkan mı tutacak? Kusura bakmasınlar, kimsede bu konuda bize akıl vermesin. Artık ne polisimizin ne askerimizin kalkanla bu işin önüne geçmesi mümkün değil. Gereği neyse askerimizde polisimizde onu yapacaktır. Büyük devlet sokaktaki şiddet eylemlerine, yağmacılığa, şımarıklığa teslim olan devlet değildir. Açık açık ifade ediyorum, içerde de dışarıda da politikalarımızı biz belirleriz. Dünyada hiçbir ülke belirleyemez. Artık bunu yapmak durumundayız. Kamu binalarını yakacaklar, hastaneleri yakıyorlar, kamu araçlarını, bindiği otobüsü yakıyor. Oradaki kürt vatandaşlarımızın, onların da araçlarını yakıyorlar. Üniversitelerin içinde terör estirmeye çalışıyorlar. Bakıyorsunuz, onların başını çeken siyasi de çıkıyor, ‘ben şiddet yapın demedim’ diyor. Yahu ne dedin sen? Dediklerin ortada. Sokaklara dökülmeyi teşvik ettiniz, şimdi de söylediklerimi nasıl geri alabilirim bunun gayreti içindesin. Yapılması gereken neyse devlet olarak bunları bütün kurumlarımızla şu anda yapmanın kararlılığı içindeyiz. Bedeli ne olursa olsun, anladıkları dil neyse o dille onlara yaklaşacağız, konuşacağız. Bende bir Cumhurbaşkanı sıfatıyla böyle konuşmak istemezdim. Ama 31 kişinin bu şekilde ölmesi bizi bu noktaya sevk etmiştir. Malum siyasi parti, bir kez daha kendi iradesini ayaklar altına almış, demokratik meşru biz mücadele vermek yerine eski Türkiye aktörlerinin oyuncağı haline gelmiştir" diye konuştu.
Musul'un IŞİD tarafından işgal edildiğinde sesini çıkarmayanların şimdi konuşmaya başladığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Adını verdiğim siyasi parti o dönemde sesini çıkarmadı. Başkonsolosumuz ve çalışanları rehin alındığında, bazı partiler, ‘hükümet niye Irak'a Suriye'ye girmiyor?’ dediler. Yahu biz onların kusura bakmayın, argo olacak ama, onların dolduruşuna gelmiş olsaydık şu anda 49 vatandaşımız olmayabilirdi. Bunlarda her şey canice. Bizim soğukkanlı davranmamız gerekiyordu. 102 gün sabrettik, sağ salim bunları kurtarmamız gerekiyor onun için hassasız. Bunların sırtında yumurta küfesi yok. Biz öyle değiliz. 102 günün sonunda 49 kardeşimizi oradan kurtarmış olduk. Efendim nasıl kurtardınız? Ne verdiniz? Ne verdiysek verdik. İşi bitirdik mi, sen ona bak. Hiç kimsenin tehditlerine, tahriklerine, sokakta kullandığı şımarık piyonlarına boyun eğmeyiz. Türkiye IŞİD' le de mücadele eder, PKK'yla da eder, ediyor, Kobani için de mücadele eder, ediyor. Tabi bizim kardeşliğimiz farklı. Biz bu kardeşliğimizi çok iyi korumamız lazım. Birliğimiz beraberliğimiz çok önemli. Bilesiniz ki biz bize faydalıyız."
Akademisyenlere de birlik ve beraberlik konusunda dikkat etmelerini isteyen Erdoğan, “Hele hele üniversitelerimizin içerisine ayrımcılık tohumunu atanlara, değerli hocalarım sizlerin çok dikkat etmesi lazım. Bu işin ihyası da, inşası da sizlerin elindedir. Bizim medeniyetimiz malum. Hocasına önem veren, ona en yüksek irtifayı özellikle tahsis eden bir medeniyettir. Onun için ‘Bana bir harf öğretenin kölesi olurum’ diyen bir medeniyetin çocuklarıyız biz. Sizlerin yetiştirdiği ve yetiştireceği nesil inanıyorum ki bu hassasiyeti hisseden bir nesil olacaktır. Başbakanlığım, genel başkanlığım esnasında 77 milyonun kardeşliği için bir çözüm süreci başlattık, kararlılıkla sürdürdük. Bundan sonra da sürdürmeye devam edeceğiz. 2023 hedefleri 2071 hedefleri hayal değildirö dedi.
Konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Rektör Prof. Dr. Süleyman Baykal tarafından KTÜ Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Raif Kalyoncu'nun yaptığı tablo hediye edildi. Kalyoncu, tablo ile Trabzon'u en iyi şekilde anlatmaya çalıştığını söyledi. Erdoğan, ardından günün anısına Rektör Baykal'a bir plaket verdi.
Kaynak: