Bülent Esinoğlu
ARABİSTAN'DAN DEVRİM ÇIKAR MI?
Charlie Hebdo baskınından sonra, İslam-ı terör daha fazla tartışılır oldu.
Hangi İslam, ya da herkesin kendi çıkarına göre tanımladığı İslam’lar arasında bir gürültüdür gidiyor.
Süren tartışmaların içinde, İslam’ın kendisi de dâhil olmak üzere, akla gelen tüm komplo teorileri boy gösteriyor.
İslam’ı terörün arkasındaki Batının varlığı savı iki türlü gelişiyor.
Birincisi; Batı İslam ülkelerinde ki ayrılıkçı unsurları şiddet kullanmaya sevk ediyor. Doğan zafiyetten istifadeyle, İslam ülkelerini dolayısıyla da petrolü yönetiyor.
İkincisi ise; İran hariç, İslam ülkeleri zaten Batının işgali altındadır. Ortaya çıkan şiddet, Batıdan kurtulma savaşıdır.
İster İslam ülkeleri Batının(ABD) işgali altında olsun, ister İslam’ı dolaylı yollardan kullanarak olsun, sonuç itibariyle, Batı ile İslam ilişkileri gereken zeminde olmadığı kesindir.
Çıkar ilişkileriyle, şiddet ilişkilerinin eşzamanlı ve eş zeminde olduğu aşikârdır.
Bu ilişkinin dinden ötürü değil, tamamen çıkardan kaynaklandığı da kesindir.
İslam ülkelerinin Batıdan bağımsızlaşması, Batı ile haklı zeminlere oturan bir ilişki kurabilmesi, Suudi Arabistan olduğu müddetçe mümkün değildir.
Söyleyeceğimizi baştan söylersek; Suudiler güçlü olursa, İslam’ı şiddet durmaz, çoğalır.
Suudilerin İslam’ı şiddet içindeki varlığı; Amerika’nın şiddet içindeki varlığıdır.
İslam’ın bağımsızlaşması için Suudilerden kurtulması gerekir.
Daha net söylesek, Suudi yönetimi demek, ABD+İsrail yönetimi demektir.
Suudi petrolünün dolarla satıldığını bilirsek, ABD’yi süper devlet yapanın enerji olduğunun bilincindeysek, bu böyledir.
Aslında İslam ülkelerinde, bir bağımsızlık mücadelesi yapılacaksa, bu mücadelenin Suudilere karşı yapılması gerekir.
Peki, Suudi Arabistan’da bir devrim olur mu?
Yani ABD yönetimine karşı bir bağımsızlık hareketi olur mu?
Ya da soruyu şöyle soralım. Arabistan halkı kendi petrolüne sahip çıkar mı?
Asıl soru; ABD böyle bir mücadeleye izin verir mi?
Şimdi anladık mı? Kavga’nın ve şiddetin asıl kaynağı İslam’ın içindeki anlayış farkları değil, ABD’nin kendisidir.
“Suudi Arabistan dünyadaki terörün asıl sorumlusudur” cümlesi, terörün asıl sorumlusu Amerika’dır, anlamındadır.
Arap dünyası Suudileri aşamazsa, ne terörden çıkış vardır, ne de, Arap ülkelerine huzur vardır.
Dünyayı yöneten asıl siyasetin enerji olduğunu bilirsek, şiddetin de süreceğini kesin olarak söyleyebiliriz.
ABD Suudi Arabistan’da sadece yönetimi elinde bulundurmaz. Aynı zamanda, Suudilerin istihbarat ve güvenlik işini de elinde tutar.
Halka karşı bir yönetimin, halka rağmen iktidarda kalması, iç ve dış şiddetle mümkündür.
Suudi devletinin güvenliği ABD’nin güvenliğidir.
Dolayısıyla, Suudi Arabistan bir devlet mi, yoksa zaten ABD’nin kendisi mi olduğuna bizlerin karar vermesi gerekir.
ABD’nin Suudi Arabistan’daki mutlak hâkimiyeti, diğer İslam ülkelerinde tedricen azalır.
Petrol miktarı artıkça, o ülkedeki ABD hâkimiyeti artar.
Dünya hâkimiyeti demek petrol hâkimiyeti demektir.
Bizim gibi İslam ülkelerindeki ABD hâkimiyeti ise, gene petrole bağlı jeostratejik çıkarları içindir.
Özetle; Suudi Arabistan’ı anlamadan İslam-i şiddeti anlamak mümkün değildir.