Kaya Çetin
ASKERE TÜRBAN
Danıştay 8. Dairesi, 3.12.1984 gün ve 1984/ 1574 sayılı kararının gerekçesinde şunlar yazıyor:
“Dine dayalı bir devlet düzenini benimsediklerini belirtmek amacıyla başlarını örten kişiler için başörtüsü masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak kadın özgürlüğüne ve cumhuriyetimizin temel ilkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi haline gelmektedir...”
AYM’nin 7.3.1989 gün ve 1/12 sayılı kararı da şöyle:
“…Kimin hangi inançtan olduğunu bir işaretle belli etmek, onların yakınlaşmalarını, birlikte çalışıp karşılıklı yardımlaşmalarını ve işbirliğini önler; ayrılıklara, dinsel inanç ve görüşler nedeniyle çatışmalara yol açar... Belli bir biçimde giyinme özgürlüğü, dinsel inancı aynı olmayanlar arasında farklılık yaratmaktadır. Vicdan özgürlüğü, istediğine inanma hakkıdır. Laiklikle vicdan özgürlüğü karıştırılarak, dinsel giyinme özgürlüğü savunulamaz.
AİHM’nin bu kararlarla ilgili görüşünü de not edelim:
“Demokratik bir toplumda devlet, örneğin başörtüsü takarak dini inancı sergileme özgürlüğünü sınırlayabilir”.
80’li yılların mahkeme kararlarının günümüzde uygulanıp uygulanmayışı bir başka incelemenin konusu olabilir. Şimdi onu bir tarafa bırakarak Milli Savunma Bakanlığı’nın türban yönergesine bakalım. Şu sorulara yanıt verebilirsek, Türk Ordusunda türbanın amacını bir ölçüde anlayabiliriz:
Aynı üniformayı (ordu ya da bir başka kurum) giyenler arasında ayrıştırıcı bir inanç simgesi kullanmak bu kurumun amaçlarıyla çelişmiyor mu?
Ayrıştırıcı dinsel bir simge üniforma, eğitim ve benzeri araçlarla sağlanan aidiyet duygusunu aşındırmaz mı; görevin gerektirdiği birlik ve dayanışma duygularını zedelemez mi?
İnsanlar bu kurumlara girerken farklılıklarından arındırılmazlarsa bunun sonunun nerelere varabileceği düşünülmüş müdür?
Ordudaki dinsel giyimle ilgili düzenleme, laik devlet düzenine giyim yoluyla bir elatma olarak değerlendirilebilir mi?
Bu kararla nasıl bir kamu yararı amaçlanmış olabilir?
Ben yalnızca soruyorum.
Meraktan yani.