Afyonkeş Selim sadece Alevi katili değil aynı zamanda...
İşte köprüye adı verilen Yavuz Sultan Selim...
Yavuz Sultan Selim Şir Pençe ve Baba Bedduası
Yazar : Kadir AKBALIK
Sultan Belgrat üzerine yürümek için Edirne’ye yaklaştığı sırada başında ve sırtında bir ağrı hissetdi. Sonra sarığı başına çok ağır geldi ve sarığını çıkardı. Hasan Can şaka yapmış, Tebriz’den gelirken onun “Bu dünya iki sultana az!” dediğini hatırlatıp “Meğer hünkârım dünyaya sığmayan kafa, bir sarığa sığarmış,” demiş. Sultan bu şakaya karşılık vermeyince de Hasan Can bir dertleri olup olmadığını sormuş. Sultan sırtında bir çıban olduğunu, azıcık acıdığını ve ellerini yıkayıp bunu sıkmasını söylemiş. Ama çıban henüz olgunlaşmamışmış. Hasan Can Sultan’a bunun sıkılmaması gerektiğini, bir hekime gösterilmesinin iyi olacağını söylemiş; ancak Sultan çıbanı küçümseyerek sıkılmasını emretmiş: Hatta demiş ki “Sen bizi çelebi mi bilirsin ki bir çıban için hekime müracaat edelim?”
Sonra da sabah Edirne hamamına varıp çıbanı sıktırtmış. Meğer çıban habis imiş. Ağrısı ve etkisi bedene yayılmış. Bu sefer de hekimler çare bulamamışlar. Sultan ateşler içerisinde yanmaya başlamış. Bunu yoldaşlarına, askerlerine duyurmasınlar diye nedimlerine tembih etmiş. O haliyle atına binip ordunun önüne düşmüş.
Bir vakitler babasıyla mücadeleye giriştiği Rumeli yollarında, Uğraş Deresi yakınında artık Poyraz’ın sırtında duramaz olmuş. Ertesi gün ateşi artmış ve mecalden düşmüş. Halkın anlattığına göre bir ara Hasan Can’a sormuş:
“”Hasan can, Halimiz nicedür.?
“”Devletlûm, Allah ile olma zamanıdır.”
“”Bre, sen bizi bunca zamandır kiminle bilirdin? Var şimdi vezirimiz Piri’yi çağırıver Ahir ömrümüz de söyleyeceklerimiz vardır.
“Hasan can veziri çağırtmış. Oğlu Süleyman’ın tahta çıkarılmak üzere İstanbul’a davetini emretmişler. Sonra da hekim Ahi Çelebi’ye sormuş:
“”Bre Ahi! Nedir bu illet, doğru söyle, zinhar saklama!”
“Devasızdır hünkarım, adına şir-pençe derler.
“Şir-Pençe ha!”
“Evet hünkârım, çıbanın adı şir-pençe.”
“Allahu Ekber. Şimdi çekilesiz. Hasan Can sen yanımda kal.”
“Bak a Hasan Can! Şahit olasın ki babamızın hakkını öderiz. Burada karşısına dikilmiş tahtını istemiştim. Sonra İstanbul’da öfkeme kapılıp göğsünden elimle ittirmiştim. O da bana
“İlahi oğul! Beni berbat edip tahtımdan ettin. Dilerim Allah’tan, sen de genç yaşında berbat olup şir-i pençelere elinde gidesin!” demişti.
Ben bu Şir-i Pençeyi hep aslanpençesi veya pençesi aslan gibi olan biri diye düşünürdüm ve yıllardır aklımdan çıkarmak isterdim ama yüreğimin bir köşesinde acısını hep duyardım. Sekiz yıllık Saltanatım da durmadan çabalamam bu yüzdendi. Genç iken çok iş yapabilmek içindi. Allah bana küffar ile savaşmayı ve zaferleri nasip etsin diye hep dualar ettim ama işte bak tam küffar üzerine giderken baba ahına uğradık.
Hem de adıyla sanıyla şir-pençelere uğradık. Mecaz, hakikat oldu. Allah beni affetsin”
Bunun üzerine Hasan Can, Sultan’a abdest aldırıp başucunda Yasin-i Şerif okumaya başlamış.
Hasan Can Surenin bir yerinde hata yapınca ölüm döşeğindeki Yavuz, Ey Hasan Can ayeti baştan al yanlış okudun diyecek kadar şuurlu bir sultandı.
Yasin Suresindeki Zalike Taktirul azizil alim(İşte bu Aziz olan Allah’ın Takdiridir.) ayeti bittiği an Yavuz Sultan Selim Han Ruhunu Teslim etmiştir.