İbrahim Karamemet
ÇIRILÇIPLAK OLSAM BİLE…
Özgecan’ın vahşice katli bardağı taşıran son damla oldu. Son damla demek bardağın, bardağın değil küpün çoktanberi dolmuş olduğunun itirafı. Özgecan olayı bir simge oldu. Töre kanunlarının ve tutuculuğun, ataerkilliğin en yoğun yaşandığı Güneydoğu’da bile yoğun katılımlı protestolara neden oldu. Özgecan’ın tabutu kadınların omuzunda yükseldi. Keşke hiç olmasaydı, bu geniş katılımlı protestolarla teselli bulacak değiliz ama, önemli bir simge. Bu arada medyada, sosyal medyada, protesto yürüyüşlerinde yüzbinlerce slogan, söz, laf, yorum dolandı durdu. Hiçbiri acımıza, hele ailenin acısına zerre kadar fayda etmez. Hiçbir neden yokken hayvani dürtülerle canice ve hunharca işlenmiş bir cinayet bu. Aileye sabır ve metanet dileriz.
Sanki daha önce bu tür cinayetler olmuyormuş gibi belli bir kesim dışında bütün toplum harekete geçti. Belki bu cinayet en sarsıcı, en masumu, en etkileyicisydi ama, ötekiler neydi.. Herşeyden önce can almaktı, üstüne üstlük bir hayvanın bile yapmadığı bir dürtü sonu insanlık dışıydı. Küp zaten dolmuştu ve bu son büyük damla küpü taşırdı.
Saçmasapan, hatta sapıkca yorum yapanlar da oldu. Ve toplumumuzda ne kadar ilkel bir kesimin olduğu bir kere daha ortaya çıktı maalesef. Bu arada tepkiler de kademe kademeydi idam cezası nidaları bile atıldı. Her zaman olduğu gibi eğitime vurgu yapıldı, eğitim şart dendi. Ama kimse detaylara ve işin temeline inmedi. Tersine bir kız lisesinde, okul bahçesinde olayı protesto eden kız öğrencilerin üstüne yürüyen eğitimciyi bile gördük. Cumhurreisimiz ilgisiz toplantılarda bile Özgecan kızımızı bahane edenler diye lafa başlayarak, olayı protesto edenlere parmak salladı.
Ciddi ve resmi sayılacak önerilerden biri de camiilerde kadına saygı ve eşitlik konusunda vaaz verilmesiydi. Böyle birşey işin fıtratına uygun değil bir kere. Nasıl olacak bilemiyorum. Hz. Muhammed’in kaç eşi olduğu, dört eşli denir ama, aslında çok daha fazla olduğu camide nasıl anlatılacak. Çeşitli kaynaklar cariyeleriyle birlikte ondokuz sayısına kadar ulaşıyor. Bir de eş edinemediği Leyla rivayeti var ki, hemen hiçbir kaynakta geçmez. Ama bazıları bunun vakıa olduğunu belirtir. Güçlü bir aşiretin kızıdır Leyla. Daha çok politik nedenlerle Hz. Muhammed eş olarak seçmiştir Leyla’yı. Ne var ki, Leyla müslüman değildir. Muhammed evlenince Leyla’ya haliyle müslüman olma ve biat şartı önsürmüştür. Leyla ise bunu red etmiş ve sen kimsin ki, ben falancanın kızıyım, sana niye biat edeyim deyip gerisin geriye babasının evine gitmiştir. Buna hiçbir dini kitapta değinilmez, çok az araştırmada ele alınır. Bir rivayet olduğu rivayet edilir. Leyla kadının kişiliğini korumasının güzel bir örneğidir. Kendini ezdirmek bir yana, çünkü Hz. Muhammed’in kadınları ezdiği söylenemez, böyle bir örnek kayda geçmemiştir ancak, Leyla’nın kendi tercihlerine en ufak müdaheleye bile izin vermiyen kişilikli bir kadın olduğunu, koskoca dini lider ve güçlü bir önder olan Hz. Muhammed’e bile sırt çevirdiğini mi anlatacak imam efendi.
Gelelim müslümanlıkta da kabul gören Hz. Adem ve Havva meselesine. Tanrı Adem’i çamurdan yaratmıştır, onun kaburga kemiğinden de Havva’yı. Dolayısıyla kadın eşine tabii olacaktır, diye öğretilir. Oysa işin aslı hiç de öyle değildir. Kutsal kitap Talmut’un ilk bölümünde Adem’in ilk karısı “Lilith”den söz eder. Lilith Adem ile birlikte aynı anda çamurdan eşit olarak yaratılır. Ancak, Lilith Adem’in savrukluğu ve tembelliğinden memnun değildir ve onu terkeder. Sonra tanrı Adem’e bir başka bir kadın önerir ama, Adem ondan hoşlanmaz. Bunun üzerine Talmut’un ikinci bölümünde tanrı Adem uyurken, onun kaburgasından kendine uyacak bir kadın yaratır, Havva uyumludur, sorun hallledilmiştir. Efsane Lilith’i de şeytanla evlendirir. Şimdi, vaiz efendi Adem ile Havva’yı nasıl eş değer gösterecek.
İşin başı doğal olarak gene eğitime, cahilliğin yok edilmesine geliyor. Ancak, eğitim lafla, dikte etmekle olmaz. Olmuyor. Besbelli, o yasak, bu yasak demekle olmuyor. Eğer, 4+4+4 eğitim programınız olursa, daha ilk okuldan kız erkek ayırmaya kalkışarak, modern eğitimi asgariye indirip İmam Hatip Liselerini çoğaltarak, küçücük kız çocuklarını tesettüre sokmakla bu eğitimi, bu korumayı sağlayamazsınız. Koruma, anlayış, saygı karşılıklı ve kendiliğinden olması gerekir. Siz ne dikte ederseniz edin, kız çocuğuyla erkek çocuğunun birlikte büyümesini, birlikte öğrenmesini birlikte üretmesini, birlikte eğlenmesini engellersiniz, yani kısaca birlikte sosyalleşmesini ve varolmasını engellerseniz lafla, tesettürle hiçbir yere varamazsınız. Aynı sırada oturup silgisini, kalemtraşını paylaşmayan, beslenmesini paylaşmayan, birlikte oynamayan çocuğun ilerde yaşamı eşit paylaşabileceğini nasıl düşünebilirsiniz. Hele kız çocuğunu ve kadını herşeyin hakimi olduğunu beynine işlediğiniz erkek çocuğundan ayırıp, kadınları olabildiğince görünmez hale getirdiğinizde, bu çocuk büyüyüp testoreni arttığında doğal olarak kadını sadece ihtiyacını giderecek bir araç, bir mal olarak görür. Gördüğünde de zıvanadan çıkar. Kafasında dişiyi insan hüviyetinden uzaklaştırır, cinsel dürtüsünü giderecek bir araç durumuna indirger. Oysa aslında kendi insanlıktan çıkar. Yalnız insanlıktan değil, hayvandan bile aşağılık bir durumda kalır. Çünkü hayvanlarda bile karşılıklı rıza, dahası dişinin rızası olmadan birleşme gerçekleşmez. Ve kendiyle çiftleşmedi diye dişisini öldüren hayvan yoktur. Meselenin temeli her iki cinsin de birbirini tanıyarak, birbirine değer vererek, saygı duyarak büyümesini sağlayacak eğitim ve gelişme dönemini sunmakta saklıdır. Ancak bundan sonra sözle, örnekle vereceğiniz didaktik eğitim bu konuda bir anlam kazanabilir. Bunun da tek ortamı vardır, o da laik eğitimdir.
Özgecan için yapılan eylemlerde taşınan pankartlardan en çok “Çırçıplak olsam da bana tecavüz edemezsin” yazanı dikkatimi çekti. Mini etekti, makyajdı diye ahlâksız bahaneler arayanlara ithaf olunur. Evet şu veya bu nedenle veya kazara bir kadını bırakın mini etekle çırçıplak bile görseniz ona tecavüz etmek mi gerekir?.. Pekii, denize nasıl gireceğiz.
Bu yazıyı yazdığım sırada kartopu bahanesiyle öldürülen Gazateci Nuh Köklü’nün Yeldeğirmeni’nde cenaze töreni gerçekleşiyordu. Yazı bittiğinde İstanbul Çengelköy’de kocası tarafından öldürülen bir kadının daha cesedinin bulunduğu haberi geldi. Aslında gazeteci cinayeti de, kıskançlık cinayetleri de, tecavüz olayları ve cinayetleri de, polisin şiddet eğilimi de hepsi yaratılan aynı ortamın sonucudur. Baskı, nefret ve ayrıştırma.