Dr. Hasan Vasfi Altay
Emrah öldü, cumhuriyet yaşıyor mu?
Biz Emrah’ın ölümüne inanmamıştık. Ülkenin aydınları da Cumhuriyet’in öldüğüne inanamıyor.
Emrah Akkuş benim bir can dostumun yeğeni. ODTÜ Elektronik Mühendisliği mezunu. Canına kıydı durup dururken. Çin’de fırlatılan Göktürk uydusunun mühendislerinden biriydi. Dört dörtlük bir insandı. Derya deniz bir düşünce yumağı. Geçmişte, düşük ücretle çalıştığı Vestel’e, üst düzeyde teknik çalışmalarıyla büyük paralar kazandırdığını biliyorum. Şimdiki kurumu TÜBİTAK’taki yapılanmadan rahatsızdı. “Kalite çok düştü” diyordu. (TÜBİTAK’a ılımlı! tipler dolduruldu. Bilim insanı olmak mühim değil, badem zeka olmak yetiyor). Akademik dünya için Emrah çok değerliydi. Ancak kimse sahip çıkmadı. Zaten, çoğu üniversite bilim üretmiyor. Zeki insanlar bu ülkede yalnız kalmaya mahkum. Emrah da yapayalnız kalmıştı. Kimse köprü kuramadı zihnindeki açmazlara. Memleketin hali, üniversitelerin hali hiç uymadı kafasına. Uyduruk ileri demokraside her daim düşünebilen insanlar kaybediyor. Makarna- kömür ahalisinden daralan kimseye rastlamıyorum. Emrah intihar ettikten sonra yirmi gün yoğun bakımda yattı. Hastaneye geldiğinde Glaskow skalası yalnızca 3’tü. Bir hekim için bu ölüm demekti, biliyorduk. Ama ölümü Emrah’a hiç yakıştıramıyorduk. Düzensiz solunumundan umutlanıyorduk. Belki yalnız beyin sapı sağlam kalmıştı oysa. Hafif pupil refleksi vardı bir de. Biz hep uyanmasını bekledik. Lakin Emrah aslında yirmi gün önce ölmüştü. Solumayı ve kalp atışlarını da dün gece bıraktı. Bütünüyle terk etti bizi. Ne kötü bir kayıptı. Ne kadar çaresiz kalmıştık. Mezarlığa gittiğimizde söylenecek söz yoktu. Kimse kimseyle konuşmadı. Kalabalık çekilince Emrah’ın mezarının başına oturdum ve bir sigara yaktım. Yerdeki toprak parçalarını ufalarken kafama bir fikir kilitlendi. Bu bembeyaz insan, ülkenin teminatı Emrah, Cumhuriyet’e (T.C.) benziyordu. Cumhuriyet de kurum ve kurallarıyla ve dahi erdemleriyle bir hayli hırpalandı. Abdestli kapitalizm küresel mafya tarafından çoktan dizayn edildi ve memleketin her köşesine ittirildi. Laisizm 1950’den beri yoktu. (Devrim yasaları da 1938 itibarıyla tedavülden kalkmıştı). Bakmayın ağızlara sakız olmasına; devrimciliğin, halkçılığın ne demek olduğunu çoğu kimse bilmez. Şimdi parlamenter cumhuriyetin esamesi okunmuyor. Ama kimse de yasını tutmuyor. Biz Emrah’ın ölümüne inanmamıştık. Ülkenin aydınları da Cumhuriyet’in öldüğüne inanamıyor. Cumhuriyet’in koca bir gençliği var, solunumu var diyoruz. Aydınlanma ateşi hala yanıyor, zayıf da olsa pupil refleksi var diyoruz. Direnmek istiyoruz yani. Emrah’ı bugün gömdük dostlar. Ağır hüznü kaldı bizde. Peki ya Cumhuriyet? Onun mezarı dahi yok. 12 Eylül’den beri, yani 33 yıldır yalnız kahrını yaşıyoruz. Amerikan emperyalizmi Türkiye Cumhuriyeti’ni askeri-sivil darbelerle infilak ettirdi. Neyse ki kına bol. Karşıdevrimciler sıkıntısını çekmeyecek. Her şeye rağmen umutsuzluğa düşmeyiniz. Küllerimizden doğmalı, Emrahları yok eden bu ilkel sistemi bir büyük uygarlığa dönüştürmeliyiz.