Yunanistan ilginç bir devrim yaşadı. 40 Yaşındaki eski öğrenci lideri tüm siyasi gelenekleri tepetaklak ederek seçimlerde açık ara birinci parti oldu. Hani bizde 80 li yıllarda “anarşik”, günümüzde “terörist” olarak adladıran tipte biri. Şimdi Yunanistan’ı yönetecek. Partisi yelpazede aşırı sol olarak adlandırılıyor, ama nasıl aşırı solsa, sağ cenahla koalisyon yapacak. Herneyse.. Ama bir başkaldırı partisi olduğu belli. Önemli olan bu. Başkaldırdığı şey de Birinci Dünya savaşından bu yana neredeyse bir asırdır Yunanistan’da süregelen kötü yönetim, umursuz iktidarlar ve biçimsel demokrasi. Bizdekini andıran bir geçmiş. Bizde de altmış yıldır aynı şey olmuyor mu?.. Bizde de en çok şikayet edilen kötü yönetilme, kilitlenen siyaset ve kemikleşen politikacılar değil mi? Yolsuzluk vardı yoktu ona değinmiyorum bile. Ona gelene kadar bu sorun daha önemli ve birçok yozlaşmanın da nedeni.
Şimdi, tarafsız ve AKP den şikayetçi medya, köşe yazarları ve muhalefet partileri, partisiz muhalifler Yunanistan’daki bu köklü değişime mal bulmuş mağribi gibi sarıldı. Sanki böyle zaferle taçlanmış bir değişim bizde olmuş gibi sevinmekte ve Türkiye’de de böyle birşey olur mu diye umutlanmakta. Kuşkusuz komşudaki bu değişim rüzgârı bize de dokunacak ama, çok hafif bir meltem gibi. Öyle sanıldığı gibi bir etkisi olmayacak. Bunun birçok nedeni var. Genel nedenler:
1. 1. Eğitim, bilinç düzeyi ve öngörüsüzlük.
2. 2.Sivil Toplum örgütlenmesi ve sendikalaşma farkı.
3. 3.Kaderci anlayış düzeyi.
4. 4.Birlik olma bilinci ve düzeyi.
5. 5.Başkaldırı ve Sol geleneğin sürekliliği.
Eğitim ve bilinç düzeyindeki büyük farkı açıklamaya gerek bile yok. Bunun en somut örneğini, başka örneğe gerek kalmadan 12 Eylül anayasa referandumunda yaratılan “Yetmez ama Evet” gibi abuk bir yalan söyleme başta bazı aydıncıklarımızın bilgisizce, bilinçsizce ve büyük bir öngörüsüzlükle kapılmış olmalarında görebiliriz.
Sivil toplum örgütlenmesi ve sendikalaşma konusunda, başta kararlılık olmak üzere her şey bir yana bırakarak rakamları karşılaştırdığımızda bile gördüğümüz uçurum meydanda.
Kaderci anlayışa gelince halâ bir lokma bir hırka söyleminden kurtulabilmiş değiliz ve AKP bunu her türlü politika ve teknikle çok güzel kullanmakta. Miktarı az ya da çok bir ülkede yirmi milyondan çok kişi devlet sadakasına razı oluyor ve bununla yaşamını sürdürmeyi bir yaşam biçimi olarak kabul ediyorsa, ne yapmak gerekir bilemiyorum. Tabii ki, yapılacak çok şey var da, şu anki kısa seçim öncesi zaman aralığında ne yapılabilir, bilemiyorum.
Birlik olma bilinci ve düzeyine gelince her halde sıfırın da altında bir puan alırız. 1968 de Fikir Klüpleri Federasyonu ile başlayan sol gençlik hareketi 12 Eylül 1980 darbesiyle Amerikan işbirlikçileri tarafından darmadağın edildiğinde benim bildiğim 46 fraksiyona bölünmüştü. Bu konuyu araştıran bir arkadaşımın iddia ettiğine göre 52 fraksiyonla kapamışız dönemi. Birleşmek bir yana, bu sol fraksiyonlardan bazıları birbirleriyle savaş halindeydi. Oysa Syriza hareketi birçok sol grubun birleşmesinden, tek vücut olmasından meydana geliyor. Radikal sol deniyor ama, içlerinde yeşiller bile var. İki milletvekili eksikleri olduğu için de sağ bir partiyle koalisyon yapacaklar. Sanırım radikal teriminin kavram çerçevesi değişti dünyada. Hele radikal sol diye adlandırılınca iş büsbütün çetrefelleşiyor ama, gerçek olan birşey varsa o da dayanışma ve birliktelik anlayışı. Bizim göya sol muhalefet partimiz ise oy çeperini genişletmek için sağ adayları bünyesine katmaktan medet umuyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu denendi ve ne olduğu görüldü. Bu kadar öngörüsüzlük böylesine köklü bir partiye nasıl bulaşmış anlamak olanaksız. Ne CHP, ne diğer gerçek ya da çakma sol parti ve gruplarda bir birliktelik eğilimi görünmüyor ufukta. Ufka da umut bağlamamak gerekir çünkü, seçim yarın. Önümüzde yalnızca dört ay var ve birleşmek bir yana kopmak ve ayrı bayrak açmak sevdasında birçokları.
Bütün bu nedenlerin içinde en önemlisi de yurdumuzda, doğru olsun, yanlışları olsun, tam olsun, yarımyamalak olsun bir sol geleneğin sürdürülebilirliğinin yer etmemiş olmasıdır. Yunanistan’da legal illegal yüz yıllık bir sol gelenek kesintisiz süregelmiştir. Özellikle ikinci dünya savaşından sonraki iç savaştan bu yana hiç kesintisiz ve apaçık sol düşünce ve pratik kuşaktan kuşağa geçmiştir. En başta özveri, birliktelik ve programlı yürümek anlayışı kökleşmiştir. Oysa bizde genelinde daha emekleme çağında olan ve bir türlü çocukluk hastalıklarından kurtulamayan sol 12 Eylül 1980 de Amerika tarafından gerçekleştirilen bir darbeyle darmaduman edilmiş ve otuz yıllık bir kesintiye uğramıştır. Bizde daha bu yıl ilk kez küçük bir kasabada bir komünist partisi adayı belediye başkanlığını kazanmışken, Yunanistanda özellikle albaylar cuntasından sonra günümüze kadar birçok önemli belediye komünist partisinindir. Bizdeki belediye başkanı ise kuşkusuz partisi nedeniyle değil, kişisel kabul görürlüğü nedeniyle seçilmiştir. Yunanistan’da iktidara gelen Syriza nın Genel Başkanı, Yunan Başbakanı, kırk yaşında eski bir sol militandır. Hani bizim hergün coplayıp, gazlayıp tutuklayarak içeri attığımız tiplerden biri. Oysa bizde 30-40 yaşlarındaki, sol ya da sempazitanı olanlar ve daha gençler sol ve sol partinin ne demek olduğunu bilmedikleri gibi, bu konuya eğilmek gibi bir çabaları da yoktur. Bu konuda eğitim ve pratik neredeyse sıfırdır. Bunun suçunu Kenan Evrene mi, Amerika’ya mı yoksa kendimize yüklemeli bilmem ama, ortalıkta gene yanlış eğilimli ve çocukluk hastalığına kapılmış fraksiyonların çoğalacağı bir hava esmektedir. Daha çok fırın ekmek yememiz gerektiği besbellidir.
Bu nedenler gözönünde tutulduğunda Yunanistan’a benzer bir zaferle taçlandırılan değişimin gerçekleşmesi uzak bir olasılık olarak görünüyor. Kuşkusuz, birçokları için bıçak kemiğe dayandı ve bir değişim olacak. Ama, sürdürülen anlayış değişmezse, özellikle sol olduğunu iddia eden ya da sanan ana muhalefet partisi kendini toparlamazsa fark atacak bir zafer pek görünmüyor ufukta. Bıçağı kemiğinde hissedenlerin tepkisiyle belki bir yükseliş yaşayacak ve MHP etrafında çoğalan milliyetçi oyların da sonucunda bir koalisyonla yönetim değişecek ama, bu yükseliş CHPnin kendini sol anlayışta toparlamadığı takdirde geçici olacaktır.
Ve Türkiye’nin en büyük felâketi bu olacaktır. Umarım ve dilerim yanılırım.