ALTINA İMZAMIZI ATIYORUZ!
Yorumsuz...
Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ, Bodrum’da katıldığı panel ve imza etkinliğinde; “TSK bu haince plana hazırlıksızdı” demiş.
Yazıyı okuduktan sonra, hatta başlığı görür-görmez aklımdan geçen şu oldu: “kör müydün paşa?!”
Diyelim ki, olan-bitene bakıyor ama görmüyordunuz, kulağınızda mı duymuyordu? Bu konfor düşkünü, “Atatürkçü” görünümlü, aslında vatanı değil, makamı ve parayı seven eski paşaların görev sonrası günah çıkarma seanslarından gına geldi. Belli ki, okumuyor, düşünmüyor, görmüyorsunuz; Türkiye ve dünya gerçeklerini tahlil edebilecek birikimine sahip değilsiniz. Peki, bürokrasinin, yargının, eğitim sisteminin hallaç pamuğu gibi atıldığını, bilimden, ilimden sapıldığını, birey-yurttaş yerine kul ve köle tasarımlandığını da mı göremediniz?
Makamınızdan, makam aracınızdan çıkıp, bir mahalle okuluna, bir kahvehaneye, bir köye kasabaya gitmediniz değil mi? Beş yıldızlı otel konforu dışında bir sofraya oturmadınız, paylaşmadınız, halktan koptunuz, tel örgülü kışlanın dışını göremediniz; tel örgülerin aşılmaz-ulaşılmaz olduğunu sandınız! Yıllar yılı Ata’nın düşüncelerini değil resimlerini çoğaltmayı “Atatürkçülük” olarak yutturdunuz, paylaştınız, kendinizi ve milleti avuttunuz; nefret objesi haline getirdiniz… Sizi bakan yurdumun insanı Atatürk’ten soğudu. Gerçek dindarın, şu piyasa dindarlarına bakıp, dinden imandan soğuduğu gibi…
“MAKAMI KORUYAYIM; ÜLKENİN CANI CEHENNEME”
Siz hiç okumaz mısınız; hiç değilse kurmay kadronuz okumaz mı; ikaz etmez mi, rapor düzenlenmez mi, eğer varsa bu raporlara itibar edilmez mi? Nasıl olur da Atatürk’ün kurumu bunca değişimi, ihaneti, altının oyulduğunu görmez, tahlil etmez, sorunu Milli Güvenlik Kurulu’nda gündeme getirmez, önlem alınmasını, düzeltilmesini istemez? MGK toplantılarında boy gösteren siz, bostan korkuluğu musunuz; kenar süsü müsünüz? Bir fonksiyonunuz, yasalardan kaynaklı bir yetkiniz, yaptırım gücünüz yoksa orada resim çektirmenizin, varlığınızla ihaneti meşrulaştırmanızın esbabı-mucizesi nedir, söyler misiniz?
Batı medeniyet tarihini, uygar dünyanın öncülerini, 1789 ihtilalinin arka planını, medeniyet ile kilise arasındaki yetki savaşlarını yani laikliğin geçirdiği safhaları, mezhep boğazlaşmalarını, Ulu Önder’in Batı medeniyet tarihinden çıkardığı dersleri, “muasır medeniyet” hedefini işaret etmesinin nedenlerini nasıl bilmezsiniz? Senin sarı öküz “Kozmik Daire’ydi” Paşa, onu verdin… “Sarı Öküz” hikayesini okuyucular bilir, uzun yazı okunmuyor, yazmayacağım; araştır, öğren… İşte sen o “sarı öküzü” verdin paşa…
Okumuyor, düşünmüyorsunuz da, “ülkenin kılcal damarlarına girip dolaşacaksınız. Fark edildiğinizde bir adım geri çekilecek ama asla vazgeçmeyecek, yönetimi, yargıyı, orduyu ele geçirinceye değin çabalarınıza devam edeceksiniz” diyenleri de mi duymadınız? “Demokrasi bizim için bir istasyondur; istediğimiz durakta ineriz” diyenleri, “kişi laik olmaz, devlet laik olur” diyenleri, Hikmetyar’ın eteğini öpenleri… Bunları görmek, tahlil etmek, projeksiyon yapmak ve önlem almak için istihbarat gerek var mı, her şey ortada değil mi Paşa?
Can Dündar’ın sorusunu tekrarlayalım: “Bir ülke, Diyanet’e, bütün üniversitelerine ayırdığı bütçe kadar pay ayırıyor ve bunu son bir yılda ikiye katlıyorsa, doktordan, öğretmenden fazla imam yetiştiriyorsa, hastane değil cami yaptırıyor, kütüphaneden çok Kuran kursu açıyorsa, o ülkeyi yönetenlerin ve halkının durup bir daha düşünmesi gerekmez mi?"
BU ÖNGÖRÜSÜZLÜĞÜNÜZE, SORUMSUZLUĞUNUZA İSYAN EDİYORUM!
Solcuyu sevmezsiniz; Alevi’den nefret edersiniz, kışlaları cami-mescitlerle doldurursunuz ama laik, çağdaş standartlarda yaşamak, balolar düzenlemek, mayo-bikiniyle denize girmek, “aklı hür vicdanı hür” olmak istersiniz; nasıl olacak bu? 2 Temmuz 1993 Sivas şeriatçı kalkışmasını ve Teğmen Kubilay’ın kör testereyle kesildiği Menemen kalkışmasını anımsar mısınız? Edilgen komutanlığınızın Maraş, Çorum, Sivas, Gazi-Ümraniye katliamlarına dair verdiği tepkiyle, Ata’nın Menemen Kalkışmasına verdiği tepkiyi kıyasladınız mı? Cumhuriyet değerlerinin korunmasına dair kararlılığını ve devlet adamlığı vasıflarını…
Ülkenin değerlerine, çağcıl kazanımlarına değer vermediğiniz gibi, ülkesi için canını ortaya koyan aydınlara dahi sahip çıkmadınız; düşünü ve bilimi ötelediniz, “canınız cehenneme” dediniz! Bu yüzden anlamadınız, görmediniz, söylenenleri kayda değer bulmadınız. Oysa Aziz Nesin Madımak kalkışmasından sağ olarak kurtarıldıktan sonra, daha Otel’in dumanları tüterken şunları söylemişti:
“Yarın, öbür gün bu din simsarları iktidara gelip İmam Hatip’ten yetiştirdiği talebeleri yargıç, avukat, hekim, mühendis gibi devletin her koluna atayıp, en son bu talebeleri Harbiye’ye sokarak orduyu ele geçirip devleti her koldan kuşatacaklar… Ama şu ana kimse bunun farkında değil…” Yakanları seyrettiniz, arka çıktınız, yandaş oldunuz ama ülkemin aydını yine de uyarmaya devam etti; daha ne etsin aydın, nasıl söylesin? Aydını dinlemeyen, kulak asmayan kışla elbette “hazırlıksız yakalanır,” laf mı seninki…
Atatürk söylüyor…“bilirsiniz ki, bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.”
Atatürk’ü de okumadıysanız, en azından NUTUK’u okuyup hatmetmediyseniz, hazmetmediyseniz ne okursunuz, onca zamanı nasıl harcar, ne düşünür, bunca kurmay neyle meşgul olur, konforunuzu ve makamınızı düşünmenin ötesinde neye yararsınız kuzum? Kendisini koruyamayan, yurtsever kadrolarının tasfiye edilmesine seyirci olan Komutan, ülkemi, birliğimi, dirliğimi nasıl koruyacak? İŞİD, ÖSO, El-Nusra, El Kaide denilen dinci çetelere Türkiye üzerinden, örtülü ve açık ödeneklerden para, insan ve silah akıyor ama o sınırları korumakla mükellef olan Komutan bakıyor!
KORUYUP-KOLLAMA YETKİSİ!
Halimize bakın! Söyler misiniz Atatürk’ün Türkiye tasarımı, asker, vatan, millet, bilim anlayışı nerede; ne yaptınız Ata’nın değerlerine, nasıl kıydınız ülkeme, geleceğime?
Murtaza Demir
Kaynak: