Bu aralar tarih, mitoloji ve arkeoloji kitaplarına, haberlerine ve bildirilerine taktım; hem de obsesif kompulsif bir şekilde.
Kitapçılara gidip, hem dünya hem de Anadolu coğrafyasının tarihi hakkında kitaplar almaya başladım. “Herhalde yine bir sorunun ya da beni alakadar eden bir konunun cevabını arıyorum kesin” derim. Oluyor bana bazen böyle. Kimi zaman bir şarkıyı üst üste defalarca dinler, sonra da birden bire alakamı kaybederim ona karşı.
İşte böyle bir dönemde sosyal medyada bir arkadaşımın “Mutlaka okunmalı” diye paylaştığı kitaptı Mine G. Kırıkkanat’ın “Bir Hristiyan Masalı” adlı kitabı. Koştum hemen aldım. Mecburen sırasını bekleyecekti okunmak için; çünkü öncesinde kitaplar vardı okumam gereken (Bu Seri Mutlaka Okunmalı yazıma bakın).
Sırasını beklerken arada sorada gidip “Az daha sabır, sıran gelecek” diye elime alıp konuşuyordum o kitapla. Hemen hemen her gün mutlaka bir kere elime alır kapağını okşardım Bir Hristiyan Masalı adlı kitabın.
İlk altı kitabını bitirdiğim Ahmet Seyrek’in Medeniyetlere Yön Veren Uygarlıklar serisinin Türk uygarlığı kitabını okuduktan sonra kulaklarımda adeta çığlık çığlığa bir ses “Daha fazla bekleyemem” yankılandı. Gözlerimin önünde de kitabın kapağı belirdi.
Ahmet’in serisine ara vererek “Herhalde bir şey bulacağım orada” diyerek başladım kitaba. Sevgili Mine Kırıkkanat, tarihi belgelerle ve açıklamalarla adı Konstantinopolis olan ama Büyük Konstantin tarafından başkent yapıldığında Nova Roma (Yeni Roma) dediği ve Türklerin fethetmesiyle İstanbul adını alan şehrin hem tarihçesini veriyor, hem de yaşadığı olayları, tarihin ilk Hristiyan imparatoru olan Büyük Konstantin’in ölümü üzerine yaşadıklarını, elinden Hristiyanlığın başkenti unvanının hangi yalan belgeyle alındığını bir bir, tane tane anlatıyor.
Kitap, masal gibi akıyor yazım diliyle. İçimi cız ettiren asıl olay, 1204 yolundaki Dördüncü Haçlı Seferleri esnasında o zamanlar Konstantinopolis olan şehrin, sırf Doğu Roma’nın başkenti olduğu için yağmalanması, yakılıp yıkılması, içinde barındırdığı ve bugün gittiğimizde büyük hayranlıkla izlediğimiz İtalya’daki kiliselerde sergilenen sanat eserlerinin ve antik bilgilerin yer aldığı ve İskenderiye Kütüphanesi’nden sonra insanlığın en önemli kütüphanesi olan Konstantinopolis Kütüphanesi’ndeki eserlerin çalınarak İtalya’ya götürülmesi oldu. İnanamadım böyle bir şeye. Ne büyük bir hazine, ne büyük bir serveti kaybetmiş Kutsal İstanbul. Kahroldum adeta.
Bugün bile değerini bilmediğimiz tarihin en nazlı ama en fahişe kentine insanlığın ihaneti hep sürüyor, sürecek de. Kırıkkanat kitabında İstanbul’un neden bunları yaşadığını anlatıyor akıcı ve etkileyici bir dille. Sahip olduğumuz bu nazlı kıza sahip çıkmamızı da öğütlüyor.
Aslında Bir Hristiyan Masalı adlı kitap, hepimize uyarı niteliğinde. Dünyanın belki de en kadim kenti İstanbul ve sahip çıkmamız gerek buna.
Bir de kitabın en sevdiğim olayı, Hristiyan aleminde büyük bir tabuyu ele alması: Papalık makamı ve Vatikan’ın kuruluşunu sorgulamak.
Tabuları deşmeyi severim ve bu kitap da resmen ı düğmeye bastı okuduğumda. Vatikan denen ne idüğü belirsiz devlete artık bambaşka bir gözle bakar oldum.
Kitabın içinde yine Mine Kırıkkanat’ın kaleme aldığı ve arada şurada değindiği Destina kitabı dikkatimi çekti. Çekti de tüylerimi ürpertti, diken diken etti.
Destina kitabı daha ilk başta “Bu kitaptaki her şey doğru, hiçbir şey gerçek değildir” cümlesiyle yakalıyor insanı hemen. “Ne demek o öyle?” dedim kendi kendime. Merakım iyice büyüdü.
Başladım okumaya. Öyle bir kurgu ki, sanki gerçekmiş gibi hissediyorsunuz okudukça. Bir hançer ile deriniz sanki liğme liğme ediliyor hissi uyandırıyor.
Düşünsenize Atatürk’ün ret ettiği Sevr Antlaşması, gerçeğe dönüşüyor 100 yıl geçmeden ve hepimiz Anadolu’dan sürülüyoruz. Ne korkunç bir olay değil mi? İşte böyle bir durumda neler hissedeceğimizi anlatıyor kitap üstü kapalı.
İslamcı cenahın cumhuriyet alerjisi yüzünden neler yaşayabileceğimiz çok güzel bir şekilde anlatılıyor.
Aslında bu bir uyarı. Roman, tamamen bir uyarı niteliğinde: Elimizdeki vatanımıza sahip çıkalım çığlığı.
Sonradan fark ettim ki aslında önce Destina kitabını okumam gerekmiş. Çünkü buradaki kurgu aslında Bir Hristiyan Masalı kitabının devamı olacağını gösteriyor. Nova Roma ne alaka? Neden Hristiyan başkenti İstanbul? sorularını sordurtuyor okuyucuya. Ve sonra da Bir Hristiyan Masalı’nda cevapları yapıştırıyor sırayla insanın yüzüne: “Al işte bu yüzden”; “aklını başına devşir”; “kaybettin mi geri dönüşü olmaz bu sebeple” diye çarpıyor insanın suratına adeta.
İki kitap da muazzam detaylarla dolu; burada yazmayacağım elbette. Alın, okuyun, anlayın. Biraz da analitik zekanızı çalıştırın. Yapboz yok parçaları gibi iki kitap da. Resmi görebilmek için az biraz da zihninizi serbest dolaşıma açmanız gerek. Kuru kuru okumakla ve sonrasında “A böyleymiş” dememeniz gerek. Sindirerek okuyun. Okuyun ki yaşadığımız bugünleri neden yaşadığımızı bir nebze olsun anlayın.