BAHÇELİ: İRANLI ŞARLATANI HAYIRSEVER İLAN ETTİ

BAHÇELİ: İRANLI ŞARLATANI HAYIRSEVER İLAN ETTİ

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin seçimlerden en başarılı çıkan parti olduğunu belirterek,

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin seçimlerden en başarılı çıkan parti olduğunu belirterek, “45 yılın oy rekorunu kırdıklarını” söyledi. Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ı seçimlerde halka karşı kalleşçe bir psikolojik harekat yürütmekle suçlarken, “Her vatan evladından cumhurbaşkanı olur ama Erdoğan’dan olmaz” diyerek, Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirmeyeceklerini ilan etti.

MHP Meclis Grubu’nun bugünkü toplantısında konuşan Bahçeli, seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ağustos’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Başbakan Erdoğan’ın aday olacağı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de Bayburt’taki tek milletvekilinin istifa ettirilmesiyle yapılacak ara seçimle milletvekili yapılarak başbakanlığa getirileceği senaryolarına da değinen Bahçeli’nin konuşmasından satır başları şöyle:

OPERASYONLARIN GÖLGESİ DÜŞTÜ

Türk milleti 30 Mart’ta siyasi aktörlere bir mesaj vermiştir. Bu doğrudur. Türk milleti 30 Mart’ta bir tavır takınmış, sonuçta seçimini yapmıştır. Bu da kesindir. Fakat daha önemlisi Türk milleti 30 Mart’a ayrı bir anlam yüklemiş, bugüne kadar benzerine rastlanmayan bir psikolojik ve sosyolojik atmosferde sandığa gitmiştir.

Ne olursa olsun, hangi tarafından bakarsak bakalım, 30 Mart’a; 17 ve 25 Aralık’ın gölgesi düşmüş, yeterli ve doyurucu değilse de tesiri dokunmuştur.

Başbakan Erdoğan, 30 Mart öncesinde “Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması”nı püskürtmek amacıyla canını dişine takmıştır. Telaşla üslubunun ayarını kaçırmış, siyaseti bulandırmıştır. Her iddiayı peşin peşin reddetmiştir. Yargıyı milli iradeye darbe vurmakla suçlamıştır. Gezdiği, gittiği, konuştuğu her platformda paralelden girmiş, Pensilvanya’dan çıkmıştır.

Başbakan’a göre, devlet içinde yuvalanmış çeteler ve örgüt elebaşları harekete geçmiş, AKP hükümetini ve Türkiye’yi hedef almıştır. Haşhaşi, neo-ergenekon, virüs, sülük, vaiz lobisi, beddua lobisi, kan lobisi, çıkarcılar, ananasçılar, sahte peygamberler, alim müsveddeleri, telekulaklar, röntgenciler, kaset imalatçıları gibi ithamlarla önüne gelene saldırmış, karşısında kim varsa bindirmiştir.

“İRANLI ŞARLATANI HAYIRSEVER İLAN ETTİ”

Başbakan milletimize karşı çok acımasız, çok vahşi, çok kalleş bir psikolojik harekât yürütmüştür. Başbakanlık’ta kurgulanan algı operasyonlarıyla yalanı gizlemiş, rüşveti saklamış, yolsuzluğu örtmüş, para kasalarını hasıraltı yapmıştır. Başbakan Erdoğan her sözünü, yolsuzluk ve rüşvet kisvesi altında Türkiye’nin milli değerlerine, milli kurumlarına, milli politikalarına saldırı düzenleniyor diyerek alevlendirmiştir. 

Ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarları görmezden gelmiş, ilgili Banka Genel Müdürü’ne “saflık yapmış” diyerek arka çıkmıştır. Hükümeti rüşvet zincirleriyle bağlayan, bakan ve çocuklarını avucunun içine alan İranlı şarlatanı “hayırsever işadamı” olarak tanımlamış ve cezaevinden çıkarmıştır. 17 Aralık’tan sonra istifa etmek zorunda kalan bakanlarını her fırsatta savunmuştur.

Başbakan bu pişkinlikte öyle bir noktaya gelmiştir ki, çikolata kutularında milyon dolar rüşvet alan, “Bakara makara” diyerek yüce Kitabımızın kutlu ayetleriyle dalga geçen şahsiyetsiz eski bakanın dahi arkasında durmuştur.

“ANLAŞILAN BİR NEBZE BAŞARI SAĞLADI”

Evdeki milyarları sıfırlamak amacıyla oğluyla yaptığı telefon konuşmalarını montaj, dublaj ve piyes sözleriyle yok saymıştır. Başbakan Erdoğan yolsuzluk ve rüşvet iddialarını iftira, fitne, takiye, yalan, sabotaj, kirli eller, tuzak, komplo, suikast, uydurma operasyon, millete karşı kampanya olarak karalamıştır. 

Anlaşılan bunda bir nebze de olsa başarı sağlamıştır. Çünkü 30 Mart’tan çıkan sonuçlara baktığımızda rüşvetin ve yolsuzluğun sandığa yön verdiğini söylemek takdir edersiniz ki çok mümkün değildir. 

Başbakan Erdoğan sözlerindeki ölçüyü öylesine kaçırmıştır ki, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu Türkiye’ye, Türk milletine ve istiklalimize hasmane bir saldırı olarak göstermiştir. Görünen odur ki, bu tez, bu asılsız ve düzmece görüş milletimiz de karşılık bulmuştur.

“HAİNLERLE İŞBİRLİĞİ YAPTI”

Başbakan Erdoğan 17 ve 25 Aralık’tan sonra her ne hikmetse milli çıkarları, milli bekayı, milli güvenliği hatırlamış, sanal istiklal savaşçısı kesilmiştir. Meydanlarda Yeni Türkiye hezeyanından bahsetmiştir. Milli çıkarların hedef alındığını, milli politikaların hedef yapıldığını, devletin ve milletin iç ve dış düşmanlarca kuşatıldığını yalana bin yalan katarak anlatmıştır.

30 Mart’tan çıkan sonuç ne olursa olsun, AKP hükümeti; Türkiye’nin imajını bozmuş, itibarını sarsmıştır. Ülkemizin saygınlığıyla oynamış, helal kazancının peşinde olan milyonların hakkını yemiştir. Demokrasiye ket vurmuş, milletimizi aldatmıştır. Hırsızları kollamış, haram yiyenleri korumuş, milletin hazinesini hortumlamıştır. Hainlerle işbirliği yapmış, lafa değil soyguna bakmıştır.

“BU UZUN SÜRMEYECEK”

Başbakan “Milet eğilmez, Türkiye yenilmez” dese de, eğilen de, yenilen de ortadadır. Milli ekonomimizi sömüren, devleti söğüşleyen, millete küfreden intikam tugayları, yağma ve talana bel bağlayan çevreler 30 Mart’ta soluklanmış, rahat nefes almıştır. Ama bu uzun sürmeyecektir. Kimse merak buyurmasın, Türk milletinin kazanacağı günler yakındır.

“BU OY MİKTARI 45 YILIN REKORU”

30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri’nin kesin olmayan sonuçları bazı sorunlara ve kafa karışıklıklarına rağmen belli olmuştur. Kararlı bir şekilde söylemek isterim ki, bu seçimlerin galibi gerçekte Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Türk milleti Milliyetçi Hareket Partisi’nin sesini duymuştur. 12 Haziran 2011 Milletvekilliği Genel Seçimlerine göre oyunu arttıran tek parti Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Bakınız, Türkiye genelinde partimizin oy sayısı 2011 seçimlerine kıyasla yaklaşık 2 milyon 200 bin artış göstererek 7 milyon 700 bin civarına varmıştır. Bu oy miktarı 45 yıllık siyasi tarihimizde bir rekordur. Demek ki, il genel meclisi ve büyükşehir belediye meclis üyeleri için kullanılan oyların yüzde 17.8’i partimizin hanesine yazılmıştır. Sorarım sizlere, Türkiye’nin bugünkü ortamında, siyasetin bu denli kutuplaştığı bir dönemde bu başarı değildir de nedir?

“AKP’NİN OY SAYISI 2.1 AZALDI”

30 Mart’ın sonucunda AKP’nin 2011 seçimlerine göre oy sayısındaki azalma 2 milyon 100 bini bulmuştur. İnanıyorum ki, AKP’den kopmalar hızlanacak ve MHP’ye yönelecektir. CHP her türlü zorlama ve çirkefliğe rağmen yerinde saymış, esasen de bir varlık gösterememiştir. Milliyetçi Hareket Partisi tüm seçim çevrelerinde ipi ya önde göğüslemiş, ya da ikinci sırada yer almıştır. Şunu gönül huzuruyla ve tam bir iddiayla belirtiyorum ki, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarın yegane alternatifi olduğunu 30 Mart seçimlerinde tescil ettirmiştir. Biz manşetleri yenerek, düzmece anketleri aşarak, üzerimizdeki hesapları bozarak 30 Mart’ta başarı sağladık.

“NAMUSA EL UZATAN VARSA CEZALANDIRILMALI”

30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri’nden sonra sandıklardan yayılan şaibeler, dalga dalga büyüyen itirazlar, seçim hileleriyle ilgili yorumlar epey konuşulmuş ve konuşulmaya da devam etmektedir.

Geçersiz oyların çokluğu, bir haftadır süren hengame ve pis kokuların yayılması bir yönüyle 30 Mart’tan çıkan demokratik neticeyi de ister istemez sorgulatmıştır.

Şu tesadüfe bakınız ki, 30 Mart akşamı oyların sayımı sırasında 41 ilde görülen elektrik kesintisi herkesi kuşkulandırmıştır. Hükümet üyesi bir bakanın yaşanan elektrik kesintisini trafoya giren kedilere yüklemesi milletimizin aklıyla dalga geçmek olarak tarihe geçmiştir. AKP hükümeti çok yakında yaşanan aksaklıkları, sandıklardaki şayiaları dünya dışı varlıklara ihale ederse kimse şaşırmamalı ve hayrete kapılmamalıdır. 

Seçim sandığı üzerindeki sis perdesi acilen aralanmalıdır. Çünkü sandık milletin namusudur. Namusa el uzatan, sandıklarda yolsuzluk yapan kim varsa teşhis edilip en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

“TÜRKİYE, SURİYE’YLE NE ZAMAN SAVAŞA GİRDİ”

Başbakan Erdoğan, 30 Mart akşamı balkondan yaptığı konuşmasında Suriye’yle savaşta olduğumuzu söylemiştir. Ve bu iddia çok fazla kamuoyunda konuşulmamıştır. Başbakan, balkondan Rıza Zarrap’ın, millete küfreden yandaş işadamlarının, İmralı canisinin, Barzani’nin, rüşvetçilerin, yolsuzluğa bulaşanların, yanına aldığı hanedan mensuplarının nam ve hesabına konuşurken savaşa girdiğimizi de haykırmıştır.

Sayın Başbakan, Türkiye, Suriye’yle ne zaman savaşa girmiştir? Savaş kararını alacak TBMM’nin niçin bundan haberi yoktur? Sayın Erdoğan, söyler misin bize, savaş kararını kimlerle konuştun, kimlere söz verdin, nasıl bir tezgâha düştün?

“HERKES OLUR, ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLMAZ”

Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün “vakit geldi” sözü adeta işaret fişeği olarak kabullenilmiştir. AKP cenahından peş peşe gelen açıklamalardan Çankaya Köşküne en güçlü adayın Başbakan Erdoğan olduğu anlaşılmıştır.

Sayın Gül ise adaylığın aralarında görüşmeyle halledileceğini ifade ederek zımnen ben de varım mesajı vermiştir. Başbakan Erdoğan Azerbaycan ziyareti öncesinde Sayın Gül ile görüşlerini paylaşacağını ifade etse de, 30 Mart’la beraber Cumhurbaşkanlığına sıcak baktığını şifreli sözlerle ima etmiştir. Türkiye, halihazırda Cumhurbaşkanlığı seçim takviminin başlamasına 82 gün kala “Gül mü, Erdoğan mı” sorusuna kilitlenmiştir.

Yaklaşık 77 milyon nüfusu olan Türkiye’de, Cumhurbaşkanlığı’na iki şahsiyetin layık görülmesi milletimizin egemenlik ve tercih haklarını bir defa hiçe saymaktır.

Türk milleti kral seçmeyecek, sultan atamayacak, emir tayin etmeyecek, özgürlük ve demokrasiye mütecaviz bakan bir diktatör muavinine koltuk ihdas etmeyecektir.

Peki, ne yapacaktır? Cumhuru temsil edecek, Cumhuriyet’in anlam ve birikimlerine sadakatle bağlı kalacak, milli kimliğe saygı duyup benimseyecek, hakkında hiçbir şaibe olmayan tertemiz bir isme Cumhurbaşkanı olma şerefini verecektir. Devletin en tepesinde bulunan kutlu görevi sulandırmaya, ayağa düşürmeye, karanlık niyetlere tapulamaya kimsenin gücü de yetmeyecektir.

Buradan muhataplarına ilan ediyorum ki; önce özerkliğe, arkasından Kuzey Kürdistan’a açık kapı bırakandan Cumhurbaşkanı olmaz. Türkiye’yi birbirine düşürmeye azmedenden, toplumu kamplara ayırandan Cumhurbaşkanı olmaz. Şehitlerin vebalini ve kanını taşıyan bebek katiliyle müzakere yapandan, teröristlere kucak açandan Cumhurbaşkanı olmaz. Vatanı bölme, milleti 36’ya ayırma hedefinde olandan Cumhurbaşkanı olmaz.

Twitter’i engelleyen, Youtube’u kapatan, kişisel hak ve hürriyetleri budayandan Cumhurbaşkanı olmaz. Hukuka saldırandan, adaletten kaçandan, rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden Cumhurbaşkanı olmaz. Villalara balya balya dolar yığandan, kamu arazilerini zimmetine geçirenden, evdeki parayı sıfırlarken haysiyet ve inandırıcılığını da sıfıra düşürenden Cumhurbaşkanı olmaz.

TSK’ya kumpas kurandan başkomutan olmaz. Türklüğü reddeden, TC’yi silen, milliyetçiliği ayaklar altına alan bir inkârcıdan Türkiye’ye Cumhurbaşkanı olmaz, olamaz, olamayacaktır. 

Kısacası iki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz, Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz. Siyasi görüşü, fikri aidiyeti, mezhebi ve yöresi ne olursa olsun, ister AKP’li, ister MHP’li, isterse de CHP’li olsun her vatan evladı Cumhurbaşkanı olabilir, ne var ki Recep Tayyip Erdoğan olamaz, milletin terazisi bu sıkleti çekmez.

Gazetecileronline