Aslında televizyon ekranlarında da, gazete köşelerinde de tam bir “orta oyun” sergileniyor.
YALAKALAR
Dostoyevski’nin ünlü Budala romanında Lebedev diye bir karakter vardır. Roman boyunca Knyaz Mışkin ve Rogojin’in peşinden ayrılmayan muhteşem bir tiptir. Öylesine iyi resmedilmiştir ki, zaman zaman “bu kadar da yalakalık olmaz!” diye kitabı elinizden atasınız gelir.Romancı böyle karakterler yarattığı sürece sürekliliğini koruyabilir. Oysa Lebedev ve onun gibiler gerçek yaşamdan alınmıştır.
Yaşamda ve romanlarda hep olumlu kahramanları çıkacak değil elbet, Lebedev gibi tipler de boy gösterir, Lucien Rubempre gibiler de, Jan Valjean gibiler de... Kimi zamanımızın bir kahramanı Peçorin olur, kimi de yerin dibine batmasını beklediğimiz tipler.
Bunlar, sistemlerin yarattığı tiplerdir. Her sistem kendi kahramanını yaratırken, gözden uzak yerlerde kendi yalakalarını da yaratır. Çünkü yalakaların varlığı kahramanların çizgilerinin daha da netleşmesine neden olacaktır. Gelip geçici kuyruklu yıldızlardır bunlar, tarihe not düşmezler, hayranlık uyandırmazlar ama varlardır. Onların varlığı, sistemin varlığı ile aynı ömürdedir.
Yeni bir sistem yaratıldığında, bir önceki sistemin kahramanları yine var olacaklardır, ama yaratılan sahte kahramanlar kaybolup giderler. Çoğu zaman hatırlanmazlar, hatırlandıklarında da hoş hatırlanmazlar.
Peki, ama neden böyle bir misyonu yüklenir kimi insanlar?
Önemli iki nedeni vardır bunun: Birincisi, başka şekilde hayatını idame ettiremeyeceğini, özlediği, hayal ettiği yaşama ulaşmanın yolunun ancak yaratılan bir android gibi sürdürüleceğini hissedenler bilerek bu yolu seçer. Bunlar kısmen kurnaz olanlardır. Ortamdan kendilerine fırsat yaratmayı bilirler ve bu misyonu bilerek üstlenirler. Ancak onların çok iyi bildiği bir şey vardır: Dönem bitince kendilerinin de bitme olasılığı... Gerçi, sistemler birbirine benzediği sürece, bir başka sistem de onları bağrına basabilir ve yüceltebilir. Nitekim bu tipler uzun yıllardır varlıklarını sürdürmeyi başarabiliyorlar.
İkincisi, bir dönemlik yaratılanlardır. Bunlar, çapları çok sınırlı olduğundan yalnızca ve yalnızca mevcut sistemi ve sistemin kurucularını alkışlamakla yetinirler. Bilgileri yetersizdir, düşünce kapasiteleri sınırlıdır ve en tehlikelisi de, aptalca bir inanışla savundukları sistemin en doğru sistem olduğunu sık sık tekrarlarlar.
İki türün de en belirgin ortak özelliği bulundukları ülkeye ya da topluma verdikleri zarar zerre kadar umurlarında değildir, varsa yoksa kişisel çıkarlarıdır önemli olan.
Sistem, bunların karşısına güçlü argümanlar koymaz. En az onlar kadar aceleyle “üretilmiş” tipler bunların karşısına oturtulur ve aynı bilgi ve yeteneksizlikleriyle, yalnızca savunmaya yönelik tartışmalar yaratırlar. Dikkat edin, mevcut sistemi son derece soğukkanlı ve hafiften de karşısındakiyle alay ederek savunan bu tiplerin karşısındakiler çabuk sinirlenen ve savunmalarını vücutlarıyla yapmaya kalkışan tiplerdir.
Bir sistemin bütünüyle iyi veya kötü olup olmayacağı bunları ilgilendirmez. Bunlar daima iyi olduğundan hareketle fikirlerini beyan ederler ve asıl insanı ürküten de bu denli uç noktada Lebedev olmalarıdır.
Budala romanının kahramanlarından Lebedev’i okuduğunuzda, onun küçük ve dar yaşamında kendine yandaş bulma çabasının getirdiği bir yalakalığın söz konusu olduğunu çabucak fark edersiniz. Ancak günümüz Lebedevleri bunu öylesine planlı ve ellerine tutuşturulmuş reçetelerle yapmaktadırlar ki, okuyanları veya izleyenleri kısmen de olsa aldatabilme yeteneğine sahiptirler.
Lebedev, Dostoyevski’nin yarattığı masum bir yalakadır. Tarihin kaydettiği en büyük yalakalardan biridir, ama masumdur. Tek yaptığı, karşısındaki kim olursa olsun ona hak vermek, “haklısınız efendim” demektir. Küçük çıkarlar peşindedir ve en önemlisi de yaptığı yalakalıkların kendisinden başkasına zararı yoktur.
Oysa günümüzde bu hiç de öyle değil. Her şeyden önce mevcut sistemin her yaptığını onaylamak üzere görevlendirilen bu tipler, sataşma nereden gelirse gelsin tüm güçleriyle yanıtlamaya çalışıyorlar ve bunu milyonlarla paylaşıyorlar.
Yapılan aslında çok basit: Bu Lebedevlerin bilgili olmasına gerek yok. Kötüyü ve olumsuzu savunmak her zaman çok basittir. Böyle olmalıydı, olması gerekti der ve susarsınız. Buna itiraz edecek olan karşı kesimin çok donanımlı olması gerekir ki, demagojilerden sıyrılıp tartışmayı gerçek zeminine oturtabilsin. Değilse, “böyle olmalıydı”nın karşılığı “hayır böyle olmamalıydı” olur ki, birinci taraf, yani Lebedev tarafı daima kazanmaya yakındır.
Aslında televizyon ekranlarında da, gazete köşelerinde de tam bir “orta oyun” sergileniyor. Güldürücü olmayan, ama tarafların rollerini çok iyi ezberlediği bir orta oyun. Tehlikeli olduğu kesin. Ama egemen sistemler bunu hep uygulamıştır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde de, Stalin döneminde sistemin tüm aksaklıklarına rağmen sistemi cansiperane savunan yazarlar ve düşünürler vardı. Onların bu çabaları, sistemin aksayan yönlerini gizlemeye yetmedi.
Gerçek, bir biçimde ortaya çıkacaktır. Ama bu Lebedevlerin yok olduğu anlamına gelmez. Yeni Lebedevler gündeme gelecek, eskileri ise bu görevlerinden emekli olup, istifledikleri mal varlıklarıyla rahat bir yaşamı süreceklerdir.
Ama inanın bana, rahat uyuyamayacaklardır. Zor bir misyondur yalakalık...