Mustafa Yıldırım
ÇARESİZLER VE SESSİZ KAHRAMANLAR
Batılı-Doğulu yayılmacı devletlerin kıskacında çareyi din sömürücüleriyle, özellikle “Kürt Şafiliği Nurculuk diye Ege’ye sokanlarla” ittifakta bulmuş.
Bu gayya kuyusunda Türkçülerin bile özlerini yitireceklerini hesap etmiş!
Çok geçmeden gerçek İslam inkılapçıları (siz “darbecileri” de diyebilirsiniz), iktidarı ele geçirmiş; yayılmacıların da desteğiyle zindanları doldurmuş!
İnisiyatif kullanmayı öğrenemeyenlerin bazıları da bile bile zindana girmiş!
Kimsi direnmiş onuruyla, sağlığını yitirip içerde ölmüş; kimisi İslam inkılâpçısının hukukundan yakınıp durmuş.
Davasından şaşmayan İslam inkılapçısı, yerel seçimlere az kala en rütbelisini salıvermiş, ortalık karışsın, diye; sonra da geri kalanları salmış.
Salınanlardan bazıları hala “Bize şunu yaptılar, bunu ettiler” diye sızlanıp duranları da var; içten içe “Başımıza bunlar neden geldi?” diye soranları da…
İslam inkılâpçısı, Rehber İmam, davasından caymamış, bildiği yolda yürüyor! Anadolu Federe İslam Devleti”nin Rehber İmamı, Sultanı oluyor!
Zindandan çıkardığı kimi subaylar ona teşekkür ediyor, sivillerinden bazıları da, ondan da büyük İslam inkılapçısı görünmek için Kum’un Ayetullahlarına selam çakıyor!
Bazıları da saldırıyı tek odağa indirgiyor, Türklerin cumhuriyetini tersyüz ederek Anadolu Federe İslam Devleti yolunda önüne geleni ezenlere “milli” diyor.
O kadarla kalmıyor, AKP ile işbirliği yapmalıyız diyor!
*
Düşünce yasak, konuşmak yasak, el kol sallamak yasak, yayın yasak, yan bakmak yasak, gözlerini dikmek, yasak! Medya onlarda, hazine onlarda!
Çıkmış içerden, seçim umutları dağıtıyor!
Yere atılan bayrağın davası öyle görülürmüş gibi!
Yıllardır, “Atatürk, Kuvay-ı Milliye” diyerek kaset ekranından fırlama Başkanına söylenip durmuş!
Şimdi milletvekili olmak için sus pus!
İçeri girmemek için mebus dokunulmazı peşinde!
Zindanda edindiği direnişçi karakterini bile kendisi çiğniyor!
Kimisi de var! Ortalığı yıkıyordu, gürlüyordu! Şimdi susmuş! Mebus olacakmış, savaşımını Mecliste sürdürecekmiş!
Şöhretlilerden medet uman halk! Bir düşün, bu türler mecliste 120 yerine 140 olsa ne yazar?
Ağlayıp, sızlayıp duruyorlar!
Cumhuriyet devletinin kökleri o mecliste sökülürken de “Söyledik, konuştuk, sayımız azdı!” deyip kıyıya çekiliyorlardı!
Sanki vatan işgalden sandıkla kurtulmuş da “resmi” tarih yalan yazmış!...
“Bağımsız Türkiye” diye bağırıp da akılları bağımsız ve özgür olamayanların, başka devletlerde dertlere çare arayanlar, başka devletlerin yöneticilerini bayrak edinenler saymakla bitmez!
Öyleyse, esaretten önce de esaretten sonra da ekran-salak, konferans çelebisi olmadan, sessizce onurlarıyla savaşanları selamlamak güncel görevdir!
Şunca yıldır gördüm ki, şehir züppesi olanlar bir yana, Anadolu kadınlarımız, ön saftalar! İçleri dışları bir! Mebusluk akıllarından bile geçmiyor; vatana namus borçlarını ödemek için çırpınıyorlar!
“Beş bin yıldır alnı açık Türk analarına” * selam üstüne selam!