Cuma Hikmet
BABAMIN BABALAR GÜNÜ VE KANSERİ
Cumhuriyetten 5 yıl sonradır. Anadolu’nun bir köyünde iki sıkı arkadaşlardır. Evleri yan yanadır ve toprak damlıdır. Birisine, Hasan Efe der köylüler, diğerine Zabit.
Hasan Efe’nin biri kız, iki çocuğu, Zabit in ise köy mezarlığında gömülü birkaç çocuğu vardır. (Doğduktan sonra ölmüşlerdir)
Hasan Efe’nin karısı hamiledir ve doğurmak üzere, Zabit’in evinde ise yas vardır. Son doğan bebekleri öleli bir hafta olmuştur.
Kader yazarları, her zaman iyiyi güzeli yazmazlar, bilirsiniz. Kötü yazılmışı yaşayan bu iki aileye, ikinci bir yas nedeni de sıradadır.
Hasan Efe’nin karısı doğum sırasında kan kaybından ölür, Anadolu’nun o köyünde. Cumhuriyetin kuruluşunun, 5. yılında.
Yan yana, toprak damlı evlerde yaşayan iki ailenin, iki ayrı dramı başlamıştır o gün.
Toprağın insanları, kötü yazılmışın yarattığı sorunlara, hızlı çözüm bulurlar. Hasan Efe’nin karısı toprağa geri verilir. İlk gününden annesiz kalan bebek ise, bir hafta önce yavrusunu kaybeden, Zabit’in karısına.
Bebeğe Hikmet adı verilir. Allah’ın bir Hikmet’i olarak.
Çözüm idealdir. Annesiz bebeğe sütü olan bir anne, çocuğunu yitirmiş bir kadına ise bir bebek. Acı çorbaya, şeker eker Hasan Efe ve Zabit ailesi. Sürer gider bu durum bir süre.
Fakat bir türlü çocuk sahibi olamayan, Zabit ailesi gitgide bağlanmaktadır sarı bebek Hikmet’e. Hasan Efe baba ve büyük kardeşlerde her gün başındadır, yetim Hikmet’in. Rahatsızlıklar söylentilere, söylentiler ise çözüm arayışlarına dönüşür köy yerinde.
Zabit ve karısı, Hikmet’i temelli almak istemektedirler, lakin Hasan Efe henüz dillendirilmeyen bu istemi, görmezden gelmektedir.
Bir gün, yakın arkadaşı Efe ye ucundan, kenarından, derdini anlatmaya çalışan Zabit, Hasan Efe den kesin bir hayır yanıtı alır.
Sessizlik, sorunların çözümü sanılır çoğu kere. Ama isyanın, bir önceki günüdür suskunluk. Yine öyle olur.
Zabit henüz bir aylık olan Sarı Hikmet bebeği, beşiği ile alır ve can arkadaşı Hasan Efe’nin evine gider. Karısı, evlerinin kapısında hıçkırıklara boğulurken. Hasan Efe ve kardeşlerinin önüne koyar beşiği.
Ve der ki; “Hasan Efe. Bu böyle olmayacak. Ya ver bize temelli Hikmet’i ya da şimdi al.
Söylenecek söz yoktur. İki arkadaş ve iki çocuk, beşiğinde ağlayan Sarı Hikmet bebeğin başında, suskun kalırlar öylece. Hiç kimse bir şey söyleyemez. Bir müddet sonra Hasan Efe, beşiğe yan döner ve al git diye işaret eder Zabit’e. Beşik ve Sarı Hikmet bebek, geri döner sütanneye.
Zabit şehir görmüş adamdır. El işareti ile evlat edinmenin sorunu çözmeyeceğini bilmektedir.
Bir süre sonra, köyün ileri gelenleri Hasan Efe ye gidip gelmeye ve Sarı Bebek Hikmet’in, Zabit’in nüfusuna verilmesi gerektiğini anlatmaya başlarlar.
Baskılar o denli artar ve çaresizlik Hasan Efe için, o denli büyür ki, yine elini kaldırır ve onaylar gelen teklifi.
Devir işlemi, resmi gerekler yerine getirilerek yapılacaktır. Muhtar ve azalar, tam kadro hazırdır. Karar defteri, kütük defteri yazılmış, parmaklar basılacak ve bitecektir iş.
Zabit ve karısı Sarı Hikmet bebekle gelmişler, beklemektedirler. Hasan Efe ye haber salınır, iki çocuğu ile oda gelir devir törenine. Zabit ve Hasan Efe ailesi, uzun zamandan sonra ilk defa karşılaşırlar ve bakmazlar birbirlerinin gözlerine.
Gerekli yerlere parmak basma işi, ilk olarak Hasan Efe’nin dir. Parmak basılır. Sıra Zabit’e gelir. Zabit bebeği alır ve Hasan Efe nin kucağına bırakır.
“Bedelini ödeyeceğim” der.
Ve bir çuvaldan iki kefeli terazi çıkar ortaya. Muhtar teraziyi sapından tutar, azalardan biri, kefeye okka taşlarını dizer. Ve herkes Hasan Efe ye bakar.
Hasan efe anlamıştır. İtiraz edecek olur ama tutmaz. Sarı Hikmet’i ablasına uzatır. Kendisi koyamamaktadır, oğlunu tartıya. Zabit itiraz eder. “Hayır” der. Kendi elleriyle koyacak ve bana kendi elleriyle teslim edecek.
Elleri titreyerek, koyar kefeye oğlunu, Hasan Efe. Gözyaşları sakalından akar dizlerine.
Tartı işi biter. Et bedeli hesap edilir ve buruşturulmuş üç kâğıt para uzatılır, Hasan Efe ye. Almak istemez, direnir ama yeleğinin cebine koyarlar parayı.
Zaman hızlı geçer, çocuklar çabuk büyürler toprağın insanları arasında. Sarı Hikmet de büyür, okula gider arkadaşları olur.
Yaşadığı dram yüzüne hiç söylenmez ama söylentiler girer çıkar kulaklarına. Ablası ile iyi arkadaşlardır. Fakat onunla da konuşulmaz bu konular. İçine kapanır. Kime kızacağını bilemez.
Hasan Efe diğer çocuklarına getirdiği hediyelerden, ona da alır mutlaka. Ve ablası ile ulaştırır Hikmet e.
Hikmet 13 yaşına gelmiştir. İçine kapanık ve sessiz bir kimlikle, herkesin sevdiği bir gençtir.
Hasan Efe, yine bir gün kasaba dönüşü çocuklarına hediyeler getirir. Hikmet için seçilen daha gösterişlidir ve derhal ulaştırılır yerine.
Zabit eve geldiğinde Hikmet’in elinde görür hediyeyi. Ve Nereden bulduğunu sorar. “Hasan Efe yollamış”, diye yanıt verir, Hikmet.
Zabit hışımla kapar elinden, Hikmet’in gerçek baba hediyesini ve koşarak Hasan Efe’nin evine gider. Hasan Efe ve çocukları yemektedirler, yer sofrasın da. Zabit, elinde ki hediyeyi, paketiyle fırlatır, Hasan Efe nin önüne. Ve der ki;
“Çocuğun da Gözün varsa Efe, al geri.
O günden sonra Zabit ile arası hiç düzelmez Hikmet in. Ama Hasan Efe ile de asla yakınlaşmaz. Sadece ablası ile dertleşmeler sürer.
Bir gün tartışmalar, kavgalar dayanılmaz hale gelir. Tahta bavulunu hazırlar ve üvey babasının evinden, dönmemek üzere çıkar Hikmet. Ablası takip etmektedir sürekli. Koşturur peşinden, kardeşi Hikmet’in ve bavulunun.
Gerçek ailenin gözyaşları, ısrarlı yalvarmalarını duymaz hiç Hikmet. Kararlıdır gurbete.
.Hasan Efe ye koşturur ablası, “bir şeyler yap baba gitmesin Hikmet “. “Bizimle kalsın ne olur.”
Hasan Efe, odanın ortasında dönmeyi bırakır. Duvar da asılı Kuran,’ı açar ve içerisinden, üç parça kağıt para çıkartır. Kızına verir parayı.
“Bunu Hikmet’e götür, ilk kazandığı paraydı, kesesine bereket olsun.”
Abla, ağlayarak yine koşturur, Hikmet’in gurbete onu götürecek arabayı beklediği yere. Sarılıp ağlaşırlar. Babasının gönderdiği parasını, gömlek cebine koyar ve sözlerini iletir.
Ve Hikmet, bir daha asla dönmeyeceği köyünü arkasında bırakarak biner kasabaya giden arabaya. Tahta bavulu elinde, bir aylıkken kazandığı para cebinde. Cumhuriyet henüz 18 yaşınayken.
Hikmet Ankara ya gider. Anıt Kabir inşaatında ilk işine başlar. Ehliyet alır. Ankara Şöförler Odası kurucusu olur. Evlenir dört çocuğu olur.
Sadece 13 yıl yaşadığı ve toprağında yoğun asbest bulunan köyünden, gurbete ciğerlerinde taşıdığı kanser mikrobu, onu 37 yaşındayken öldürunceye kadar.
Köyde kalan tüm ailesi ve köylülerinin çoğunun, genç yaşta öldükleri gibi.
Hikayesi, yardım severliği, dürüstlüğü sayesinde hala birkaç köylüsünün evinin duvarında fotoğrafı asılıdır.
Her iki babasını da, ölünceye kadar affetmedi, ama saygıda asla kusur etmedi.
Bu hikayenin kahramanı Hikmet, benim babamdı. Köyünden getirdiği kanser, beni ondan henüz dokuz yaşımdayken, ayırıncaya kadar.
Kendi yok ama adı yaşasın diye, adını " Hikmet " olarak aldım. Cumhuriyet henüz 42 yaşındaydı.
Şimdi cumhuriyet neredeyse 90 yaşında. Hala babamın köyünde insanlar aynı kansere can veriyor. Tıpkı babam Hikmet gibi.
Babamın Babalar günü ve Kanseri , Kutlu Olsun Cumhuriyetimize.