İstanbul, Üsküdar, Validebağ’da olanları takip ediyor musun? Edenimiz vardır, etmeyenimiz de. Ama, yandaş medyanın kısıtlamalarına ve görmezden gelmelerine rağmen neredeyse Suriye sınırı kadar gündemde Validebağ olayları.
Nedir orada olan?.
Bir bina yapılmak isteniyor. Bina yapılır, her yere yapılıyor. Oraya niye yapılmasın diyebilirsiniz. Herkesce Validebağ deniyor da pek de öyle değil gibi gösteriliyor otoritelerce üstelik. Validebağ’a bitişik Daha önce Validebağ’ın birinci derece sit alanı olan 350 dönümlük geniş arazisinin bir köşesindeki 800 metrekarelik bir arsaya yapılmak isteniyor bu bina. İşin aslında çok büyük bir fetbazlık var. Öyle ki, Sülün Osman’ın bile aklına gelmez. Yapılacak bina her neyse önce AVM falan dendi. Pek 800 metreye AVM de yapılmaz ama, hele bir dozeri sokalım bakalım gerisi nasıl olursa gelir kurnazlığı. Çünkü bu küçük alan son derece stratejik. Burayı kapattın mıydı geri kalan 350 dönümü savunmasız bırakırsın. Üstelik virüsü bir kere bulaştırmış olursun. Yoksa 800 metre için bu kadar inat niye?. Acaba kimler nemalanacak bu 350 dönüm kupon araziden?.
Bu 800 metre, hukuksuzluğun, yalanın, takiyenin ve kamuoyuna karşı despotluğun tavan yaptığı yeni bir kalkışma. Yanlış anlaşılmasın kalkışmayı yapan, kanun tanımazlığı, despotluğu ve vandallığı yapan orda karşı çıkıp nöbet tutan halk değil, tam tersine belediye. Onu koruyan ve destek çıkan da görevi aslında bu kanunsuzluğu ve çapulculuğu engellemek olan kolluk kuvvetleri, yani polis. Bu despotluk ve kanunsuzluk yanında çok düzeysiz bir de komedi sürdürülüyor Validebağ’da. Komedinin ana unsuru da kutsal bir bina, bir ibadethane, yani cami. Baktılar ki, direnç büyük birdenbire yapılacak binanın adı değişti, cami oldu. Oysa işin başında cami adı hiç dillendirilmiyordu. Camii kötü emellerinin aracı olara kullanmanın ne kadar din dışı, ne kadar büyük bir günah olduğunu bilmiyor mu, bu her argumanını dine dayayan oligarklar. Şirk nedir bilmiyorlar mı?. Cami adını ortaya atarak düpedüz din düşmanlığı, din ticareti yapmak istiyorlar. Allah günahlarını affetsin, ederse tabii.
Ama işte zekâ düzeyi pek yüksek olmadığı için bu kez bir başka hukuksuzluk yakalarına yapışıyor. Bir anlık kurnazlık zevahiri kurtarmaya yetmiyor. İbadethane yapmak için en az ikibuçuk dönüm arsa şartı var. Oysa burası 800 metre. Üstelik ne ada, ne parsel numarası tutuyor. Burda da bir şaibe var. Üstüne üstlük bu işin yapılmasının durdurulması ve bu hukuki çelişkilerin davasının salimen görülmesi içi mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı var. Dahası etrafı cami dolu. Küçücük bir semtte tam 25 adet. Cami yapılmak istenen yerin dibinde 200 metre ilerde ancak beş on kişinin gittiği bir cami var. Dört elektrik direği ötede. Elektrik direklerinin arası 50 metredir. İnsan düşünüyor bir anda camii kılıfı niye çıktı ortaya diye. Amaç besbelli. Ne olursa olsun o stratejik 800 metreyi bir şekilde kapatmak. Sonrasında koskoca bir orman cukka. İşin aslı astarı bu.
Bu arada belediyenin durumu çok vahim. Belediye mahalli idaredir ve semt sakinlerine hizmet için vardır. Semt sakinleri bu işe karşı seksenbin imza toplamışlar. Daha ne olsun. Ve bir belediye düşünün ki, semt sakinin isteğine karşı üstüne polis gönderiyor. Bu nasıl iş?. Ve hemen sıkışınca da cami istemiyor bunlar deyip, din düşmanlığı imajı yaratılıyor. Tut ki (tut ki nin arapcası velev ki) cami istemiyorlar, tut ki (velev ki) yüzde doksandokuzu müslüman olan bu ülkede bu semt yüzde bir kâfir kesiminden. Bunlar senin belediyenin semt sakinleri. Sen onların isteklerini yerine getirmek zorundasın. Onların ödediği vergilerle yapıyorsun bütçeni, o parayla sürdürüyorsun işlerini. Üstlerine saldırttığın zabıtaların maaşını da onlar veriyor. Senin aldığın maaşı da onlar veriyor ve sen bu kişilere hizmet vaadiyle, onların isteklerini yapmak amacıyla aday oldun ve seçildin.
İşin aslı böyle de, bir başka yönü daha çok dikkat çekici. Bilmem görüntülere dikkat ettiniz mi, Direnenlerin çoğu mahalle sâkinleri ve yaş ortalaması 45-50. Tabii gene görüntü ve haber sadece bir iki televizyon kanalında var. Hani geçen yıl Haziran direnişinde yaş ortalaması 22-25 arasındaydı ya.. Ve onlara kolaylıkla çapulcu denmişti. Oysa ne şerefli bir sözcük oldu bu çapulcu lafı bütün dünyada. Dünyadaki bütün dillere girdi bu türkçe sözcük. Bu kere saçı sakalı ağarmış beyefendiler, emekli olmuş yaşını başını almış hanımefendiler nöbettte. İçlerinde başı örtülü olanlar da var. Başörtülü değil, malum hava soğuk. Başı örtülü yani, türbanlı. Onlar da mı dinsiz?. Çoğu semt sakini. Polis ise aynı polis. Aynı acımasızlıkla bu muhterem zevatın üstüne yürüyor. Bu kere bu kişilere ne ad yakıştırabileceğiz acaba?. Çapulcu pek uymuyor. Sosyo-politik olaylarda hep bir yelpazeden söz edilir ya.. İşte yelpaze gittikçe genişliyor.
Asıl önemli olan bu.